Faruk Önalan
Yazar
Manidar bir tarihte, 28 Şubat’ta, kurulan altılı masanın örtülü destekçisinin HDP olması masa paydaşlarının da farkında olduğu ancak itiraf etmekten imtina ettiği bir durumdu. HDP de Anayasa Mahkemesi’nin olası kapatma kararına karşı bir tedbir olarak seçimlere Yeşil Sol parti listelerinden girme kararı almıştı. Sonrasında HDP, Yeşil Sol Parti, Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun (SMF) yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı kurulmuştur. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleşmesi ile örtülü olan aşikâr hale gelmiş yeni ittifaktan destek kararı çıkmıştır. Böylece yedili hatta sekizli koalisyon ortaklığı fiilen, Erdoğan karşısında konumlanmıştır.
HDP’YE ISINDIRMA GÖREVİ MANSUR YAVAŞ’TA
Bu yeni durumu, özellikle “milliyetçi” seçmene izah etme hamlesi ilk olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan gelmiştir. HDP ve cezaevinde bulunan eski parti başkanı Selahattin Demirtaş hakkında geçmiş dönemlerde sert sözler söyleyen Yavaş, görüşlerini güncelleme gereği duymuş ve şu ifadeleri kullanmıştır:
“HDP’nin açıklamasını okudum, çok net şekilde ‘Tek adam sistemini istemiyoruz, parlamenter sisteme dönülsün’ diyorlar. Doğrusu da budur. Biz 85 milyon insanın problemini çözmeye kararlıyız. Şu anki başkanlık sisteminde Meclis tümden yok oldu. HDP de Meclis’te olup derdini anlatmak istiyordur, meşrudur bu şekilde düşünüyorsa. Demirtaş’ın ‘PKK silah bırakmalı’ açıklamasını gördüm. HDP bu şekilde Meclis’e gelip Meclis’in güçlü olmasını isteyip PKK’ya ‘Silah bırakın, ne konuşulacaksa Meclis’te konuşulsun’ diyecektir belki.”
HDP ve Demirtaş konusunda bu derece keskin dönüş yapan Mansur Yavaş, ayrıca sarf ettiği sözleriyle büyük bir tezadın içine düşmekte. Şöyle ki; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı olduğunu beyan eden Yavaş diğer yandan yeni sistemde Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmayı isteyerek kendisiyle çelişmektedir.
YER ALTI ZENGİNLİKLERİNE GÖZ DİKTİLER
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Şanlıurfa’da yaptığı destek konuşmasında “Kılıçdaroğlu’nun sözüyle bizim hedefimiz uyuşuyor o nedenle Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğiz” demiştir. Halihazırda, HDP söz konusu hedefleri her platformda açıkça söylemektedir. Şubat ayında “PKK ve Öcalan konusunda CHP-HDP arasında görüş ayrılığı var mı?” sorusuna Sancar “Bu konuda bir sorun olduğunu düşünmüyoruz” cevabını vermiştir. Diğer yandan “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” adı altından “özerklik” talebi de sık sık deklare edilmektedir. Burada en önemli noktalardan biri de geçmiş yıllarda da talep edildiği üzere yer altı zenginliklerinden elde edilen kaynakların olduğu gibi yerel yönetimlere aktarılması isteğidir. Masa paydaşları ise bu konuları pek dile getirmemektedir. Oysaki HDP’nin önemli isimlerinden Sırrı Sakık, -sonrasında düzeltmeye çalışsa da- “Kılıçdaroğlu açık ve net olarak önümüzdeki dönem ne yapacağını kamuoyuyla paylaşmalıdır. Kapalı kapılar ardında söylenenlerin, kamuoyuna da deklare edilmesi gerekir” sözleri son derece önemlidir.
“BİR DE KÜRT FAŞİSTLE UĞRAŞAMAM”
Bu arada koalisyon ortaklığının öteki kanadı yani Yeşil Sol/HDP ve TİP arasında (üzerini kapatmaya çalışsalar da) bir sürtüşmenin olduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmakta. Her ne kadar TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “bizi birbirimize rakip gibi göstermeye çalışan iktidar medyasını elimizin tersiyle itiyoruz” dese de görünürdeki durum pek öyle değildir. Pervin Buldan’ın İstanbul’da yapmış olduğu bir konuşmada, “Yeşil Sol Parti dışında atacağınız her oy AKP’ye yarar. Tek adresimiz Yeşil Sol’dur, başka adresimiz yoktur. Sakın aldanmayın!” sözleri TİP cephesinde tepkiyle karşılanmıştır. Buna karşı “1 Oy Kemal’e 1 oy TİP’e” sloganı yanında “TİP’e verilen oylar boşa değil hoşa gider!” göndermesinin hedefi açıktır. Daha önce HDP listelerinden parlamentoya seçilen TİP’in milletvekili adayı Ahmet Şık’ın seçim çalışması sırasında bir vatandaşla girdiği diyalog da HDP kanadında büyük bir tepkiye yol açmıştır. Daha doğrusu bastırılmaya çalışılan “iç sesler” açığa çıkmıştır. Söz konusu diyalogda vatandaşın “o kadar sert ve sekter (körü körüne bağlı) var ki HDP’de” sözlerine cevaben Şık, “Hala var, bak Selahattin bugün canımıza okumuş. Güya aynı ittifaktayız. Yapan da Selahattin. Selahattin’i çıkar HDP’den ortada HDP kalmıyor” ifadelerini kullanmıştır. Sonrasında üslubunu daha da sertleştirmiş, “Yeterince Türk faşist var, bir de Kürt faşistlerle (Hasip Kaplan’ın ‘HDP’nin başına bir Türk geçmesin’ çıkışına binaen) uğraşamam” demiştir. Tabii bu sözlere başta Demirtaş olmak üzere (sosyal medya hesabından), HDP’li birçok isim tepki göstermiştir. Oluşan havayı yumuşatma adına önce Ahmet Şık özür dilemiş akabinde TİP de kurumsal olarak bir özür açıklaması yayınlamak zorunda kalmıştır. Sonrasında TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Yeşil Sol Parti’nın Aydın’da düzenlediği mitingde yaptığı konuşmada “birlik” mesajı vermeye çalışmıştır.
TERÖRLE KİM MÜCADELE EDECEK?
Kandil’in sözde üst düzey yöneticilerinden ardı ardına gelen destek açıklamaları, Sakık’ın “kapalı kapılar ardında söylenenler” çıkışı, Sancar’ın “Kılıçdaroğlu ile hedeflerimiz uyuşuyor” sözleri ve bunlar karşısında masadaki diğer paydaşlardan kayda değer bir tepki gelmemesi dikkat çekicidir. Öte yandan Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinden HDP/Yeşil Sol ve TİP arasında perdelenmeye çalışılan çekişmenin varlığı ayrıca üzerinde durulması gereken bir durumdur. Hülasa tek ortak paydaları olan “Erdoğan’ı devirme” amacı etrafında toplanan “benzemezler” ittifakının en azından seçime kadar tüm aykırı çıkışları bünyelerinde absorbe etme kararlılığı açık şekilde gözlemlenmektedir.
Peki ya seçim sonrası? Kılıçdaroğlu kazanırsa bir Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı makamı da HDP’ye verilecek mi? Ya da aşikâr olan koalisyon ortaklığı sonucunda Bakanlık paylaşımı nasıl olacak? TİP’in de ekstra talepleri var mı ya da olacak mı? Böylesi bir durumda hükümet nasıl kurulacak? Kurulsa dahi nasıl ayakta kalacak? Öyle ya TİP Başkanı Erkan Baş, ittifak içinde eskiden AK Parti’de görev alan isimlerin de yargılanmasını istemiyor muydu?
Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunca soru işareti karşısında yapmış olduğu değerlendirme dikkat çekicidir: “14 Mayıs’ta sıradan bir seçim yapmayacağız. Bu seçimlerde ülkemizde güven ve istikrar ikliminin devam edip etmeyeceğine karar verilecek. Son 20 yıldaki eser ve hizmet atılımı sürecek mi yoksa koalisyonlar dönemi Türkiye’sine geri mi dönülecek buna karar verilecek. Çünkü karşımızda tüm bu kazanımlara gözünü dikmiş bir yapı var. Bu seçimlerde terörle mücadelenin devam edip etmeyeceğine de karar verilecek.”