Bülent Tokgöz / Yazar
Türkiye, 12 Ağustos günü eşine pek rastlanmayan türden bir saldırıya tanıklık etti. Arda K. adında 18 yaşındaki bir gencin Eskişehir’de bir caminin bahçesindeki insanlara bıçakla saldırması gerek icra biçimi gerek saldırganın zihniyeti itibarıyla türdeşlerinden epey farklı motifler içeriyor.
Muhtelif sosyal medya mecralarında, niye mültecilere değil de Türk vatandaşlarına saldırdı diye kendisini kınayanlar olduğu gibi, bunu niye ateşli silahla değil de bıçakla yaptığı yönündeki eleştirenlerin varlığı da karşı karşıya olduğumuz şeyin münferit bir vaka olmadığının göstergesi. Kurbanlar sözgelimi Suriyeliler olsaydı bu genç, kesinlikle belli kesimlerin kahramanı olarak yere göğe konamayacaktı. Bıçakla hacı amca kesmenin mantığını tam olarak kavrayamasalar da ırkçı kimliğinin barizliği sebebiyle sempati duyabilen belli bir kesim olduğunu da ikrar etmek durumundayız.
Call of Duty Ghost bandanasıyla bir oyun karakteri görünümüne bürünmesinden ötürü saldırganın oyunlarla kafayı yemiş bir ergen olarak tanımlanması epeyce aceleci ve yüzeysel bir yorumdu. Doğrusu oyunlardan bir esinti ve esinlenme olduğu aşikârdı. Failin bunu tepe kamerasıyla çekerkenki davranışları ve benlik algısı da bu oyun imajını perçinleyen olgulardı. Hele bunları “Umarım yayını seversiniz.” diyerek canlı yayınla paylaşmaya kalkması eylemi düpedüz bir oyun olarak gördüğü yanılsamasına sebep olmaya yetmişti.
Hücum yeleği, baltası ve Amazon’dan aldığı miğferiyle en çok benzediği figür Anton Lundin Pettersson adındaki İsveçli katildi. Katil, 22 Ekim 2015’te bir liseye, kostümüyle ve kılıcıyla dalıp 3 kişiyi katledip 1 kişiyi yaralamış, sonrasında polis kurşunuyla öldürülmüştü. İsveçli katil, hedef olarak bir göçmen mahallesindeki okulu seçmişti ve Nazi sempatizanıydı. Eskişehirli fail ise aslında en az İsveçli kafadarı kadar mülteci karşıtı olsa da kendi vatandaşlarını seçmişti.
“TÜRK” DÜŞMANINA HAYRAN BİR “TÜRK” IRKÇISI
Geride bıraktığı metinde yazdığı üzere, 6-8 ay hazırlık yaptığı hâlde tüfek veya tabanca bulamayışı, insanlık adına sadece talih olsa gerek. Her zaman bu kadar talihli olabileceğimizi ise kimse garanti edemez. Öte yandan “Avrupa şehri” olmakla övün(ül)en Eskişehir’de böylesine galiz bir nefret ve şiddet söyleminin ete kemiğe bürünebilmesi göçmenlerin yoğunlaştığı şehirlerde yuvalanan şovenizme dair ürpertici bir fikir vermektedir.
Arda K.’nın manifesto diye karaladığı notlarında öykündüğü iki isim dikkat çekiyor: İlki Brenton Tarrant, 15 Mayıs 2019’da Yeni Zelanda’da Cuma namazı esnasında camiye, dakikalar sonra da İslam Merkezi’ne baskın düzenleyerek tepeden tırnağa silahlanmış biçimde ölüm kusmuş, 50’yi aşkın kişiyi katletmişti. Beyaz üstünlükçüsü, göçmen ve İslam karşıtı Avustralyalı Tarrant’ın otomatik tüfeğinin üstüne yazacak denli hayranlık duyduğu isimler ise Müslüman Türklere karşı savaşmış Sırp milliyetçileriydi. Türk ırkçısı Arda K.’nın “aziz” diye nitelediği bu caninin Türk düşmanı olmasının kendisi için bir ehemmiyeti yoktu.
İkinci “aziz”i ise 22 Temmuz 2011’de Oslo’da 77 kişiyi katledip 242 kişiyi yaralayan Norveçli Anders Behring Breivik’ti. Söylemeye hacet yok ki o da beyaz ırkçısıydı ve göçmen düşmanıydı. Breivik için doktorların teşhis ettiği narsist ve anti-sosyal kişilik bozukluğunun Arda K. için de geçerli olma ihtimalinin yüksekliği ideolojik örtüşmeyi pekiştirmekteydi. Yeri gelmişken belirtelim ki Tarrant da eylemini canlı yayında paylaşmış, şöhretin tadını çıkartmaya kalkmıştı. Arda K. da notlarında ülkede bir ilk olması hasebiyle “haberlere çıkacağını” tahmin etmekten duyduğu hoşnutluğu saklamamaktaydı.
“AİLEMLE ARAM HİÇ İYİ OLMADI”
Profil fotoğrafı Hitlerin muhafız gücü SS’lerin Kara Güneş amblemi olan biri, Nazi hayranlığını itham olarak görmese gerek. Nitekim kendisini Nasyonal Sosyalist olarak tanımlamaktan yüksünmüyor. Onlarınki kadar kalabalık bir nefret listesi de var elbette. Baş sırayı teorik olarak Yahudiler ve “Niggerlar (Zenciler!)” alsa da nefretin somut ifadelerinden en çok Kürtler ve göçmenler paylarını alıyor.
Şu var ki Arda K.’yı benzeri ırkçı katliamcılardan ayıran bariz bir yan var: Kendisi bir mizantrop. Fransızca -nefret ile insan sözcüklerinden üretilmiş- bu kavram toplum kaçkınlığını ifade için kullanılıyor. Yani mücrimimiz aslında insandan nefret ediyor. Onun marazî nazarında kadınlar da bir, erkekler de. Müslümanlar da bir Hıristiyanlar da. Bu yüzden evvelce TKP binasına baskın yapmayı planlamışken bir camiyi basmakta beis görmüyor. Neticede hepsi insan. Hepsi nefret nesnesi.
“İnsanlığa nefretim ortaokul sonlarına doğru başladı…”, “Ailemle aram hiç iyi olmadı”, “Hayat yaşamaya değer değildi.” İşte burada fail başka bir kırılma yaşıyor, ırkçı ideoloji yerini anarşizme bırakmasa da onunla kol kola ilerliyor. “Sisteme köle olmak mantıklıca gelmiyor” kendisine; sistemin çökmesi için anarşiyi çoğaltma adına bu katliama yelteniyor. Manifestosuyla ulaşmak istediği kendisi gibi başıbozuk ergenleri de benzer bir yol tutmaya çağırarak bu kaosun kıyamete dönüşmesini ümit ediyor.
SOHBET ODALARI ETKİSİZ HALE GETİRİLMELİ
Ortaokul sıralarında uğradığı muhtemel akran zorbalığının derinleştirdiği buhran, bu raddeye varabiliyor demek ki. Kendisi kadar insandan nefret eden kafadarlarıyla kafa kafaya verdikleri sohbet sitelerinin varlığı, meselenin pek de münferit olmadığının açık kanıtı. Devletin bu tür siteleri vakitlice tespit edip buralarda biriken yıkıcı enerjiyi hikmetlice etkisiz hâle getirmesi umulurdu. Bu yankı odaları kim bilir hangi şekle bürünerek varlığını sürdürecek ve yeni Arda K.’ların zuhuru şaşırtıcı olmayacak.
Adına manifesto dese de -“yurtdışına irtica ederken”, “bıktınmı”, “hiçte zor değil” türünden- yığınla imla hatası barındıran ve “Göçmen kayıt merkezine EYP yerleştir ve havaya uçur”, “Göçmen evlerini hedef al ve hepsini ortadan kaldır” türünden talimatlarıyla tercüme havasını hissettiren pespaye metin, patolojik bir delil olarak ehlince incelenmeyi hak ediyor.
Kendisinden sonra gelenlerin “edit” yapmasını istediği manifestosuna benzer başka cinayet ültimatomları okumak istemiyorsak buna mecburuz.