Dr. Cavid Veliyev
Uluslararası İlişkiler Analizler Merkezi / BAKÜ
İkinci Karabağ Savaşı Güney Kafkasya bölgesinde yeni bir jeopolitik gerçeklik yarattı ve birçok devlet bu gerçekliği kabul ederek yeni iş birliği modelleri arayışına girdi. Fakat bölge devletlerinden İran, yeni jeopolitik gerçekliğin yaratmış olduğu şartları kendi ulusal güvenliği için tehdit olarak görmeye başladı. İran’ın devlet yetkililerinin, medyasının ve uzmanlarının açık veya kapalı açıklamalarından tehdit olarak değerlendirdikleri gelişmeler şöyle sıralanabilir: Azerbaycan ve Türkiye’nin bölgede artan etkinliği, 2. Karabağ Savaşı sonrası bölgede Türk milletçiliğinin kuvvetlenmesi, Zengezur koridorunun gerçekleşmesi ve bölgede Türkiye-Azerbaycan-NATO-İsrail merkezli yeni bir jeopolitik kutuplaşmanın kurulması ihtimali.
Savaş sonrası dönemde İran yönetimi kendi ulusal çıkarına tehdit olarak değerlendirdiği bu durumla baş edebilmek için iki farklı strateji izledi. Hasan Ruhani yönetimi bölgenin bütün devletleri ile işbirliği yaparak, bölgede Tahran’ın ulusal güvenliğini tehdit eden bir durumun önüne geçebileceğini planladı. İranlı uzmanların dış politika stratejisini pro-aktif olarak tanımladığı İbrahim Reisi döneminde ise İran, Güney Kafkasya’da daha farklı karşı hamleler ve ittifaklar arayışında oldu.
TAHRAN MOSKOVA’YI KENDİ TARAFINA ÇEKEMEDİ
Suriye’deki kaybetme riskini Rusya’nın desteği ile geri çeviren İran yönetimi aynı yöntemi Kafkasya’da da denemeye çalıştı. 2021’in Ekim ayında Moskova’yı ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Abdullahian, Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la Güney Kafkasya bölgesinin meselelerini de görüştü. Abdullahian, Zengezur koridoru ve bölgede artan Azerbaycan-Türkiye askeri etkinliğinden rahatsızlığını bildirdi ama beklediği desteği göremedi. Hatta Lavrov, 2018 yılında kıyı devletlerin başkanları tarafından imzalanan Hazar Denizi Konvansiyonu’nun İran parlamentosu tarafından onaylanması gerektiğini ve İran’ın da bölgede askeri tatbikatlar yaptığını ifade ederek, öncelikle Tahran’ın kendisinin sorumlu davranması gerektiği mesajını verdi.
Rusya sınır birliklerinin İran-Ermenistan sınırında kontrol noktalarının sayısını artırması İran’da tepkilere ve endişelere neden oldu. Azerbaycan’ın İran-Ermenistan sınırındaki topraklarını işgalden kurtarması sonrası Ermenistan’a ve Karabağ’a giden İran TIR’larına uyguladığı gümrük vergileri iki ülke arasında kısa süreli bir gerinliğe neden olurken, Rusya İran’a destek vermedi. Son dönemlerde Güney Kafkasya’da Rusya İran’dan ziyade, Türkiye ve Azerbaycan’la iş birliğine önem vermektedir.
ERMENİSTAN İLE ARTAN İŞ BİRLİĞİ
Savaş sonrası dönemde etki kaybına uğradığını düşünen İran, Ermenistan’la iş birliğini derinleştirerek bölgedeki etkinliğini sürdürmeye çalıştı. Bu anlamda yeni dönemde iki ülke arasında karşılıklı ziyaretler ve destek mesajları artmaya başladı.
İran dini Lideri Hamaney, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Temmuz’daki üçlü zirve için Tahran’ı ziyareti sırasında, İran-Ermenistan sınırlarının İran’ın dünyaya çıkışı olduğunu belirterek bu konuda taviz vermeyeceklerini açıkladı. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 11 Ağustos tarihinde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile telefonla görüşerek “bölgede sınırların değişmesine izin vermeyeceklerini” açıkladı. Dolayısıyla İran’ın bu baskı ve desteğinin Ermenistan’ın Zengezur koridoru konusunda zikzakvari politika izlemesi üzerinde etkisi olduğu düşünülmektedir.
Paşinyan-Reisi telefon görüşmesinden sonra uzun zamandır müzakere konusu olan İran’ın Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki Kafan şehrine atanan yeni başkonsolosun kimliği belli oldu. Bu atama Azerbaycan-Ermenistan sınırlarının belirlenmesi sürecine Tahran’ın tepkisi olarak nitelendirildi. Kafan şehri Birinci Karabağ Savaşı’ndan önceki dönemde ağırlıklı olarak Azerbaycan Türkleri’nin yaşadığı şehirdi ama 1988 yılında Ermeni milliyetçilerinin saldırıları sonrası oradan kaçmak zorunda kalmışlardı.
İran’ın Ermenistan’la hızlı bir şekilde yakınlaşma adımları Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme müzakerelerinin yaşandığı bir dönemde geldi. Yıllarca Ankara-Ermenistan sınırlarının kapanması nedeniyle İran’ın Ermenistan üzerinde etkisi daha da artmıştır. Fakat Ermenistan Türkiye ile ilişkilerini normalleştirir, Gürcistan gibi Azerbaycan ve Türkiye ile iş birliğini seçerse, Güney Kafkasya’da jeopolitik durum biraz daha farklı olabilir.
ŞİA GRUPLAR ETKİNLEŞTİ
Yeni dönemde dikkat çeken hususlardan biri İran yönümlü Şia grupların aktivleşmesi oldu. Hüseyniyun, Tek Ümmet, Azerbaycan Zuhur Harekatı ve Müslüman Birliği Harekatı gibi örgütler sosyal medya üzerinden Azerbaycan devleti aleyhinde kara propagandayı arttırdı, iktidarın değiştirilmesi ve İran yönetim şekli olan Velayet-i Fakih ilkelerini temel alan İslam hükumetinin kurulmasının gerekliliği hakkında tanıtımlar yapıldı. Fakat Azerbaycan nüfusu mezhepsel olarak Şia ağırlıklı olsa da, örgütlerin bu çağrıları Azerbaycan toplumunda destek bulmadı.
Sonrasında dikkat çeken diğer bir husus ise çeşitli yollardan İran’a giderek orada faaliyetini sürdüren Azerbaycan vatandaşlarının kendi ülkeleri aleyhine yaptıkları faaliyetlerin aktifleşmesi oldu. Nisan ayında Bakü’de yapılan bir uluslararası toplantıda Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Azerbaycan aleyhine İran’da faaliyet gösteren 20 kişinin iadesi için İran yönetimine bir liste verdiğini fakat hala bir cevap alınmadığını açıkladı. Azerbaycan yargı organları temsilcileri Tahran’ı ziyaret ederek tekrar bu kişilerin Bakü’ye iade edilmesini talep etti.
Sonuç olarak, Karabağ’da işgale son verilmesi ve aynı zamanda Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın bölgede boşluklar yarattığını düşünen İran, savaş sonrası ulaşım ve enerji alanında yeni projelerin gerçekleşmesi ile dengenin daha fazla kendi aleyhine değişeceği düşüncesinde. Bunun önüne geçmek için de bölgede alternatif bir ittifak kurma peşinde. Fakat Rusya ve Ermenistan yönetiminden beklediği desteği bulamamaktadır. Oysa, Azerbaycan ve Türkiye savaş sonrası dönemde İran’ı bölgesel iş birliğinden dışlamamıştı. Bölgesel altılı platforma, Türkmenistan ile enerji iş birliğine ve Zengezur koridoruna İran’ı da dahil etmişti.