EBUBEKİR ŞAHİN - RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU BAŞKANI
Geleneksel medya bağlamında tartışılan “yalan haber” konusu, yeni medyanın etkisini arttırmasıyla, daha büyük bir problem haline geldi. Bu sorunla ilgili küresel ve ulusal düzeyde ciddi tartışmalar yürütülmekte. Nitekim 2018’de MIT (Massachusetts Institute of Technology)’den bir grup bilim insanının yaptığı çalışmaya göre, Twitter’da yalan/yanlış bir paylaşımın 1500 kişiye ulaşma oranı, doğru bir paylaşımdan 6 kat daha fazla. Dikkat çeken bir diğer tespit ise, kullanıcılar arasında yalan/yanlış bir paylaşımı retweet etme oranının, doğru bir paylaşıma göre yüzde 70 daha fazla olduğu yönünde. Gerçek olmayan bilgilerin, yoğun bir şekilde paylaşılması konusunda “en cazip” alan ise siyaset.
Özellikle sosyal medyada üretilen ve hızla yayılan yalan haberler, bir güvenlik sorunu olarak da tartışılırken, devletler yalan haber terörüne karşı tedbirler almaya çalışıyor. Hatırlanacağı gibi Brexit sürecinde İngiltere’de, Donald Trump'ın başkanlık seçimlerinde ise ABD’de Cambridge Analytica tartışması, gündeme damgasını vurmuş, seçimleri manipüle etmek adına insanların özel bilgilerinin servis edildiği konusu gündeme gelmişti. Hatta Birleşik Krallık parlamentosunda, Facebook yöneticeleri için dijital gangsterler benzetmesi kullanılmıştı. Daha sonra ise İngiltere toplumu dijital platformların rahatsız edici içeriklerinden ve dezenformasyondan korumak adına “Çevrimiçi Güvenlik Yasası” ile zararlı içerikleri denetlemesi için OFCOM’u yetkilendirdi. Almanya ve Fransa da sosyal medya alanında sıkı düzenlemeleri hayata geçirdi.
Yalan haber toplumun doğru bilgiye ulaşmasını engelleyerek, paniğe yol açacak bir manipülasyon aracı şeklinde sosyal boyutuyla da ele alınıyor. Nitekim DSÖ Genel Direktörü Tedros Ghebreyesusm, pandeminin başında, dolaşıma sokulan gerçek dışı haberlerin, toplumu nasıl olumsuz etkilediğini, şu sözlerle ifade etmişti: “Sadece bir salgınla değil aynı zamanda infodemi ile savaş halindeyiz” İnfodemi, gerçek olmayan, paniğe yol açan, insanların korkmasına neden olan asılsız haberlerin yayılması, ‘bilgi salgını’ olarak kullanılıyor. Komplo teorilerine varan bu spekülasyonlar bazen can kayıplarına dahi neden olabiliyor.
Yalan haber ekonomisi
Gerçek dışı haberler kriz anlarında daha sistematik bir şekilde üretiliyor. Örneğin bir afet karşısında devlet millet el ele verip, toplumsal bir dayanışma sergileyerek, acının hafifletilmesi için çalışırken bazı medya kuruluşları sadece spekülatif yayınlar yapıyor. Gazetecilik ilkelerinden uzaklaşanlar, doğal afetleri siyasi rekabetin parçası haline getirip ideolojilerinin malzemesine dönüştürerek yaşadığımız büyük acılara kayıtsız kalıyorlar. RTÜK olarak gerçek dışı haberciliği kendine bir yöntem olarak seçen bu anlayışa karşı her zaman mücadele veriyor, gereken uyarıları yapıyoruz. Bu kuruluşlara, bağlı olmayı taahhüt ettikleri basın yayın ilkelerini hatırlatıyoruz. Bu çabalar bazen ‘sansür’ şeklinde paranteze alınmaya çalışılıyor. Medya kuruluşlarımız da bizim sansür gibi bir gayemizin olmayacağını iyi biliyor. ‘Sansür’ kavramını, kendi siyasetine alan açmak için, gelişigüzel bir şekilde kullanmak, kavramı araçsal kılmanın ötesinde bir anlam ifade etmez.
Ayrıca yalan haber üretiminin ekonomisinden de söz edebiliriz. Geleneksel medyada ekonomik kaygılarla üretilen yalan haberlerin değerlendirildiği ciddi çalışmalar yapıldı. Anlaşılan firmalara destek olmak adına rakip firmanın itibarının nasıl zedelendiği, tüketicilerin aldatıldığı, ürün hakkında yanıltıcı bilgiler verildiği, belli endüstrilerin hedef alındığı örnekleriyle anlatıldı.
Benzer duruma dijital dünyada da rastlıyoruz. Herhangi bir videonun kontrolsüz bir şekilde, kendiliğinden yayılması olarak ifade edilen viral olma durumuna dair yapılan akademik çalışmalarda bunun bir pazarlama tekniği olduğu da ortaya konuldu. Belli bir hedef doğrultusunda bilinçli bir şekilde hazırlanan videolar, kontrolsüz bir şekilde hazırlanmış gibi sunularak milyonlara ulaşırken, şirketler, viral içerikler için fon ayırıyor.
Ekonomik ya da siyasi gerekçelerle, hedef kitleyi yönlendirmek, bilinçaltı etkiler üretmek adına hazırlanan bu yalan haberler özellikle sosyal medya platformlarından servis ediliyor, daha sonra bu içeriklerin geleneksel medyada gerçekmiş gibi ‘tartışılması’ sağlanıyor.
Geleneksel ve yeni medya marifetiyle üretilen dezenformasyona karşı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da katıldığı bir canlı yayında bu kampanyaların organize bir şekilde yapıldığının altını çizerek, bu konuda önlem alınacağını dile getirdi: ‘Takma isimlerin arkasına saklanarak kişilere iftira, hakaret edilmesine, ayaklanma çağrıları yapılmasına hiç bir şekilde müsaade etmeyiz ve bizim yargı sistemimiz de buna asla müsaade etmez. Bu platform yalan haber, iftira, terör propagandası, darbe çağrısı ve ırkçılığın adeta yatağı olmuş vaziyette. İtibar suikastı, hedef gösterme ne ararsan var. Planlı, programlı olduğu çok bariz olan bu kampanyalarla halkımız sürekli olarak tahrik edilmeye çalışılıyor.’
Devletin, sistematik dezenformasyona seyirci kalması beklenemezdi. Dijital saldırılardan toplumu korumak için önlem almak doğal reflekstir. Yapay zeka uygulamalarıyla, bir insan gibi yazışmalara cevap veren, 'etiketler' ile dikkat çekerek 'trend topic' oluşturan uygulamaların manipülasyonu masum görülemez. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, sosyal medya üzerinden yalan haberlerle üretilen kampanyalar kendiliğinden oluşmuyor. Bunlar planlı ve çerçevesi belirlenmiş kurgulardır.
Yalan haberle ortak mücadele
İletişim biçimleri toplumsal kültürü belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Dolayısıyla sözlü kültür ile yazılı kültür çağını birbirinden ayıran şey sadece basit bir teknolojik gelişme şeklinde görülemez. Bu durum aynı zamanda teknolojik gelişmenin ortaya çıkardığı yeni yaşam tasavvurları ve algılama biçimleridir de. Dolaysıyla kendini çevrimiçi olmak zorunda hisseden modern insan, yeni medya dünyasında devamlı surette bilgi bombardımanına maruz kalmakta ve kendini savunamamaktadır. Anlayan, sorgulayan bir özne iken savunmasız bir tüketim nesnesine dönüşmektedir. Tamamıyla manipülatif, anlamsız, tutarsız bilgi bombardımanına, yalan habere maruz kalan insanı bu savunmasızlığından kurtarmak günümüzün en temel mesellerinden biri haline gelmiştir. RTÜK olarak bizim en temel işlevlerimizden biri de toplumumuzu bu bilgi salgınından muhafaza ederek sağlıklı düşünen, anlayan, sorgulayan ve seçimlerini kendi istekleri doğrultusunda yapabilen bireyler haline gelmesini önceleyen bir medya ortamının oluşmasına katkı sağlamaktır.
Dijital yönlendirmelere karşı dikkatli olmak zorundayız. Üretilen yalan haber o anda ilgi çekici gelebilir ancak yalan habere itibar etmenin, yalan haber üretme sürecinin de bir parçası olmak anlamına geldiği unutulmamalı. Bu durum gerçekliğin zeminini yok eder; bireylerin rasyonel kararlar almasını imkansızlaştırır; sahte bir bilgi evreninde, hepimizi sahte gerçekliğin parçası kılar; orta ve uzun vadede yalan haber toplumun tamamını tehdit eden bir tuzağa dönüşür.
Yalan haber terörüne karşı hep birlikte dijital bağışıklığımızı arttırmaya, medyayla, özellikle sosyal medyayla olan ilişkimizi daha eleştirel ve titiz bir konuma taşımalıyız. Medya temsilcilerinin de gerçek dışı haberlere karşı daha duyarlı olmalarını bekliyoruz. Yalan haber üretmek, halka gerçek olmayan bilgi sunmak asla kabul edilemez. Bizler, kurumsal olarak bunu sağlayacak etik ilkeleri hatırlatmaya ve her bir vatandaşımızın doğru habere ulaşmasını mümkün kılacak şartları oluşturmaya devam edeceğiz. Küresel bir sorun haline gelen yalan haber üretimine karşı ortak bir mücadele sergileyeceğiz.
Geleceğin özgür toplumları bilgi salgınlarına karşı dirençli olmak zorunda. Biz etkiye açık, kolay manipüle edilen toplumlardan olmayacağız. Bireyin komutla hareket edercesine, algoritmalarla yönetilmesine göz yumamayız. Enformasyonun ekolojisini bozan unsurlara karşı duyarlılığımızı güçlendirip, daha insani bir şekilde bu sistemi dizayn etmenin çabası içerisinde olacağız.