Bora Bayraktarİstanbul Kültür Üniversitesi
Birleşmi Milletler liderler zirvesi öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan Fırat Kalkanı operasyonunun yeni hedefini açıkladı: Al Bab. Güneyde Işid'in kalesi Rakka öncesi son direnç hattı. Rejimle Türk askerinin ve Özgür Suriye Ordusu'nun karşı karşıya gelebileceği bir nokta.
Suriye'de son bir aydır hızlı gelişmeler yaşanıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınırı geçerek Işid'e ve PYD'ye doğrudan müdahalesi dengeleri değiştirdi. 9-10 Eylül'de ABD ve Rusya'nın gizli anlaşması sonrası bir ateşkes denemesi yaşandı. Ardından Amerikan liderliğindeki koalisyon Deyr Zor'da Suriye rejim askerlerini bombaladı. Ateşkes çöktü. Sıklıkla sorulan soru yine önümüzde: Bundan sonra ne olacak?
ÜÇLÜ UZLAŞI: SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ
Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonunu mümkün kılan ana unsur St. Petersburg'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki "Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması" yolundaki uzlaşı. Buna İran Dışişleri Bakanı'nın Ankara ziyaretiyle birlikte Tahran'ın da katıldığını söylemek mümkün. İranlıların öteden beri Suriye'nin çöküşünün kendi ülkelerine sıçrayacağından endişeli olduğunu biliyoruz. Türkiye bu uzlaşı da "Esad hemen gitmeli" önceliğinden(bu hedeften vazgeçmeden) geri adım attı. Amerikan yönetimi bu uzlaşının dışında. Üstelik bu zemini dağıtmak için her yolu deniyor. Terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD'ye verilen açık destek, Tel Abyat'ta bu örgütün Amerikan bayrağı çekmesine izin verilmesi, Ankara'ya verilen vaatlerle Menbiç'te Fırat Kalkanı'nın hızının kesilmesi bunun açık göstergesi. Deyr Zor'daki bombalama ile Moskova-Şam yönetimi arasının açılması, Işid'e askeri destek verilmesi, Fırat Kalkanı'na katılmak istemesi, Türkiye'yi Rakka operasyonuna çekmeye çalışması ABD'nin bu yolda attığı adımlar.
Türkiye'nin kendisine aradığı desteği vermeyen, terörle mücadelesinde yalnız bırakan Batılı "müttefikleri" yerine Rusya ile hareket ediyor olması küresel denklemde ABD'nin işlerini zora sokuyor. Moskova'nın elini ise güçlendiriyor. Suriye'deki bu bilek güreşi aslında büyük resmin bir parçası.
SURİYE: KÜRESEL AV SAHASI
Suriye'de ABD ve Rusya neyi paylaşamıyor. Rekabetin özünde ne var? Belki yanıtlanması gereken soru bu. ABD için Suriye, bölgedeki en yakın müttefiki İsrail'in komşusu. İki ülke yıllardır savaş halinde. İsrail'in Golan Tepeleri'ni 1967'den bu yana işgal altında tutuyor. Suriye Golan'dan vazgeçmiş değil. Kendilerini aynı zamanda Filistin'in koruyucusu olarak da konumlandırıyorlar. Suriye uzun yıllar Filistinli grupların liderlerini Şam'da ağırladı. Lübnan'da Hizbullah'a destek oldu, oluyor. 2003 Irak savaşında ABD Şam'ı Iraklı direnişçilere destek olmakla suçladı. Esad rejimini devirmek için tüm yolları denedi. Bugün daha da ileri giderek Suriye'nin parçalanmasını destekler bir havada. "Suriye bir bütün olarak Rusya'nın eline geçeceğine parçalanarak kısmen kontrolümüze girmeli. Ayrıca buradaki iç savaş bize manevra alanı sağlıyor" düşüncesi hakim. Öyle ya, Işid olmasa ABD hangi gerekçeyle Suriye'ye asker sokacaktı?
Peki ya Rusya? Onlar ne istiyor? Rusya'nın stratejisi ve küresel çıkarlarını ortaya koymadan Suriye'nin jeopolitik değerlendirmesi eksik kalır. Burada Avrupa'nın enerji güvenliği ve Rusya'nın çevrelenmesi politikaları bize ışık tutuyor.
2000'lerin ikinci yarısında Rusya'nın ekonomik olarak toparlanması ve yakın çevre politikasını hayata geçirmesi ve enerji politikaları Avrupa'yı alarma geçirdi. Putin'in Ukrayna üzerindeki mücadelesi, doğal gazı keserek Batı'ya ayar vermesi Avrupa'nın enerji güvenliği sorununu idrak etmesine, Rusya'yı yeniden tehdit olarak görmesine yol açtı.
Avrupa 2005'teki enerji krizinin ardından Rusya'ya alternatif aramaya, onu by-pass edecek projeler üzerinde çalışmaya başladı. Batı Hazar havzası ve Orta Asya doğal gazına göz dikti. Nabucco projesi bunun için geliştirildi. İkinci bir alan Basra Körfezi'ydi. Deniz tabanının 3 bin metre altındaki 52 trilyon metre küplük rezervle Güney Pars havzası Batı'nın sorunlarını çözebilirdi. Üçte ikisi Katar üçte biri İran karasularındaki dünyanın en büyük gaz rezervini Suriye üzerinden Akdeniz'e çıkarmak Rusya'yı devre dışı bırakacak Ortadoğu'yu güçlü bir biçimde Batı'ya entegre edecekti. Katar 2009'da Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye hattını önerdi. Rusların baskısıyla Esad bu projeyi reddetti. Rusya da durumun farkındaydı ve Irak'ı kaybettiği gibi Suriye'yi de kaybetmek istemiyordu. Moskova Suriye'deki rejimin çökmesine bu yüzden direndi. İran yönetimi, Irak ve Suriye üzerinden Latakya ve Akdeniz'e çıkacak bir hat önerdi. 2011'de Rusya, kontrol edebileceği düşüncesiyle plana onay verdi ve proje imzalandı. Aynı yıl patlak veren iç savaş sonrası olayları bugüne getirdi.
ÜSLER MESELESİ
Enerji işin bir boyutu. Diğer mücadele güvenlik alanında ve jeopolitik konumlanma ile ilgili. Suriye Rusya'nın mavi denizlere inme politikasının en önemli ayağı. Doğu Akdeniz'e hakim Suriye de bulunan Tartus deniz üssü, Rusya'nın yeni donanma doktirini açısından hayati önem taşıyor. Rusya Akdeniz'i birinci seviye çıkar alanı ilan etti. Burada sürekli donanma bulundurmak istiyor. Kırım'ın ilhak edilmesiyle yeniden Karadeniz'e hakim olan Ruslar, buradaki tersaneleri çalıştırmaya başladı. Önümüzdeki yıllarda çok sayıda savaş gemisi ve uçak gemisi inşa edilecek. Rusya bunları Akdeniz'de yüzdürmeyi, NATO'yu dengelemeyi hedefliyor. Yeni bir enerji havzası haline gelen Doğu Akdeniz'i denetim altında tutmak istiyor. Bunun için Tartus yetmez. Donanmanın hava savunma sistemleriyle korunması gerekiyor. Rusya bu amaçla Kuzey Denizi'nden aşağıya doğru (A2/AD) girilmez bölgeler oluşturdu. Suriye bu açıdan çok önemli. Putin son bir yılda attığı adımlarla Suriye'nin büyük bölümünü ABD ve müttefiklerine kapattı. Amerika bu alanı PYD üzerinden açmayı umuyor. Eğer Suriye bölünür ve bir PYD koridoru açılırsa bu sadece Türkiye'yi Arap dünyasından kopartmayacak aynı zamanda Rusya'nın ördüğü çelik duvarı da arkadan delmiş olacak.
Şu anda Suriye'deki büyük kavganın ana ekseni budur. Deyr Zor'da Işid ile mücadele eden Suriye rejim askerlerinin bombalaması bu açıdan önemli bir kırılma anıdır ve "hata" diye geçip gitmek olayı fazla hafife almak olur. Şu an için tablo sahadaki güçlerin ülke bütünlüğünü şu ya da bu gerekçeyle savunanlarla parçalamaya çalışanlar olarak ikiye ayrıldığıdır. Bu saldırının ikincilerin hedefine yönelik bir adım olarak kayda geçtiğini belirtmekle yetinelim.
Suriye daha pek çok gelişmeye gebe. Ama analiz ederken temel hareket noktası değişmedi. Siyasi süreci ve geleceği masadaki adımlardan çok sahadaki gelişmeler, askeri hamleler belirleyecek. Türkiye'nin yeni hedefi Al Bab. Sonrası? Yaşayarak göreceğiz.