Sudan iç savaşında yeni aktör: İran

Sudan, Kızıldeniz’e kıyısı olan önemli bir ülke. İran’ın Kızıldeniz’deki varlığı, Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkeleriyle olan rekabetinde önemli bir rol oynuyor. Kızıldeniz’deki kontrol, İran’a hem bölgesel hem de uluslararası arenada önemli bir avantaj sağlıyor.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Dr. Mehmet Rakipoğlu / Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi / Akademik Çalışmalar Koordinatörü, Dimensions for Strategic Studies

Askeri darbe ile 1969’da iktidara gelen Ömer El-Beşir rejimi, 2019’daki halk protestoları sonucu devrildi. El-Beşir rejimi sonrası ülkeyi ordu yönetmeye başladı fakat bu durum demokrasiye geçişle sonlanmadı. Aksine El-Beşir rejimine benzer şekilde, yeni kurulan Egemenlik Konseyi de daha otoriter bir biçime dönüştü. Başkanlığını genel kurmay başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın yürüttüğü bu konsey, Sudan halkının dönüşüm taleplerine cevap veremedi. Dahası, Darfur krizinde kilit rol oynayan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile ordu arasındaki ayrışmalar daha da derinleşti ve 2023’ten beri ülke iç savaş ve kaosa sürüklendi. Bu çatışmalar sadece Sudan yereli ile sınırlı kalmadı. Gerek bölgesel gerekse küresel oyuncuların da doğrudan ve dolaylı olarak dahil olmasıyla Sudan savaşı bir vekalet savaşına dönüştü. Sudan iç savaşında aktif rol oynayarak HDK’yı desteklediği birçok kurum tarafından ispatlanan Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yanında İran’ın da son aylarda orduyu desteklediği iddia edilmeye başlandı. Sudan dışişleri bakanı Ali el-Sadık’ın Şubat ayındaki Tahran ziyareti ve son dönem normalleşen diplomatik ilişkiler, İran’ın Sudan’da aktif bir rol oynamak istediğini gösteriyor.

TAHRAN’IN AFRİKA SİYASETİ

İran Orta Doğu ve Afrika’nın birçok noktasında vekil aktörleri fonlama ve silahlandırma ile aktif olan bir aktör. İran’ın bu stratejisi sadece devlet dışı aktörlerle sınırlı değil. Örneğin Ukrayna savaşında İran Rusya’ya da silah sevkiyatı sağlıyor ve böylelikle Batı hegemonyasına farklı biçimlerde meydan okuyor. İran’ın Lübnan, Irak, Yemen, Suriye gibi noktalardaki askeri projeksiyonları fazlaca konu olurken Sudan’daki rolü oldukça sınırlı bir dairede tartışılıyor. Sudan’daki savaşın başlarında İran’ın çatışmaya dahil olması insani yardımla sınırlıyken bu sınırlı müdahale zamanla farklı bir hal aldı. Reuters başta olmak üzere birçok kaynağın aktardığına göre Aralık 2023 ile Ocak 2024 arası İran’ın Sudan ordusuna çok sayıda Muhacir 6, Muhacir 4 ve Ebabil ismindeki orta menzilli keşif dronelarını ve savaş uçaklarını tedarik ettiği belirtildi. İran’ın bu tedariki sayesinde ordunun, HDK’nın Şubat 2024’teki Omdurman’a yönelik saldırısını püskürttüğü iddia ediliyor. Dolayısıyla İran’ın Sudan savaşına müdahalesinin savaşın gidişatını doğrudan etkilediği ifade edilebilir.

BÖLGESEL REKABET

2022’deki Tigray savaşına da dahil olan Tahran açısından Sudan savaşı askeri, ticari ve jeopolitik hedeflerin hayata geçirilmesi ve Afrika’daki çatışma bölgelerine müdahil olunup güç dengelerini etkileme noktasında önemli görülüyor. Bu anlamda İran, Sudan’daki çatışmaların ortasında stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için aktif bir rol üstleniyor. Bu hedefler arasında Kızıldeniz üzerindeki kontrolü artırmak, Sudan’daki geçiş sürecinde kendisine yakın grupları destekleyerek bölgedeki nüfuzunu genişletmek yer alıyor. İran’ın Sudan’a olan ilgisi, bölgedeki diğer aktörlerle olan rekabetini de körüklüyor. Kızıldeniz hem ticaret yolları hem de stratejik askeri noktalar açısından kritik bir öneme sahip. İran, bu bölgede güçlü bir varlık oluşturmak suretiyle, bölgesel rakiplerine karşı stratejik bir üstünlük sağlamayı hedefliyor.

Ayrıca 2007’den beri devam eden, 2020’nin Ekim ayında son bulan İran’a karşı uygulanan silah ambargosunun kaldırılması da İran’ın Sudan’da aktifleşmesinin bir diğer itici unsuru. Nitekim konvansiyonel silahları yasal kısıtlama olmadan alıp satabilme hürriyetine kavuşan İran, Sudan iç savaşını potansiyel pazar olarak görüyor. Dolayısıyla Ekim 2020’de İran’a yönelik Birleşmiş Milletler silah ambargosunun sona ermesinin ardından, İran’ın Sudan ordusuna yönelik gerçekleştirdiği askeri ve ticari insansız hava aracı (İHA) ihracatı, İran’ın bölgedeki güç projeksiyonu çabalarının bir devamı niteliğindedir. Bu tarihten bu yana İran, yalnızca Ortadoğu’daki yarı-devlet ve devlet dışı vekilleri ve ortakları olan Hizbullah, Hamas ve Yemen’deki Husilere değil, aynı zamanda Etiyopya, Rusya, Tacikistan ve Venezuela gibi bölge dışındaki devletlere de keşif ve saldırı İHA’ları teslim etmiştir. İran, bu hamleleriyle güç projeksiyonu yapmak, ittifaklarını güçlen-dirmek ve Orta Doğu ile diğer bölgeler-deki çatışmaları etkilemek istemek-tedir.

KIZILDENİZ ETKİSİ

Aynı zamanda, bu durum İran ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı olabileceği gibi, ülkenin teknolojisini sergileme fırsatı da sunmaktadır. İran’ın askeri İHA ihracatından elde ettiği kesin geliri belirlemek zor olsa da 2022 yılında küresel pazarın tahmini değeri 12,55 milyar dolar olup, bu rakamın 2023 yılında 14,14 milyar dolar ve 2030 yılında 35,60 milyar dolar olması beklenmektedir. Sudan’a silah sağlama bağlamında, orduyu silahlandırmak, İran’ın daha geniş jeopolitik hedeflerine ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail gibi bölgesel rakipleriyle olan rekabetine hizmet etmektedir.

Son kertede Sudan’daki iç savaş, bölgesel ve uluslararası güçlerin vekalet savaşına sahne oluyor. İran’ın HDK’ya karşı orduya verdiği destekle Sudan’da var oluşu, Tahran’ın Kızıldeniz stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu strateji, İran’ın bölgedeki askeri ve ticari nüfuzunu artırmayı amaçlıyor. Sudan, Kızıldeniz’e kıyısı olan önemli bir ülke olması nedeniyle İran için büyük bir stratejik öneme sahip. İran, Sudan ordusuna verdiği askeri destekle bu stratejiyi pekiştirmeye çalışıyor. Ayrıca, İran’ın Kızıldeniz’deki varlığı, Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkeleriyle olan rekabetinde de önemli bir rol oynuyor. Kızıldeniz’deki kontrol, İran’a hem bölgesel hem de uluslararası arenada önemli bir avantaj sağlıyor.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının gençlerle yürüyüşü

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Batılı düşünce kuruluşları gözünden Türkiye