Türkiye-İsrail normalleşmesi

Geçtiğimiz günlerde İsrail tarafından gelen haberler, iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfanın açıldığının habercisiydi. İsrail Başbakanı Yair Lapid ve Cumhurbaşkanı İzak Herzog, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan normalleşme sürecinin tamama ermesini sembolize eden büyükelçilerin karşılıklı olarak atanacağını bildirdiler. Böylece aslında neredeyse iki senelik bir süreç, inişli-çıkışlı bir güzergah takip etse de “başarıyla” nihayete ermiş oldu. Şimdi artık yeni şeyler söyleme zamanıdır...

Düşünce Günlüğü

Dr. Ceyhun Çiçekçi

Dış Politika Enstitüsü Danışmanı, Erdek MYO Öğretim Görevlisi

Öncelikle normalleşme sürecinin “başarıyla” nihayete erdiğini ilan eden cümlelere bakmakta fayda var. İsrail’in Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nın açıklamalarında seçilen ifadeler, Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin diğer bölge devletleri de hesaba katılarak, oldukça hassas bir biçimde kotarılmış izlenimi vermektedir. İki liderin yapmış oldukları açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla İsrail tarafı, Türkiye ile normalleşme sürecinden ekonomik ve turistik katkılar beklemektedir. Bu tip kelime tercihleriyle İsrail, aynı zamanda iki ülke ilişkilerine ölçüleri belirgin bir gömlek dikmiş olmaktadır. Bir diğer ifadeyle ikili ilişkilerin sınırlarını çizmek istemektedirler. Kuşkusuz bu açıklamada tercih edilen kelimelerle özellikle de Türkiye-İsrail normalleşme sürecini yakından takip eden Grek dostlarına mesaj vermeyi hedeflemektedirler.

İSRAİL İÇ SİYASETİNDEKİ İNCE HESAPLAR

Bir diğer dikkat çekici sorunsal ise söz konusu normalleşmenin zamanlamasıdır. İsrail tarafından gelen tam normalleşme hamlesinin zamanlaması, İsrail iç siyasetiyle yakından alakalı görünmektedir. Siyasal sistemi itibarıyla pamuk ipliğine bağlı koalisyonları yapısal olarak üreten İsrail siyaseti, bir süredir ardı ardına erken seçimlere gitmek zorunda kalmaktadır. Son olarak da Naftali Bennett’in liderlik ettiği koalisyonun aldığı ortak karar sonucu, önümüzdeki Kasım ayında yeni bir erken seçim İsrail siyasetinde kartları yeniden dağıtacak.

Söz konusu yapısal istikrarsızlık, ülkenin dış ilişkilerinde de istikrarsızlıklara sebebiyet verebilecek bir potansiyele sahip. Fakat bu noktada Lapid’in seçimlere az bir süre kala siyasal bir sermaye olarak da kullanmak isteyeceği Türkiye-İsrail normalleşmesine yönelik hamlesi, kendi nam-ı hesabına yazmak istediği bir artının işaretini vermektedir. Böylece İsrail’deki koalisyon hükümetinin bir önceki başbakanı olan Bennett’in Türkiye ile normalleşmeye uzun bir süre direndiği ve siyasal oryantasyonu itibarıyla böylesi bir normalleşmeden siyaseten kar edemeyeceği sonucuna ulaştığı da söylenebilir. Kısacası iki ülke ilişkilerinde yaşanan normalleşmenin akıbeti, İsrail siyasetindeki ince hesaplara dayanıyor gibi görünmektedir.

TÜRKİYE NE YAPMALI?

Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinden sonra lehimize sonuçlar üretebilmek için neler yapmalıyız? Bu soru, oldukça kritik bir konum işgal ediyor. Kuşkusuz, ikili ilişkilerin normalleşmesinde her iki ülke için de avantajlar hesaplanabilir. Lakin Türkiye’nin bu normalleşmeden elde edebileceklerinin/uygulayacağı yöntemlerin envanterine yönelik zihin jimnastiği yapmak özellikle faydalı olabilir. Madde madde gidelim:

Hızlı diplomasi; iki ülke ilişkilerine etki eden yapısal sorunlar şimdilik çözümsüz duruyor ve öncelikle bunu kabul ederek başlamak gerekiyor. Bu da demek oluyor ki iki ülke ilişkileri her an yeni kırılmalara/kopuşlara şahit olabilir. Bu sebepten ötürü Türk tarafı, bu normalleşmeden her ne murad ediyorsa bir an evvel harekete geçmeli ve arzu edilen sonuçlara hızlı bir biçimde ulaşmalıdır. İsrail siyasetindeki yapısal istikrarsızlık da söz konusu hızlı diplomasinin bir diğer gerekçesi olarak görülmelidir.

Akılları çelmek; büyükelçilerin atanmasına müteakip belki de ilk iş olarak, İsrail-Yunanistan-GKRY ilişkilerinin ittifak-vari zeminini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar başlatılmalıdır. İsrail tarafına götürülecek alternatifler, realist bir perspektiften “göreli kazanç” öneren bir mantaliteyle dizayn edilmelidir. Benzer bir perspektif İsrail’in desteğiyle yeniden tesis edilebilecek Türk-Amerikan diyaloğuna da uygulanabilir. Amerikan-Grek ilişkileri, bu çerçevede muhatapları nezdinde sorgulamaya açık tutulmalıdır.

Vekilleştirme; İran, bölgesel düzeyde Türkiye açısından önemli bir rakip ve günümüzde Türkiye’nin güney ve doğu sınırlarında belirleyici bir etkiye sahip. İki ülkenin arasında yüzyıllardır süren rekabeti sıcak bir çatışmaya dönüştürmeden idare etmek, ancak İran’la mücadele etmeye istekli vekiller aracılığıyla mümkün olabilir. Bırakalım, İran’ın bölgesel etkisini İsrail sınırlandırsın. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin sınırdaşı olan İran’la açıktan mücadele etmesindense ehven-i şer bir yöntem olarak İsrail’in “vekilleştirilmesi” üzerine düşünmek gerekiyor.

Silahlan(dır)manın gözetimi; İsrail’in son aylarda geliştirdiği Iron Beam hava savunma silahı, insansız hava araçlarına karşı lazer yöntemiyle oldukça ucuz bir teknolojik savunma imkanı sunuyor. Türkiye’nin insansız hava araçlarının niteliği ve savaş kapasitesi ise özellikle Ege’de bölgesel bir hava üstünlüğüne yol açmakta. İsrail’in elindeki teknolojinin Türk dronelarına bir anti-tez oluşturduğunu kabul edersek, Türkiye’nin söz konusu Iron Beam teknolojisinin özellikle bir süredir kendisine karşı hasmane politikalar güden Greklerin eline geçmesini önlemesi gerekmektedir. Ayrıca İsrail’in elindeki teknolojik imkanı alt edecek bir savunma sanayii imkanı için de çalışılmasında fayda vardır. Bölgesel düzeydeki drone-temelli hava üstünlüğü büyük bir kıskançlıkla muhafaza edilmelidir.

İsrail’de lobileşmek; İsrail’de yaşayan dişe dokunur bir Türk Yahudi cemaati söz konusu. Fakat bu kitlenin günümüzde Türkiye’ye yönelik lobi-vari bir siyasal desteği oldukça kısıtlıdır. Türk tarafının bu normalleşme hamlesiyle birlikte İsrail›deki Türk Yahudi cemaatiyle güçlü bağlar tesis etmesi sağlanmalıdır.

Öncelikle normalleşme sürecinin “başarıyla” nihayete erdiğini ilan eden cümlelere bakmakta fayda var. İsrail’in Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nın açıklamalarında seçilen ifadeler, Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin diğer bölge devletleri de hesaba katılarak, oldukça hassas bir biçimde kotarılmış izlenimi vermektedir. İki liderin yapmış oldukları açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla İsrail tarafı, Türkiye ile normalleşme sürecinden ekonomik ve turistik katkılar beklemektedir. Bu tip kelime tercihleriyle İsrail, aynı zamanda iki ülke ilişkilerine ölçüleri belirgin bir gömlek dikmiş olmaktadır. Bir diğer ifadeyle ikili ilişkilerin sınırlarını çizmek istemektedirler. Kuşkusuz bu açıklamada tercih edilen kelimelerle özellikle de Türkiye-İsrail normalleşme sürecini yakından takip eden Grek dostlarına mesaj vermeyi hedeflemektedirler.

İSRAİL İÇ SİYASETİNDEKİ İNCE HESAPLAR

Bir diğer dikkat çekici sorunsal ise söz konusu normalleşmenin zamanlamasıdır. İsrail tarafından gelen tam normalleşme hamlesinin zamanlaması, İsrail iç siyasetiyle yakından alakalı görünmektedir. Siyasal sistemi itibarıyla pamuk ipliğine bağlı koalisyonları yapısal olarak üreten İsrail siyaseti, bir süredir ardı ardına erken seçimlere gitmek zorunda kalmaktadır. Son olarak da Naftali Bennett’in liderlik ettiği koalisyonun aldığı ortak karar sonucu, önümüzdeki Kasım ayında yeni bir erken seçim İsrail siyasetinde kartları yeniden dağıtacak.

Söz konusu yapısal istikrarsızlık, ülkenin dış ilişkilerinde de istikrarsızlıklara sebebiyet verebilecek bir potansiyele sahip. Fakat bu noktada Lapid’in seçimlere az bir süre kala siyasal bir sermaye olarak da kullanmak isteyeceği Türkiye-İsrail normalleşmesine yönelik hamlesi, kendi nam-ı hesabına yazmak istediği bir artının işaretini vermektedir. Böylece İsrail’deki koalisyon hükümetinin bir önceki başbakanı olan Bennett’in Türkiye ile normalleşmeye uzun bir süre direndiği ve siyasal oryantasyonu itibarıyla böylesi bir normalleşmeden siyaseten kar edemeyeceği sonucuna ulaştığı da söylenebilir. Kısacası iki ülke ilişkilerinde yaşanan normalleşmenin akıbeti, İsrail siyasetindeki ince hesaplara dayanıyor gibi görünmektedir.

TÜRKİYE NE YAPMALI?

Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinden sonra lehimize sonuçlar üretebilmek için neler yapmalıyız? Bu soru, oldukça kritik bir konum işgal ediyor. Kuşkusuz, ikili ilişkilerin normalleşmesinde her iki ülke için de avantajlar hesaplanabilir. Lakin Türkiye’nin bu normalleşmeden elde edebileceklerinin/uygulayacağı yöntemlerin envanterine yönelik zihin jimnastiği yapmak özellikle faydalı olabilir. Madde madde gidelim:

Hızlı diplomasi; iki ülke ilişkilerine etki eden yapısal sorunlar şimdilik çözümsüz duruyor ve öncelikle bunu kabul ederek başlamak gerekiyor. Bu da demek oluyor ki iki ülke ilişkileri her an yeni kırılmalara/kopuşlara şahit olabilir. Bu sebepten ötürü Türk tarafı, bu normalleşmeden her ne murad ediyorsa bir an evvel harekete geçmeli ve arzu edilen sonuçlara hızlı bir biçimde ulaşmalıdır. İsrail siyasetindeki yapısal istikrarsızlık da söz konusu hızlı diplomasinin bir diğer gerekçesi olarak görülmelidir.

Akılları çelmek; büyükelçilerin atanmasına müteakip belki de ilk iş olarak, İsrail-Yunanistan-GKRY ilişkilerinin ittifak-vari zeminini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar başlatılmalıdır. İsrail tarafına götürülecek alternatifler, realist bir perspektiften “göreli kazanç” öneren bir mantaliteyle dizayn edilmelidir. Benzer bir perspektif İsrail’in desteğiyle yeniden tesis edilebilecek Türk-Amerikan diyaloğuna da uygulanabilir. Amerikan-Grek ilişkileri, bu çerçevede muhatapları nezdinde sorgulamaya açık tutulmalıdır.

Vekilleştirme; İran, bölgesel düzeyde Türkiye açısından önemli bir rakip ve günümüzde Türkiye’nin güney ve doğu sınırlarında belirleyici bir etkiye sahip. İki ülkenin arasında yüzyıllardır süren rekabeti sıcak bir çatışmaya dönüştürmeden idare etmek, ancak İran’la mücadele etmeye istekli vekiller aracılığıyla mümkün olabilir. Bırakalım, İran’ın bölgesel etkisini İsrail sınırlandırsın. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin sınırdaşı olan İran’la açıktan mücadele etmesindense ehven-i şer bir yöntem olarak İsrail’in “vekilleştirilmesi” üzerine düşünmek gerekiyor.

Silahlan(dır)manın gözetimi; İsrail’in son aylarda geliştirdiği Iron Beam hava savunma silahı, insansız hava araçlarına karşı lazer yöntemiyle oldukça ucuz bir teknolojik savunma imkanı sunuyor. Türkiye’nin insansız hava araçlarının niteliği ve savaş kapasitesi ise özellikle Ege’de bölgesel bir hava üstünlüğüne yol açmakta. İsrail’in elindeki teknolojinin Türk dronelarına bir anti-tez oluşturduğunu kabul edersek, Türkiye’nin söz konusu Iron Beam teknolojisinin özellikle bir süredir kendisine karşı hasmane politikalar güden Greklerin eline geçmesini önlemesi gerekmektedir. Ayrıca İsrail’in elindeki teknolojik imkanı alt edecek bir savunma sanayii imkanı için de çalışılmasında fayda vardır. Bölgesel düzeydeki drone-temelli hava üstünlüğü büyük bir kıskançlıkla muhafaza edilmelidir.

İsrail’de lobileşmek; İsrail’de yaşayan dişe dokunur bir Türk Yahudi cemaati söz konusu. Fakat bu kitlenin günümüzde Türkiye’ye yönelik lobi-vari bir siyasal desteği oldukça kısıtlıdır. Türk tarafının bu normalleşme hamlesiyle birlikte İsrail›deki Türk Yahudi cemaatiyle güçlü bağlar tesis etmesi sağlanmalıdır.