Doç. Dr. Akif Çarkçı / Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi
Türkiye ile Mısır’ın son dönemdeki yakınlaşması sadece her iki ülkenin çıkarları bakımından değil Orta Doğu’da kangren haline gelmiş bazı yaraların sarılması noktasında da umut ışığı doğurmuştur. Orta Doğu’da ABD etkisinin yavaş yavaş azalmaya başlaması, Ukrayna-Rusya savaşı ile birlikte yeni ilişki ağlarının oluşması, İsrail-Filistin çatışmalarının geldiği nokta, Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan gerginlik, Suriye ve Yemen’de yaşanan çatışmaların durdurulması gibi meseleler noktasında Türkiye-Mısır ilişkilerinin büyük önem arz ettiği ortadadır. Arap Birliği’nin iki ülke arasındaki yakınlaşmayı tasvip etmesi ve durumu memnuniyetle karşılaması, bölgedeki sorunların çözümüne giden yolda anlamlı bir mesafe kaydedilmesi gerektiğinin teyidi olmuştur.
DOĞU AKDENİZ’DEKİ EKSİK DENKLEM
Öte yandan Mısır-Türkiye yakınlaşması iki ülke arasındaki ticaretin canlandırılması, ortak yatırım alanlarının belirlenmesi, kalkınma ve istikrar arayışının sürdürülebilir kılınması bakımından da önem arz etmektedir. Türk tarafı Mısır hükümetinden Doğu Akdeniz meselesinde Türkiye’nin çıkarlarını gözetmesini beklerken Mısır tarafı ise Libya’da Türkiye’nin tutumunu değiştirmesini arzu etmektedir. Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının paylaşımı noktasında geçmiş dönemde Türkiye’nin masa dışı bırakılması, haliyle Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Özellikle Mısır, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı noktasında resmi mutabakata varması ve Türkiye’yi yok sayması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki iddialarının yara almasıyla sonuçlanmıştır.
Doğu Akdeniz’de tespit edilen gaz rezervinin 3,45 trilyon feet küp hacme, 3,4 milyar varil petrol hacmine tekabül etmesi ve bu kaynakların Suriye, Türkiye, KKTC, GKRY, İsrail, Lübnan ve Mısır’ın bölgesel deniz sınırları içerisinde yer almasına mukabil enerji kaynaklarının bölüşümü denkleminde Türkiye’nin dışlanması elbette Türk hükümeti tarafından kabul edilebilir bir tutum değildir. Türkiye’nin buradaki kaynaklardan feragat etmeye zorlanması sadece bölgesel ilişkilerdeki denge bakımından değil küresel siyasi ve ekonomik ilişkiler bakımından da zararlı neticeler doğuracak potansiyeli barındırmaktadır.
ANKARA KARŞITI BLOK
Bölge ülkelerinin her birinin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları üzerinde en çok söz sahibi olma arayışı adil bölüşümü tehlikeye atmaktadır. Özellikle İsrail’in küresel enerji şirketlerini de arkasına alarak gayrı adil ve cüretkar biçimde GKRY ve Yunanistan’la birlikte hareket etmesi, sonrasında Mısır’ı da denkleme dahil ederek Türkiye’yi saf dışı bırakma çabası bölgesel dengelerin adalet ve hakkaniyet çerçevesinde kurulmasını zora sokmaktadır. 2019 yılının Ocak ayında Kahire’de kurulan EastMed Gaz Forumu hem Türkiye’yi denklem dışı bırakması hem de AB, ABD ve BAE gibi ilgisiz aktörlerin foruma gözlemci üye olarak katılması Türkiye’nin rahatsızlığını bir kat daha artırmıştır.
Türk tarafınca “Ankara Karşıtı Blok” olarak tanımlanan bu forumun Türkiye açısından belki de tek yararlı sonucu, Libya ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına yönelik bir anlaşma yapması olmuştur. Anlaşmaya göre Türkiye’nin güney kıyılarından Libya’nın kuzeydoğu kıyılarına kadar uzanan, özel bir ekonomik bölge kurulması söz konusudur. Türkiye ile Libya arasında sağlanan bu mutabakat, haliyle Mısır tarafını rahatsız etmiş ve EastMed Forumu’nun çıkarlarını tehlikeye sokmuştur.
Bu durumda mesele biraz daha çıkmaza girmiş ve ortaya üç ihtimal çıkmıştır. Ya Mısır EastMed Forumu’nun Türkiye lehine güncellenmesini sağlayacak ya Türkiye Libya ile olan anlaşmasından vazgeçecek ya da tüm Doğu Akdeniz ülkeleri enerji kaynaklarının yeniden adil şekilde bölüşümü için masaya oturacaktır.
Bu süreçte Türkiye siyasal planda pragmatik davranarak Mısır’la olan ilişkilerini iyileştirme yoluna gitmiş, hem karşılıklı ekonomik çıkarların ve yatırımın güçlendirilmesi hem de uluslararası toplum tarafından Türkiye’nin yalnız bırakılmaması için diplomatik atağa geçmiştir. Zira Mısır’ın darbeyle iş başı yapan siyasi lideri Sisi BM Genel Kurulu’nda ülkesi adına konuşmalar yaparak kendisine siyasi meşruiyet alanı açmış, bu durum başlangıçta Sisi’nin siyasi meşruiyetini sorgulayan Türkiye’yi uluslararası toplum nezdinde yalnızlaştırmıştır.
İHRACATTA TARİHİN EN YÜKSEK SEVİYESİ
İki ülke arasındaki siyasi anlaşmazlıkların çözümüne yönelik iyi niyet taşıyan girişimlerin olması ticari ilişkilerin geliştirilmesi bakımından da daha uygun bir ortam vadetmektedir. Zira 2021 rakamlarına göre Türkiye’nin Mısır’a ihracatı önceki yıla göre yüzde 44 artışla 4,5 milyar dolara ulaşmış, iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi ise yüzde 39 artışla 6,7 milyar doları aşmıştır. 2021 rakamlarına göre Türkiye-Mısır ticaret hacmi tarihin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Gelecek yıllarda iki ülke arasındaki ticari hacmin 20 Milyar dolar seviyesine çıkacağı tahmin edilmektedir.
Mısır'da Türk yatırımcılara ait çok sayıda fabrika bulunmaktadır. Bu fabrikalarda, hazır giyim, gıda maddeleri, iplik, elektrikli ev aletleri üretilmekte ve çok sayıda Mısırlı işçi bu fabrikalarda çalışmaktadır. Sayısı 200’ü bulan Türk şirketlerinin Mısır’da yaptıkları yatırımın 2 milyar dolar gibi yüksek bir tutara eriştiğini ve binlerce Mısırlıya istihdam olanağı sağladığını düşünürsek, Mısır tarafının Türkiye’nin siyasi hassasiyetlerini ciddiye alması gerektiği ortadadır. Mısır, 2005 yılında Türkiye ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmasının kendi çıkarları açısından sağladığı getirileri göz ardı etmemeli, halkı Müslüman iki ülkenin çıkarlarını tehlikeye atmayacak şekilde Türkiye’nin bilhassa Doğu Akdeniz enerji kaynakları üzerindeki hakkını teslim edecek adımlar atmalıdır. Doğu Akdeniz’in her iki yakasının sakinlerinin bölgesel düzeyde alacakları inisiyatif bölgesel sorunların çözülmesi noktasında da yararlı sonuçlar doğuracaktır.