Muhammed İdris Ahmed • STIRLING ÜNİVERSİTESİ
Geçtiğimiz yıl, İranlı general Kasım Süleymani'nin tavsiyesi üzerine, rejim Palmira'dan stratejik önemi olan Halep'e asker gönderdiğinde de aynısı olmuştu. Uçaklar, Süleymani'nin şehrin enkazı içinde gezinirken fotoğraflandığı gün Palmira'yı vurdu. Fakat uçaklar Rus ya da Suriye'ye değil, ABD liderliğindeki uluslararası koalisyona aitti. ABD'nin DEAŞ ile savaşmak için kendi gerekçeleri olsa da, bu sefer rejimdeki boşluktan yararlanıyordu.
ASIL DESTEK ABD'NİN KAYITSIZLIĞI
Palmira'nın Esad için yalnızca sembolik önemi var. Asıl ödül Halep'in alınmasıydı ve dünya güçsüz bir şekilde seyrederken, rejim nüfusunu açlıktan öldürerek ve alt ederek boyun eğdirmeyi başardı. Rejim Rus bombacılar ve özel kuvvetler, İran Devrim Muhafızları, Hizbullah'ın paralı askerleri ve Irak, Afganistan ve Pakistan'dan mezhepsel milislerden oluşan bir grup tarafından desteklendi - ancak her şeyden önce, asıl destek ABD'nin kayıtsızlığı idi.
Atlantik dergisinden Jeffrey Goldberg'e bu yılın başlarında verdiği röportajda Barack Obama, Esad'ın 1.400'den fazla sivili öldüren bir kimyasal saldırı konusunda hesap verme zorunluluğundan paçayı kurtarmasına izin vererek, “geleneksel bilgeliğin ezici ağırlığına" karşı “kendi kırmızı çizgisini onurlandırmamaya" karar verdiği 2013'teki o andan “çok gururlandığını" söyledi.
Obama bu kararında yalnız olabilir. Bir yıl önce, öyle görünüyor ki bir hevesle, hiç kimyasal silah kullanılmadığı bir zamanda kimyasal silah kullanımına kırmızı bir çizgi koymuştu. Aslında kırmızı çizgi geleneksel yollarla öldürmeye yeşil ışık yakıyordu. Ancak rejim Obama'nın blöf yaptığını düşündü- ve tahmin edileceği gibi, sözünden döndü. Artık cezalandırılmaktan korkmayan rejim öldürme taktiklerini artırdı.
BİRBİRİNİ TETİKLEYEN SÜREÇLER
Kimyasal saldırıdan iki yıl sonra, iki yıl öncekine kıyasla yaklaşık dört kat daha fazla insan öldü. Obama'nın vazgeçmesi Suriye'nin milliyetçi muhalefetini gözden düşürdü ve İslamcılara güç verdi. DEAŞ'ın kendisini büyük bir güç olarak kurması için kıyıdan köşeden çıkmasına yardımcı oldu. Bu gelişmeler ile birlikte, ülke nüfusunun yarısından fazlasını yerinden edecek kitlesel bir göçü tetikledi. Ve bu büyük nüfus seli Avrupa'ya akmaya başladıkça, Batı'da aşırı sağa güç kazandıran bir yabancı düşmanlığına yol açtı.
Bununla birlikte, bunlar Obama'nın geri çekilmesinin tek sonuçları değildi. Eylemsizlik İran ve Rusya tarafından doldurulan bir boşluk yarattı. Ukrayna ve Suriye'de kimsenin karşı çıkmadığı ilerleyişinden cesaret alan Putin, Bear bombacılarının Cornwall sahilindeki provokatif uçuşlarından, ABD seçimlerine direkt müdahaleye kadar, Batı'nın askeri ve siyasi kararlılığın zayıf yönlerini derinlemesine inceliyor.
İkinci dünya savaşı sonrası kurulan uluslararası düzen çöküşün eşiğinde. Ocak ayında Obama görevden ayrıldığında, dünyayı kendi selefinden bile daha istikrarsız bir şekilde bırakacak.
Ancak geçtiğimiz Cuma günü düzenlenen veda niteliğindeki basın toplantısında Obama, çatlaklıklarını kendi süslü konuşmasının bile gizleyemediği bir mantıkla da olsa, Suriye konusundaki politikasını savundu. Sebebi ve sonucu tersine çevirerek, Suriye'deki Rus ve İran varlığını Esad ile yüzleşmemesinin sebebi olarak gösterdi (halbuki Ağustos 2013'te hiçbiri de orada değildi). Muhalif gruplar arasındaki ayrılığı onlara destek olmama nedeni olarak gösterirken (halbuki anlamlı bir destekten mahrum oldukları için parçalanmışlardı); daha derin Amerikan katılımının korkusunu kısıtlama gerekçesi olarak gösterdi (halbuki bu bir yıl sonra iki devletten çok daha geniş bir mevzilenmeye yol açmıştı).
İTİBAR KUMARI OYNADI
Amerikan yönetimin son on yılın yeni muhafazakar dezavantajlarına tepkisi eski dogmalara, yani realizmin dogmalarına, geri dönmek oldu. Obama, kuramsal realistlerinin etkisi altında, Arap dünyasının demokrasi için hazır olmadığı ve “güçlü adamlara" ihtiyacı olduğu sonucuna vardı. Güçlü adamlar, Batı'yı terör ve göç tehditlerine karşı koruyacaktı. Bu mantık ABD'yi Irak'taki tartışmalı 2010 seçimlerinden sonra Nuri el Maliki'nin mezhep hükümetine geri döndürürken, aynı zamanda Esad'ı tolere etmesine de yol açtı. Suriye dar anlamıyla bir terörle mücadele sorunu olarak tanımlandı.
Fakat Esad'a tolere etmenin başka bir nedeni de vardı. Amerikan yönetimi, başarısı Obama'yı kavgacı ve sabırsız selefinden ayıran bir anlaşma olan İran anlaşmasıyla itibarı üzerine kumar oynamıştı. Ancak İranlı liderler, mirasını anlaşmaya yatırarak Obama'nın kendisini rehin aldığını da anladı. Obaöa kendi mirasını mahvetmekten korktuğu için çok fazla talepte bulunamadı. Bunun bilincinde olarak, İranlı muhafazakarlar kısıtlama için hiçbir neden görmediler. Anlaşmadan elde edilen avantajla coşan İranlılar, İran'ın bir yüzyılda sürdürdüğü her şeyden çok daha uzlaşmaz olan bir dış politikaya giriştiler. Tahran Halep'i ele geçirmek için çok fazla nükleer silaha ihtiyaç duymuyor. Ve İran'ın bir müvekkili olarak Esad da cezasız kaldı.
KOBANİ'DE BAŞKA HALEP'TE BAŞKA
Halep Obama'nın seyirci kalması nedeniyle düştü. Kobani'yi savunmak için kısa sürede Amerika'nın geniş askeri varlığını harekete geçirip Haseki üzerinde uçuşa elverişsiz bir bölge uygulamış olmasına rağmen, Halep'i kurtarmak için kılını bile kıpırdatmadı. Konumsal avantajı elinde bulunduran Obama, Rusya'nın İran'a ve rejimin askeri zaferlerine yardımcı olması için diplomasi maskaralığı yapmasına da izin verdi.
Ocak ayında Obama Beyaz Saray'ı Amerika'nın güçlü adamına teslim ettiğinde, İran anlaşması muhtemelen uzun süre ayakta kalamayacak. Anlaşmanın avantajları, Obama'nın mukavemetsizliği tarafından zaten şüpheli hale gelmişti. Dünya Obama'yı sadece Halep'le hatırlayacak.
*Bu yazı 17 Aralık 2016 tarihli Guardian gazetesinde yayınlanmıştır.