Rusya- Ukrayna Savaşı: Bir küresel güvenlik meselesi

Bugün savaş her ne kadar fiilen Ukrayna ve Rusya arasında cereyan etse de, sonuçlarının özellikle az gelişmiş ve halkı yoksul ülkeleri olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz. Çünkü bugün savaş kaynaklı enerji ve emtia fiyatlarındaki artışların endüstrileşmiş Batılı ülkelerde ortaya çıkaracağı krizler geçici olacak iken Üçüncü Dünya ülkeleri bu sorunu yönetme konusunda son derece çaresiz kalacaklardır.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dr. Necmettin Acar

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde küresel güvenlik açısından iki önemli güvenlik sorunu ortaya çıktı; enerji ve gıda güvenliği. Enerji güvenliği konusu daha çok gelişmiş ekonomiye sahip zengin ülkeleri ilgilendiren bir konuyken gıda güvenliği büyük ölçüde az gelişmiş ve fakir ülkeleri ilgilendirmektedir.

Ancak savaşın dördüncü ayına ulaştığımız şu günlerde küresel ölçekte yaşanan gelişmeler güvenlik konusundaki bir çifte standardı oldukça bariz bir şekilde göz önüne sermektedir. Zengin ve müreffeh ülkeleri daha çok ilgilendiren enerji güvenliği tüm platformlarda yüksek sesle dile getirilip bu konuda ciddi kararlar alınırken az gelişilmiş ve yoksul ülkeleri ilgilendiren gıda güvenliği konusuna karşı uluslararası bir kayıtsızlık ile karşı karşıyayız. Gıda güvenliği konusu çoğunlukla gelişmiş ülkelerdeki yüksek enflasyon bağlamında ele alınmaktadır. Özellikle son günlerde Türkiye’nin Karadeniz’deki buğdayın uluslararası pazarlara taşınması için gerçekleştirdiği diplomatik girişimlerin başta ABD olmak üzere Batı nezdinde ciddi bir destek görmüyor olması güvenlik konusundaki bu çifte standardı daha da görünür kılmıştır.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİNİ BEKLEYEN TEHLİKE

Bugün küresel ölçekte Rusya ve Ukrayna en önemli tahıl üreticisi ve ihracatçısı konumundadır. Rusya yıllık ortalama 50 milyon ton, Ukrayna ise 20 milyon ton civarında buğday ihraç ediyor. Rusya-Ukrayna savaşının cereyan ettiği bölgelerin, küresel gıda ihracatının dörtte birini sağladığını söyleyebiliriz.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/06/09/05/13/resized_ffb88-f74b65c4dc3bcc59fc3bcncegc3bcnlc3bcc49fc3bc.jpg

Genel olarak bakıldığında Putin Rusya’sının gıda güvenliği konusunda sahip olduğu kartların enerji güvenliği açasından sahip olduğu kartlardan daha kuvvetli olduğu söylenebilir. Çünkü Rusya’dan enerji tedarikine yönelik bir ambargo diğer enerji üreten ülkelerin arzı artırması ya da kömür, nükleer ve yenilenebilir enerji kaynakları gibi alternatif enerjiye yönelimle kısa vadede aşılabilir. Fakat gıda üretiminin yeterli düzeyde artırılması bazen birkaç yıllık bir süreyi bile aşabilir. Yine enerji kıtlığının ekonomide yol açabileceği daralmalar tolere edilebilirken gıda krizinin küresel ölçekte çok dramatik sonuçları olabiliyor. Ayrıca gıda güvenliği konusunda Rusya-Ukrayna bölgesine şiddetli bir biçimde bağımlı olan ülkelerle enerji konusunda Rusya-Ukrayna bölgesine şiddetli bir biçimde bağımlı olan ülkeler kıyaslandığında her iki ülke grubunun bu güvenlik sorunlarını yönetme konusundaki kapasiteleri arasında ciddi bir asimetri olduğu görülecektir.

Bugün gıda Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle ortaya çıkan gıda krizi başta Mısır, Cezayir, Bangladeş ve Nijerya gibi yüksek miktarda buğday ithal eden ve ithalat konusunda önemli ölçüde Rusya ve Ukrayna pazarına bağımlı olan ülkeler için ciddi bir gıda güvenliği sorunu anlamına gelmektedir. Gıda kıtlığından kaynaklı gıda fiyatlarının sert artışına enerji ve emtia kaynaklı genel bir enflasyonun eşlik etmesi bu ülkelerdeki siyasi istikrarı da ciddi anlamda kırılgan hale getirmektedir.

BATI’NIN ÇİFTE STANDARDI

Bugün küresel ölçekte yaşadığımız başta gıda ve enerji olmak ürere ekonomik sorunlar 1973 yılındaki petrol ambargosunu ve 2008 yılındaki küresel ekonomik krizi hatırlatmaktadır. Her iki krizin sonuçları da endüstrileşmiş ülkeler için kısa vadede ekonomik olumsuzluklara yol açsa da uzun vadede telafi edilebilir sonuçlar ortaya çıkarmışken az gelişmiş ve yoksul ülkeler için oldukça dramatik sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

1973 yılındaki petrol ambargosu az gelişmiş yoksul ülkelerdeki sosyal devlet uygulamamalarının ve temel tüketim malzemelerindeki kamu sübvansiyonlarının sonunu getirerek gelir adaletsizliğini ve yoksulluğu artırmıştı. 2008 yılındaki ekonomik kriz de az gelişmiş yoksul ülkelerde benzer sonuçlara yol açmıştır. Bugün başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere tüm dünyanın sonuçları ile baş etmekte zorlandığı Arap Baharı, 2008 yılındaki enerji ve gıda fiyatlarının sert artışının dolaylı bir sonucuydu. Önümüzdeki dönemde karşılaşacağımız sonuçların 2008 sonrası yaşanan sonuçlara benzer olacağını tahmin etmek de hiç zor değil.

Bugün endüstrileşmiş ülkeler açısından enerji fiyatlarındaki artış ile ona eşlik eden işsizlik ve enflasyon 1973 yılındaki petrol ambargosuna benzemektedir. Bu ülkeler 1973 sonrası enerjideki büyük fiyat artışları sebebiyle kısa vadede bir ekonomik daralma ile karşı karşıya kalsalar da uzun vadede ekonomik büyüme ve refah artışları yakalayabilmiştir. 2008 yılındaki finansal kriz de endüstrileşmiş ülkeler açısından buna benzer sonuçlar üretmişti.

Genel olarak her iki dönemde de endüstrileşmiş ülkelerin ekonomik olumsuzlukları kısa vadeli olsa da enerji piyasalarındaki dengesizlik karşısında çok hassas olduğunu kendilerini nispeten daha az olumsuz etkileyen gıda fiyatları konusunda bir kayıtsızlık politikası takip ettiklerini söyleyebiliriz. Bu sonuçlara yakından baktığımızda Batılı ülkelerin kendileri için ciddi sonuçlar ortaya çıkarmayan nispeten geçici ekonomik sorunlara yol açacak gıda güvenliği konusundaki çifte standardını anlamak daha kolay oluyor.

KARADENİZ’E TAHIL KORİDORU

Bugün yakından baktığımızda savaş her ne kadar fiilen Ukrayna ve Rusya arasında cereyan etse ve daha derinden bu savaş Rusya ve Batı arasındaki bir jeopolitik rekabeti yansıtsa da savaşın sonuçlarının özellikle az gelişmiş ve halkı yoksul ülkeleri olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz. Çünkü bugün savaş kaynaklı enerji ve emtia fiyatlarındaki artışların endüstrileşmiş Batılı ülkelerde ortaya çıkaracağı krizler geçici olacaktır ve hatta bazı endüstrileşmiş ülkeler bu krizi kendi lehlerine çevirebilecek kabiliyete ve kapasiteye bile sahiptir. Ancak Üçüncü Dünya ülkeleri bu sorunu yönetme konusunda son derece çaresiz kalacaklardır. Mevcut koşullarda krizin bu seviyede devam etmesi durumunda az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerinde artan fakirlik, açlık ve sefaletin siyasi istikrarsızlığa yol açması kaçınılmaz olacaktır.

Son olarak Karadeniz’de bir tahıl koridoru açma girişimi, Türkiye’nin gerek küresel enerji gerekse de küresel gıda krizinin çözümünde kritik bir ülke olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yönüyle Türkiye’nin, hem endüstrileşmiş zengin ülkelerin hem de az gelişmiş fakir ülkelerin karşı karşıya kaldıkları sorunlara çözüm üretebilecek jeopolitik ve jeoekonomik pozisyondaki az sayıdaki aktörden biri olduğunu söyleyebiliriz.