Kolluğun zor kullanma yetkisi

Fotoğraf: Arşiv

Asım Ekren - Cumhuriyet Savcısı

Genel isimlendirme ile kolluk görevlileri olarak da bilinen polis, jandarma, bekçi, zabıta, gardiyan, orman muhafaza, sahil, gümrük ve özel güvenlik görevlilerinin kanunla verilen zor kullanma yetkileri vardır. Zaman zaman meydana gelen istenmeyen olaylar sonrasında kamuoyunca ve basın yayında, bu yetkiye ilişkin sınırı aşıp aşmadıkları, kimin haklı veya haksız olduğu konusu tartışılmaktadır.

OLMAZSA OLMAZ

Yasalarda, ilgili kolluk güçlerinin çıkan vaziyete göre gerektiğinde zor, hatta silah kullanabilecekleri açıkça düzenlenmiştir. Bu yetkinin kullanılması görev olup kamunun selameti açısından yararlıdır. Bu yetkinin-görevin bir takım sınır ve ölçüleri de vardır. Bunun en önemlisi kişilerin güvenlik ve vücut bütünlüğü ile saygınlığının korunmasındır.

Yasalarda sıklıkla geçtiği şekilde milli güvenliğin, kamu düzeninin, toplum sağlığının ve ahlâkının korunması, suçların önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması gibi hususlar son derece önem arz eder. Bunun gerçekleşmesinin en önemli araçlardan birisi de gerektiğinde zor kullanma yetkisine sahip ve kolluk görevlileri diye isimlendiren (silahlı) kamu görevlilerinin gücüne ihtiyaç vardır. Bunun yanında toplumu oluşturan bireylerin kişisel güvenlik, vücut bütünlüğü, şöhret ve hakları da çok önemlidir. Bunun gerçekleşebilmesinin en önemli araçlardan birisi de vatandaşın zor kullanma gücüne karşı güvende olmasının sağlanmasıdır. Bu iki araç yeri geldiğinde birbirini tamamlasa da bazen de karşı karşıya kalınan ve birbiriyle adeta çatışan iki durumla karşılaşabiliyoruz. Esasında bu iki durumdan her biri işin “olmazsa olmazı” niteliğindedir. Başka bir deyişle, bir elmanın yarısı gibi birbirlerini tamamlayan yöne sahiptirler. Biri olmadan diğerinin varlığının işlerlik kazanması zordur.

MADALYONUN İKİ YÜZÜ

İşin esasında madalyonun iki yönü vardır. Öncelikle zor kullanma yetkisine sahip görevliler yönünden kamu idaresinin itibarı ve idarede disiplinin sağlanması, halkın kamu görevlilerine karşı duyduğu inanç ve güven söz konusudur. Buna karşılık vatandaş yönünden ise vücut bütünlüğü ile şeref ve haysiyeti karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla işin esasında her kesin, kanun veya nizamın çizdiği sınırlar içinde hareket etmesi gerektiği tartışmasızdır. Vatandaşın görevlilere yardımcı olması ve onların birey ve toplum huzur ve güvenini sağlamakla görevli olduklarının, görevlilerin de vatandaşın ve toplumun güven ve huzurunu sağlamakla yükümlü olduklarının bilincinde olmaları işin esasını oluşturur.

KOLLUĞUN ÇEKİNCESİ VE HATA

Görüldüğü kadarıyla kısmen de olsa, önemli ölçüde, görevliler, zor kullanmaya dair mevzuattaki yetki ve sınırlarını bilmiyorlar. Basın yayında çıkan ve farklı cephelerden bakılan haber veya yayınlar ile yapılan soruşturma-kovuşturmalar sonucunda verilen cezaların duyulması ile sair nedenler kolluk görevlilerini caydırıp daha çekingen davranmalarına neden olabiliyor. Yasal olarak şartların oluşmasına rağmen, zor kullanabileceği hareketleri olay mahallinde yapmaktan, yeterli bilgiye veya donanıma sahip olmamaları, bunu bilmemeleri ya da adli-idari ceza alabilecekleri düşüncesiyle çekinebiliyorlar, imtina edebiliyorlar. Buna karşı hizmet birimlerinde farklı davranışlar sergileyebiliyor. Yargıtay kararındaki şu nitelendirme buna örnek gösterilebilir: Katılan (F) ve görgü tanıklarının, katılan (İ)’in kelepçelenmesi sırasında sanıklar tarafından darp edilmediğine ilişkin beyanları, katılan (İ)’in, karakola getirildikten sonra odada sanıklar (K) ve (N) tarafından tekme tokat dövüldüğüne ilişkin ifadesi, katılanın adli raporunda ifadeyi destekler biçimde tespit olması, katılanda tarif edilen yaralanmaların kelepçe takılma esnasında oluşmayacağının anlaşılması karşısında, suçun sübutuna ilişkin yeterli delil bulunduğu ve sanıkların eylemlerinin TCK’nın 256. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 86/2, 86/3-d maddelerinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden, yerinde olmayan ve yetersiz gerekçe ile beraat kararları verilmesi bozma konusu yapılmıştır. (4.CD, 28.09.2015, E.2015/15462, K.2015/34240) Yine istinafa intikal eden bir başka örnek olaya göre, polis olarak görev yapan sanığın, katılanı yakalanması ve etkisiz hale getirilmesinden sonra katılana eliyle vurarak adli muayene raporunda belirtilen şekilde yaraladığı, katılan yakalandıktan sonra uygulanan fiil ve eylemelerin zor kullanma yetkisi sınırları dahilinde değerlendirilemeyeceği, katılanın aşamalarda benzer şekilde ifade verdiği ve sanığı net şekilde teşhis ettiği ve sanığın üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla atılı suçtan cezalandırılmasına karar verilmiştir. (İlk derece mahkemesince verilen beraat kararı kaldırılarak mahkumiyet kararı verilmiştir. Ankara BAM, 5.CD, 25.10.2023, E.2022/1312, K.2023/2258)

İZLENECEK YOL

Farkındalık oluşturulması, ilgili mevzuatın tam olarak öğrenilmesi, zaman zaman gelişen durumları ile örnek sayılabilecek mahkeme, istinaf ve Yargıtay kararlarının değerlendirilmesi, sağduyu, sakinlik ve sorumlu davranış, delillerin tam ve usulüne uygun tespiti, adli raporların çok önemli olduğu, bunun mutlaka usulüne ve maddi gerçeğe uygun olması gerektiği, işlem yapmadan bırakma veya olay yerinden ayrılmanın daha büyük sıkıntılara yol açabileceğinin bilinmesi, görevlilerin genel davranışlarının nedenlerinin araştırılması, hal ve imkanlar dahilinde önlem alınması, gerek meslek öncesi eğitim gerekse de meslek içi eğitimde periyodik olarak eğitimlerin verilmesi, bu kapsamda kolluğun karşılaştığı durumların kendilerinden dinlenmesi, rapor edilmesi ve bunların değerlendirilmesi gibi tavsiyelerin tartışılması yararlı olacaktır.

Kaynak: Zor Kullanma Yetkisi-Yetkiye Dair Sınırın Aşılması, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2024