Rockefeller destekli ABD dış politikası çöktü

Rockefeller Ailesi’nin varlığının bir kısmını Rothschild Ailesi’ne satması ve küresel zenginliğe ulaştığı petrol sektöründen çekildiğini açıklaması, Rothschild ile büyük bir pazarlık içinde olan Trump’ın yönetime geçmesi, Rockefeller’ın Suudi Arabistan’da kurduğu Aramco’nun Trump döneminde New York borsasında hisse satmaya hazırlanması gibi gelişmeler gerçekten Rockefeller destekli ABD politikalarının çöktüğünü ve Rothschild destekli yeni politikaların başladığını mı göstermektedir?

Yeni Şafak Haber Merkezi
Gündem

CAFER TALHA ŞEKER- ORDAF

ABD dış politikasını inceleyen akademik çalışmalar, Washington’daki karar alma mekanizmasına nüfuz eden aktörler ile siyaset arasındaki ilişkiyi ele alırken görüş ayrılığı yaşamışlardır ve böylece ortaya farklı teoriler çıkmıştır. ABD’nin küresel şirketler ile ortaklık içinde corporatist bir dış politika inşa ettiği yorumu bu teorilerden biridir. Bu görüşe göre ABD’nin siyasi müesseseleri, dev şirketlerin idari kadrolarıyla işbirliği içindedir. Bu işbirliğinin günümüzdeki yansımalarını tartışmak ise çoğu defa spekülatif tahminlere dayandığı için gündemde yer alan yazıların çoğu konjonktürel yaklaşımlardır ve bu varsayımların çoğu komplo teorisi tasnifine girmektedirler. Bu yazıda iki küresel çıkar gurubu (Rothschildler ve Rockefellerlar) arasında yaşanan rekabetin ABD dış politikasını nasıl yönlendirdiğini özetlemeye çalışırken ilmi bir usulden ziyade spekülatif bir yaklaşım ile meseleyi takdim edeceğim ve sorular soracağım. Zira tarih çalışmalarının aksine günlük gelişmeleri belge göstererek tartışmak zordur.

İki taraf arasındaki rekabetin tarihi uzundur. Bu yazıda son iki yılı özetlemeye çalışırken “Rothschildler” ile sadece tek bir aileyi değil, müttefik kanadı ifade ediyorum. “Rockefellerlar” derken de aynı durum geçerlidir. Bu ailelerden ilki, İngiliz Merkez Bankası BoE ve Amerikan FED üzerinde nüfuz sahibidir. Bu, spekülatif bir komplo teorisi değildir zira Kraliçe Elizabeth’in BoE ziyaretinde Rothschild soyismini taşıyan biri kameralar önünde kendisine eşlik etmektedir. Rockefellerlar ise Amerikan petrol ve çelik sanayisini başından beri elinde tutarak küresel güce ulaşmış, dünyanın farklı yerlerinde darbeleri desteklemiş çıkar gurubudur. ABD seçimlerinden sonra bakanlıkların paylaşımı bu ikisi arasında müzakere mevzusu olagelmiştir. Aynı şekilde İngiltere ve AB’nin geleceğine de nüfuz etmişlerdir. Hatta İngiltere ile ABD gibi iki derin müttefik arasında yaşanan anlaşmazlıklar üzerinde de payları olmuştur.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2017/12/05/01/42/resized_41ba9-5b529289yorum.jpg

CLINTON – TRUMP MÜCADELESİNİN PERDE ARKASI

Çoğu defa olduğu gibi son ABD başkanlık seçimleri de Rothschild ile Rockefeller arasında rekabetin nüksedeceğine dair bazı görüşlerin etrafa yayılmasına yol açmıştı. Aslında seçimler yaklaştıkça her ülkede akla hayale gelmeyecek dedikoduların yayılması alışılmış bir durumdur. Ancak Clinton – Trump çekişmesinde arkada rekabet edenlerin kim olduğunun tartışılması tüm dünyanın ilgisini çekiyordu. Steve Bennon gibi Trump’ı desteklemiş ideologların yaklaşımına göre gelecekte tekrar milli devletler birincil aktör olmaya başlayacak ve milliyetçilik yükselecekti. Bennon, Trump’ı destekleyen medyayı yönetirken Rothschildlerin daha önceki ABD başkanlarına suikast düzenledikleri iddialarını gündeme getiren isimdi. Bu tarz haberlerin yayıldığı bir ortamda Trump, dünya düzenini elde tutan küreselcilere karşı meydan okuyan bir kovboy-kahraman olarak kabul gördü. Böylece Avrupa’da sağcılığın yükselişiyle İngiltere’yi AB’den çıkaran siyaset mühendisliği, ABD’de yükselen sağcılık ile iktidarı ele geçirme yolunda mesafe kat etti.

Rockefeller ile anlaşmazlık yaşayarak seçimlere hazırlanan Trump, New York’tan Washington’a geçtikten sonra gözler ABD ile Almanya arasındaki ilk üst düzey görüşmeye çevrilmişti. Ancak (Rockefeller ile derin bağlara sahip Almanya başvekili) Merkel’in yüzüne bakmayan Trump, Fransa’nın (Rothschild bağlantılı yeni) Cumhurbaşkanı Macron ve Britanya Başvekili May ile samimi pozlar vermeye başladığında bunu küreselciler arasındaki rekabetinin bir yüzüyle alakalı görenler oldu. Bu arada yeni enerji kaynaklarını pazarlamayı hedefleyen küresel yatırımcıların desteğiyle Batılı ülkelerin 2016’da imzaladığı Paris İklim Antlaşması, petrol yakımını sona erdirmeyi hedefliyordu. Rockefeller Ailesi ise yüz küsür yıl önce Ford’un reklamını yapıp petrol sattıkları gibi günümüzde ABD ve Almanya üzerinden yeni enerji kaynaklarına yatırım yapmakta ve bu kaynakların reklamını yapmaktadırlar ve bu yüzden iklim antlaşmasını destekleseler de aynı zamanda ExxonMobil gibi (hisselerinin büyük kısmını satmış olmalarına rağmen) bazı petrol şirketleri üzerinden statükoyu devam ettirmektedirler. Rockefeller ve ortaklarının petrol sektöründeki asırlık rakibi Rothschildler de aynı şekilde hem antlaşmayı desteklemekte hem de fosil kaynakların pazarlanmasını sürdürmektedirler.

Clinton Ailesi’nin Rothchild Ailesi ile eskiye dayanan yakınlığı zaten malumdur. Ancak son seçimlerde herkes Hillary Clinton’ın kazanacağını düşünürken son anda ortaya saçılan iddialar, Trump’ın lehinde işlemeye başlamıştı. Clinton seçimi kazansaydı belki Rothschild – Rockefeller ortaklığı yeni bir sayfa açacaktı lakin Trump’ın Beyaz Saray’a gelişi, her ne kadar küreselcilere meydan okumuş olsa da uzun vadede Rothschildlerin çıkarlarına uygun görülür hale geldi. Tahminlere göre Trump’ın kazanmasıyla ABD’nin çok radikal para politikaları başlatacağı, Atlantik’teki kayıt dışı hesaplara operasyon çekeceği, pek çok müttefik ülkenin bankasına el atacağı, Çin’i dizginleyeceği ve Basra Körfezi’ndeki petrol zenginlerine fatura keseceği öne sürülmüştü. Bunların her biri adeta gerçekleşmeye başladı. Geçtiğimiz aylarda yaşananlara baktığımızda Suudi Ailesi’ni ikiye bölen bir darbe operasyonu gerçekleşti ancak şimdilik bunun arkasında Rockefeller’ın olduğunu iddia etmek kolay değildir.

ABD VE İNGİLTERE’NİN TÜRKİYE HAMLESİ

2016’da Rockefellerların saldırısına uğrayan iki ülke (Fransa ve Türkiye) terör, darbeler ve OHAL ile adeta içe kapatıldı. İkisinin ortak özelliği Ortadoğu’da kendi rotalarını çizmeye çalışmalarıydı. Bu iki ülkenin dış politika iddiaları aynı zamanda ismi geçen iki küresel gurubun politikaları için de çok önemliydi. Türkiye’yi yılın ilk yarısında teröre boğarak Ankara’yı dize getirmeye çalışanlar yılın ikinci yarısına darbeyle girmeye kalkıştılar. Darbe girişiminden önce Amerikan medyasında “NATO müttefiki Türkiye’yi Türk Ordusu kurtarabilir” diye defalarca yazıldı. Ancak halkın iradesiyle bertaraf edilen 15 Temmuz darbe girişimi akabinde ABD’de bazı söylentiler dolaşmaya başladı. Arap Baharı’ndan sonra Türkiye darbesinin de başarısız olmasıyla artık Rockefeller destekli ABD dış politikasının çöktüğü konuşuluyordu. Darbe girişiminden kısa süre önce ve sonra Ankara’yı ziyaret edenler ise İngilizler idi. İngiliz Bakan Alan Duncan, Londra’nın bu zor günde Ankara’ya destek olacağını gösteren açıklamalar yaptı. Ankara’daki İngiliz Elçisi R. Moore da Türkiye’ye darbeyi vuranın ABD olduğunu ima eden sözler sarf etti. Oysa aynı günlerde ne ABD ne de Almanya’dan bir açıklama bile yapılamadığı gibi bu iki ülkenin siyasileri suçluluk psikolojisiyle davranıyorlardı. İngiliz siyaseti (veya Rothschidlerin çıkarları), ABD ile Almanya’nın Türkiye’yi zor duruma düşüren hatalarına karşılık bu ülkenin konumunu desteklemeyi uygun görüyordu. Nitekim ABD ile arası gerilen Türkiye’ye İngiltere’nin (istihbarat ve teknoloji alanlarında) el uzatması bazı Amerikan çıkar guruplarını rahatsız etmiştir.

Rockefeller Ailesi’nin varlığının bir kısmını Rothschild Ailesi’ne satması ve küresel zenginliğe ulaştığı petrol sektöründen çekildiğini açıklaması, Rothschild ile büyük bir pazarlık içinde olan Trump’ın yönetime geçmesi, Rockefeller’ın Suudi Arabistan’da kurduğu Aramco’nun Trump döneminde New York borsasında hisse satmaya hazırlanması gibi gelişmeler gerçekten Rockefeller destekli ABD politikalarının çöktüğünü ve Rothschild destekli yeni politikaların başladığını mı göstermektedir? Çıkar çatışmasının sonucu olarak Alman siyasetçilerin Trump’a yaptıkları hakaretler, Rothschild’ın İngiltere’yi Almanya’ya karşı kullanması ve Rockefeller’ın Almanya üzerinden İngiltere’ye AB’den ayrılmanın bedelini ödetme ısrarı Avrupa’da Rockefellerların nüfuzunun kırılmasıyla mı alakalıdır? Zira eskiden beri Avrupa Merkez Bankası üzerinde Rockefellerlerin etkili olduğu sır değildir.

Sonuç olarak, bu yazıda hüküm vermek yerine sorular sormayı tercih ediyorum. Rothschildler çoğu defa siyaseti kullanarak hedefe ulaşırken Rockefellerlar darbeler ve kaosu kullanarak mı hedefe ulaşmaya çalışmışlardır? “Ilımlı İslam” projesini Suudi Arabistan’a kimler kaydırmıştır? DEAŞ ve PKK/YPG gibi vekalet savaşçısı terör şirketlerini yedeğe çekmeye çalışan çıkar gurubu hangisidir? Rıza Sarraf meselesi sadece bir ambargo delme işi midir yoksa Türkiye’nin bankalarını hedef alma operasyonu mudur? 1850’lerde Avrupa’ya yayılan kağıt paraların yerini bundan sonra bitcoinler mi alacaktır? Küreselciler, yeni bir dünya düzeni için anlaşıyorlar mı yoksa aralarındaki ihtilaf devam mı ediyor? Bu soruları ilmi bir zeminde cevaplamak bugün için erken ve zor olsa da basına sızdırılan belgelerin sayısı artarsa geleceğin tarihçilerini beklemeden daha fazla fikir yürütebiliriz.