Maskeleri düşüren formül: Yüzde 50+1

Parlamenter sistem sürseydi siyasi partilerin, seçim sonrası oluşan aritmetikle ve zaten sistemin kendilerine verdiği kozlarla teminat altına alınmış bir pazarlığa girişecek, seçim öncesi vatandaşı ve kendi tabanlarını hedefledikleri koalisyona alıştırmak gibi bir gayeleri olmayacaktı. Tabiri caizse masa üzerinde bilek güreşine giren partilerin, masa altında tokalaştıkları kirli bir siyasi süreç işleyecekti.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Emre Cemil Ayvalı

Ak Parti Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı

Herhangi bir meselede “yeni”ye dair olanı genelde eski ezberlerimiz üzerinden tartışırız, bu da aslında yeni olanın getirdiği ilişki biçimini doğru yorumlamamızı engeller. Cumhurbaşkanı olmak için yüzde 50+1 seçilme şartının da parlamenter sistem ezberleri üzerinden tartışılması, yeni seçim sisteminin siyasete getirdiği yeni ilişki biçimlerini ve vatandaşı etkileyen yeni oy verme davranışlarını da doğru okumamızı engelliyor.

Yüzde 50+1 ile seçilme şartı, Türkiye siyasetinde milletin müştereklerinin muhafazasını teminat altına almıştır, bu anlamda devrim niteliğindedir. Parlamenter sistemde yürütme yasamanın içinden doğuyordu. Yürütmenin sürdürülebilirliği parlamentodaki aritmetiğe göre şekilleniyordu. Koalisyonları, siyasi partilerin ilke ve politikaları değil parlamentodaki aritmetikleri belirliyordu. Bu yüzden vatandaşın seçimde oy verirken hayal ettiği tablo ile seçim sonrası karşılaştığı tablo arasında derin uçurumlar söz konusu olabiliyordu. Parlamenter sistem bu anlamda sürprizlere açık, belirlilik arz etmeyen bir sistemdi. Bu da ekonomik ve siyasi anlamda istikrarsızlığı besleyen bir durumun temelini oluşturuyordu.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2021/11/18/10/31/resized_2445f-5aac0c3ddusuncegunlugu_18_kasim_2021.jpg

PARLAMENTER SİSTEMİN GİZLEDİĞİ

Bugün CHP, İYİ Parti ve HDP’nin parlamenter sistemde ısrar etmesi boşuna değil. Yüzde 50+1’de oyun kuramıyorlar. Parlamenter sistem olsa CHP, HDP ile asla yan yana gelmek zorunda kalmayacaktı. HDP de seçim öncesi kendi siyasi varlığını garanti altına almak için maksimalist taleplerini İYİ Parti ve CHP’ye bu denli dayatmayacaktı. Milliyetçi bir parti olduğunu iddia eden İYİ Parti de HDP’nin kendisine had bildiren söylemlerine karşı bu denli sessiz kalmak zorunda hissetmeyecekti. Hepsi seçim öncesi kendi tabanlarının hoşuna giden siyasi söylemlerle kayıkçı kavgası yapacak, toplamda yüzde 50’nin altında bir oyla 50+1’e bile ihtiyaç duymadan sürpriz bir şekilde koalisyon kurmanın yollarını arayacaklardı. Seçim öncesi davrandıklarından çok başka davranacak “Erdoğan’ı yıkmak için başka şansımız yok” diyerek bir araya gelmeye çalışacaklardı. Ancak yüzde 50+1 formülünde bunu yapamıyorlar. Neden?

Parlamenter sistemde koalisyon oluştuktan sonra koalisyonun içindeki partinin birçok kozu söz konusu olabiliyordu. Yürütme, tüm varlığını parlamentoya borçlu olmasından ve bu anlamda eksik demokratik meşruiyete sahip olduğundan koalisyon üyesi partinin hükümeti dağıtma, erken seçim ve bütçe krizi çıkarma gibi kozlarına karşı savunmasızdı. Bugün parlamenter sistem olsa HDP için kimin başbakan olduğu çok daha az önemli olacaktı. CHP’nin ve İYİ Parti’nin başbakan adayları için HDP’nin olurunu da seçim öncesi almak bir o kadar önemsiz olacaktı. Zira seçim sonrası oluşan aritmetiğe ve zaten sistemin kendilerine verdiği kozlarla teminat altına alınmış bir pazarlığa girişecek, seçim öncesi vatandaşı ve kendi tabanlarını hedefledikleri koalisyona alıştırmak gibi bir gayeleri olmayacaktı. Tabiri caizse masa üzerinde bilek güreşine giren partilerin masa altında tokalaştıkları kirli bir siyasi süreç işleyecekti.

KİRLİ PAZARLIKLARI DEŞİFRE EDİYOR

Yüzde 50+1’de ise tüm süreç seçim öncesi bizzat vatandaşın gözü önünde cereyan ediyor. HDP “benim istediğim aday olacak” yoksa “oyumu vermem” diyor. Tabanının, kendisini vagon parti olarak yorumlamasından çekiniyor. Yüzde 50+1 alması için destekleyeceği adayı yeni sistem gereği bütçe krizleriyle, erken seçim veya hükümeti dağıtma tehditleriyle bertaraf edemeyeceğini biliyor ve bu yüzden kendini seçim öncesi garanti altına almak istiyor. Bunu gören ve yürütmenin başı olmayı arzu eden CHP ve İYİ Parti’nin HDP’yle tüm ilişkisi deşifre oluyor.

Yüzde 50+1 bu anlamda şeffaflığı dayatan ve parlamenter sistemde önüne geçilmesi zor, karanlık ilişkileri deşifre eden bir demokratik ilişki biçimini beraberinde getiriyor.

Diğer bir husus da şu; yüzde 50+1 almak için toplumun ekseriyetine seslenmeli, kendi tabanınızı da bu söyleme ikna etmelisiniz. Parlamenter sistemin çok parçalı yapısında hiçbir parti bu zorunluluğu hissetmiyor, hitap ettikleri tabanlar üzerinden daha da ayrıştırıcı kendi küçük iktidarlarını koruyan siyasi söylemlerde bulunuyorlardı. Bu vesayeti muktedir o partiyi de küçük ama varlığını sürdürme açısından etkili bir noktaya taşıyordu. Yüzde 50+1’de vesayetin oluşması ne teknik ne de pratik olarak mümkün. İktidarın bir parçası olmak istiyorsanız kurduğunuz ittifakın gereği olarak marjinal yönlerinizi törpülemek, toplumun geniş kesimlerinin müştereklerine saygı göstermek zorundasınız. Aksi takdirde sizi iktidara taşıyacak asıl gücü rahatsız eder daha seçim öncesinden boşa düşersiniz.

KRİZLERE KARŞI GÜÇLÜ SİSTEM

Hep hayıflanıyoruz; İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da iktidarlar değişse dahi iç ve dış politikadaki kırmızı çizgilerden şaşılmıyor ama bizde muhalefet iktidara gelse Mavi Vatan’dan vazgeçer, terörle mücadele etmez, dindarlara, yerli ve milli olanlara zulmeder diye. Yüzde 20 ile parlamentoyu tıkama şansınızın olduğu parlamenter sistemde milletin müştereklerini siyasete taşımanız zordu. Ancak bu sistemle birkaç dönem içinde bunu tesis etmek zor değil. Yüzde 50+1 seçilme şartı bu milletin iç ve dış politikada müştereklerini teminat altına alma açısından bizlere önemli bir fırsat sunuyor.

Son 20 yıldır Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderle yol aldığımızdan parlamenter sistemin açıklarını tam manasıyla görmedik. Cumhurbaşkanımız, hangi sistemde olursa olsun seçilmeyi başarabilen bir lider. Hangi sistemde yönetirse yönetsin o sistemin zafiyetlerini yüksek karizmatik şahsiyetiyle kapatan ve milleti arkasında konsolide edebilen bir lider. Fakat siyasi sistemler bu tarz liderlere göre inşa edilmez. Aksine böyle liderler, kendisinden sonrası için sıkıntı yaşanmasın diye güçlü krizlere bağışıklığı olan sistemler inşa ederler.

Parlamenter sistemdeki oy verme davranışlarını Recep Tayyip Erdoğan ve hareketinin aldığı oy üzerinden değerlendirmek, sistemlerin seçmen davranışları üzerindeki etkisini görmemek demektir. Zira Recep Tayyip Erdoğan bir istisnadır.

2023’te Allah’ın izniyle kaybedecek olan muhalefet bunu fırsat bilip yeni sistemin getirdiği demokratik ilişki biçimine göre kendini ve zihniyetini reforme ederse, milletin müştereklerinin uzun vadeli politikaya dönüştüğü, demokratik rekabetin hakikaten keyif verdiği bir sürecin önü açılır. Aksi takdirde tıpkı belediyelerde olduğu gibi 4-5 dönem Cumhur İttifakı’nın temsil ettiği siyasi geleneğin 1 dönem de tepkisel olarak CHP’nin koordine ettiği muhalefetin iktidara geldiği yıllar yaşarız.

GÜNDEM
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 50+1 açıklaması: O konuda değişikliğe giderse parlamento gider

GÜNDEM
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Karamollaoğlu'na tepki: İade-i ziyaret sakıt oldu