Nijer’de darbe mi Afrika’nın başkaldırısı mı?

. Askerlerin gerçekleştirdiği bu gelişme kimilerince “darbe” olarak adlandırılırken, kimilerince de “Fransız hakimiyetine karşı” bir başkaldırı gibi görüldü.

Arşiv.

Prof. Dr. Celalettin Yavuz / Güvenlik Politikaları Uzmanı

Sahraaltı ve eski Fransa sömürgelerinden Nijer’de 26 Temmuz günü Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı General Omar Tchiani tarafından Devlet Başkanı Muhammed Bazoum görevden alındı. Askerlerin gerçekleştirdiği bu gelişme kimilerince “darbe” olarak adlandırılırken, kimilerince de “Fransız hakimiyetine karşı” bir başkaldırı gibi görüldü.

TAMAMLANAMAYAN BAĞIMSIZLIK

1955’te Bandung Konferansı’nı takiben Afrika’da pek çok ülke bağımsızlık mücadelesi vermeye başlamışlardı. Daha önce sömürgelerini Fransız Birliği adı altında sıkı bir şekilde bağlamak yerine, 1958’de de Gaulle, Fransız Milletler Topluluğu kavramını getirdi. Böylece isteyen Fransız sömürgesi sistem içinde Fransa ile bağlantının yararlarını kullanabilecek veya bağlarını koparıp bağımsız olacaktı. 1958’de önce Gine bağımsızlığını ilan ederken, diğer Fransız sömürgeleri de Gine’yi izlediler. 1955’te sadece beş bağımsız ülkenin bulunduğu Afrika’da, 1963’te Afrika Birliği kurulurken 31 bağımsız devlete ulaşılmıştı.

Gana’nın başını çektiği bu Afrika Birliği, NATO ve WP blokları dışındaki “Bağlantısızlar” ile birlikte hareketle, Afrika’nın kişiliğini korumak, kendi aralarında çıkacak anlaşmazlıkları ve meseleleri, Afrika’dan uzak tutmayı hedefledikleri büyük devletlerin müdahalesine imkan vermeden çözümlemeyi gaye edinmişti. O tarihlerde Afrika’dan tamamen çekilmeyen Batılı sömürgeci devletlerin kendilerini tekrar nüfuzları altına alacakları endişesiyle bir kısmı denge unsuru olarak Sovyetlerin liderliğindeki milletlerarası komünizme yaklaşmışlardı.

Fransa, kendi para birimi “Frank”ı sözde eski sömürgelerinde kullanmayı sürdürürken, geleceğin yöneticisi olabilecek kişilerin eğitimlerini Fransa’da gerçekleştirdi. Bağımsız gibi görünseler de “Frankofan” ülkelerin ekonomik değeri yüksek petrol, uranyum, altın, bakır vb. hammaddeleri Fransız şirketleri tarafından işletilmeye, şirketlerin devamı da Fransa yanlısı yöneticilerce sağlanıyordu.

1950’li yıllardan itibaren Afrika’da 205’incisi yaşanan darbelerin önemli bir kısmı eski sömürge güçlerinin beğenmediği yönetimleri değiştirmek veya soğuk savaş döneminin güç mücadelesi sonucuydu. Ancak son olarak Mali ve Burkino Faso’daki darbeler sanki Fransa’ya karşı bir “başkaldırı” niteliğindeydi. Nijer’de de benzer bir beklenti mevcuttur.

FRANKOFAN DÜZEN SARSILIYOR

Bağımsızlıklarının ardından onlarca yıl geçtiği halde 26 milyon nüfuslu ülke BM İnsani Gelişme Endeksi’nde 191 ülke arasında 189. sırada, halkının yüzde 40’ı aşırı yoksulluk içinde ve uluslararası yardıma bağımlı. Dünyanın sayılı uranyum rezervlerine sahip Nijer’in bu kaynaklarının çoğu Fransa’ya olmak üzere, AB ülkelerine ve ABD’ye ihraç edilmekteydi. Elektriğinin yüzde 78’ini nükleer enerjiden sağlayan Fransa, sadece yüzde 7’sinin bedelini ödediği uranyuma rağmen bu ülkenin ihtiyacı için nükleer santral yapmamıştı.

Uranyumunun yüzde 25’ini Nijer’den karşılayan AB ile bir diğer müşterisi ABD de duyarsızdı. Nijer’in “darbeci” yönetimi Fransa ve ABD’ye uranyum ile altın satmayacağını bildirince ABD’nin yaptırım listesine girdi.

Türkiye’de doktora öğrenimi de dahil eğitim alan Nijerli öğrenciler artık bir zamanlar “Kâbe” gibi gördükleri Paris’in kendilerini sömürdüğünü anlamışlar. Bu arada ülkenin sınırlarına yakın bölgelerde el-Kaide türevi Boko Haram ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı çoğunluğu Fransız olmak üzere AB askerlerinin bulunduğu ülke bir türlü terör kıskacından kurtulamıyor.

Eski yönetimin devamını isteyen Batılı ülkeler müdahale tehdidinde bile bulundular. Ancak ciddi bir Rusya etkisinin bulunduğu, Fransa ile de köprüleri atan komşu ülkelerden Mali ve Burkino Faso ve Cezayir’in destek mesajları Batı’nın ateşini söndürdü. Afrika ülkelerindeki darbelerin çoğunda yeni yöneticiler ülke ve insanları için çok şeyler vaat ettiler. Nijer’deki cunta daha sonra sömürgecilerin akıllarını çelebilecek akçeli yaklaşımına teslim olmazlarsa, ülkelerinin milli kahramanları olabilirler.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
AB Statükosu ve Türkiye’nin ‘Modus Vivendi’ye itirazı: Gümrük Birliği revizyonu