Prof. Dr. Tarık Oğuzlu • Antalya Bilim Üniversitesi
İngiltere adına çalışan eski bir Rus ajanın, İngiltere’de kızıyla birlikte zehirlenmesinin ardından, Rusya ile Batılı ülkeler arasındaki ilişkiler iyice kötüleşmeye başladı. Olaydan İngiltere doğrudan Rusya hükûmetini sorumlu tuttu ve ülkesindeki Rus diplomatları sınır dışı etme kararı aldı. Olayın vahametini artıran gelişme, birçok AB üyesi ülke ve ABD’nin de benzer bir karar alması oldu. Rusya belki de hiç istemediği halde Batılı ülkeleri stratejik anlamda yeniden birleştirdi. Gerçi bütün Batılı ülkeler Rus diplomatlarını sınır dışı etme kararı almasalar da İngiltere’nin yanında durduklarını belirtmekten geri kalmadılar.
Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından NATO’nun varlık sebebinin tartışıldığı uzun yıllar geçirdik. ABD’nin Avrupa’nın güvenliğine olan bağlılığının sorgulandığı, NATO müttefikleri arasındaki stratejik çatlağın derinleşmeye başladığı ve Çin ve Rusya gibi küresel aktörlerin Batının altını oyma yönündeki politikalarına hız verdiği bir ortamda, en son yaşanan krizin Batılı ülkeleri tekrardan NATO’nun şemsiyesi altında birleştirmesi önemli. Trump ABD’sinin hiç vakit geçirmeden İngiltere’nin yanında saf tutması not edilmeli.
RUSYA VE ÇİN’İN DÜZENE İTİRAZI
ABD liderliğindeki liberal dünya düzeninin son on yıldır yaşamakta olduğu kriz önemli oranda Batı dünyasının kendi içindeki sorunlardan kaynaklansa da, Rusya ve Çin gibi ülkelerin mevcut düzeni kendi çıkar ve değerleriyle uyumlu bulmaması ve ellerinden geldiğince Batı içindeki ayrımları derinleştirmeye çalışması bu süreci hızlandırdı. Tek-kutuplu düzenden çok-kutuplu düzene geçilmesinin arzulanması, liberal insan hakları anlayışının evrenselliğinin yanlış bulunması, küresel düzenin tesis edilmesinde büyük güçler arasındaki stratejik ilişkilerin belirleyici olması gerektiğine inanılması, dış politikada askeri kapasite, coğrafi büyüklük ve stratejik derinlik gibi unsurların büyük güçlere kendi nüfuz bölgelerini oluşturma hakkı verdiğine inanılması, Rusya ve Çin tarafından liberal dünya düzenine yöneltilen itirazların ve karşı koyuşların arka planını oluşturdu.
ORTAK POZİSYON ALDILAR
Kendini NATO’nun genişleme süreci çerçevesinde kuşatılmış hisseden Rusya, 2014 Ukrayna krizi sonrasında Batı tarafından daha fazla köşeye sıkıştırıldı. Üzerine konan ambargolar ve Batı tarafından uygulanan yalnızlaştırılma politikaları, Putin Rusya’sını üç boyutlu bir strateji takip etmeye yöneltti. İlk olarak Rusya Çin’le daha sıkı ekonomik ve stratejik ilişkiler geliştirmeye başladı. İki ülke arasında imzalanan enerji odaklı anlaşmaların yansıra, Rusya ve Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve diğer uluslararası örgütler içinde ortak pozisyonlar benimsemeye başladılar. Rusya-Çin yakınlaşması Batı karşıtı askeri bir ittifaka dönüşmese de, Batı’nın küresel hegemonyasının dengelenmesinde önemli bir unsur oldu. İkinci olarak Rusya, başta Orta Doğu olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde Batı/ABD karşıtı rejimleri desteklemeye başladı. Esad rejimin devamına yönelik Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ve ABD’nin politikalarına taş koymaya başlaması gözle görülür hale geldi. Üçüncü olarak Rusya, Batı içinde yapılan liberal-demokrasinin geleceği ve meşruiyetine dair tartışmalarda Rusya yanlısı olduğuna inanılan aşırı sağ ve aşırı sol partilere destek vermeye başladı. Batı ülkelerindeki siyasi seçim kampanyalarına müdahil olan, İngiltere’nin AB’nden çıkısına destek veren ve Amerikan başkanlık seçimlerinde Clinton karşısındaki cephenin lehinde kamuoyu faaliyetleri yürüten Rusya Batı’nın eleştiri oklarını iyice üstüne çekti. Putinizm dalgası son yıllarda hem Batı dışı hem de Batılı ülkelerde ciddi bir hayran kitlesi edindi.
BELGELERDE YENİ TEHDİT ALGISI
Başkan Trump’ın seçim kampanyası sırasında Rus yönetimiyle kurduğu iddia edilen ilişkilerden ötürü hukuki olarak sorgulandığı bir ortamda, ABD’nin açıkladığı Ulusal Güvenlik ve Ulusal Savunma Strateji belgelerinde Rusya açıkça ABD’nin güvenliğine yönelmiş bir tehdit olarak zikrediliyor. Her ne kadar ABD gerçek manada sadece Çin’i küresel bir rakip ve tehdit olarak görüyorsa da, Rusya’nın politikalarından dolayı yaşanan rahatsızlık artık saklanamaz boyutlarda. Putin’in Rusya’sının askeri imkânlarını geliştirmek adına yaptığı yatırımlar, bu imkânları sergilemek noktasında takındığı aşırı öz güven ve NATO’nun Baltık ve Doğu Avrupalı müttefiklerine göstermekten çekinmediği sopa Batı dünyasında ciddi bir rahatsızlık yaratıyor.
Peki, bütün bu gelişmeler Batı ile Rusya arasında ikinci bir Soğuk Savaş’ın başladığı anlamına mı geliyor. Bu soruya verilebilecek en iyi cevap belki de ‘Havet’ olurdu. Yani hem evet hem hayır. Evet, çünkü iki taraf arasındaki gerginlik adeta Soğuk Savaş boyutlarında. Batı’nın sınır dışı ettiği Rus diplomatların sayısı Soğuk Savaş döneminde bile bu kadar fazla olmamıştı. Günümüz Rusya’sı kendini Batı tarafından kuşatılmış olarak görüyor ve Putin rejimi ülke içi meşruiyetini Bati karşıtlığı üzerinden tanımlıyor. Köşeye sıkışmış kedinin can havliyle her şeyi yapabileceğini unutmamak gerek. İki taraf da nükleer silahların kullanımı noktasında ilk kullanan ben olmayacağım düsturunu benimsemeye devam ediyorsa da, nükleer silahların taktiksel düzeyde kullanımı hiç de imkânsız değil. İki taraf da nükleer silahların kullanılması esiğini aşağıya çekmiş durumdalar. Askeri stratejilerinde bunu açıkça belirtiyorlar.
ETKİLİ KRİZ YÖNETİMİ ŞART
Hayır, çünkü günümüz Rusya’sı ile Batı arasındaki gerginlik iki eşit aktör arasında küresel düzeyde yaşanan ideolojik bir rekabet olmaktan öte iki eşit olamayan taraf arasında güçlü olanın kendini her şeye yapmaya muktedir hissetmesiyle zayıf olanın “beni istediğin gibi itip kakamazsın” serzenişinden başka bir şey değil. Etkili bir kriz yönetimi ve iletişim stratejiyle taraflar arasındaki ilişkiler sağlıklı bir şekilde sürdürülebilir. Batı ile Çin arasındaki ilişkiler gerçek bir küresel rekabet ve çatışma ortamını barındırırken aynı şey Batı-Rusya ilişkileri bağlamında söylenemez. Batı Rusya’yı eşiti görmez ve en fazla bölgesel bir güç olarak değerlendirirken, Rusya Soğuk Savaş sırasında sahip olduğu statükoyu ve stratejik saygıyı tekrar kazanmaya çalışıyor. Batı içinde Rusya’yla iyi geçinmenin faydasına ve önemine inanan kesimler hiç de az değil. Hayır, çünkü iki taraf arasındaki karşılıklı bağımlılık odaklı ilişkiler Soğuk Savaş zamanıyla kıyaslanamayacak ölçüde zemin kazanmış durumda. Neticede ne olacağını bekleyip görmekten başka yapacak bir şey yok.