Prof. Dr. Ainur Nogayeva / Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Öğretim Üyesi
“Çok fazla zamanım yok o yüzden uzun uzun yazıyorum” diye bir ifade var. Evet, gerçekten kısa ve öz söylemek ve yazmak daha uzun düşünmeyi gerektirir. Bu başlık da uzun yıllar yaptığım çalışmaların sonucunda olgunlaşmış bir düşüncenin sonucu, ABD ve Batı’nın hep öne sürdükleri hak ve özgürlükler fikrine karşı başta Çin olmak üzere Doğu’nun (ki Rusya da buna kendisini dahil ediyor günümüzde) öne sürdüğü sorumluluk anlayışıdır. Buna bir araştırmacı Vaşington Mutabakatına (Washington Konsensüsü) karşı Pekin Mutabakatı demişti. Buna sadece özgürlükler ve sorumluluklar değil, aynı zamanda bireycilik ve toplumculuk fikirleri de dahil.
Şimdi işe Batı’nın ikiyüzlüce hak ve özgürlükler konusunda seçici davrandığı bir ortamda, Doğu’nun sorumluluk almak yerine sessizliğini koruduğu bu günlerde ancak Türkiye’nin başını çektiği “üçüncü yol” dediğimiz bir anlayış, merkez güç ortaya çıkıyor. Sorumluluk sahibi, hak ve özgürlükleri koruma yolunda mücadele veren bir anlayış… Ki bu anlayış ve güç gün geçtikçe dünyanın farklı yerlerinde yankı buluyor. Bir çok kişinin ve hükümetlerin uyanmasına neden olan, gerçek hak ve özgürlüğünün ne olduğunu söylemlerle ve eylemlerle anlatmaya çalışan bir girişim bu.
GAZZE İNSANLIĞIN TESTİ OLDU
Pandemi Döneminde hak ve özgürlükler karşısında sorumluluğu hiçe sayan Batı anlayışı, Ukrayna savaşında rehabilite olmaya çalışsa da Filistin meselesinde gerçek yüzünü tekrar gösterdi. Hem uluslararası hukuk hem insani hukuk bakımından haksız olan İsrail’i koşulsuz şartsız destekleyen ABD ve Batı ülkeleri hala dünyaya insan hakları ve uluslararası hukuk dersleri vermeye devam ediyorlar. Ancak hak ve özgürlüklerin sadece kendi çıkarlarına uygun olduğu sürece geçerli olduğuna hep beraber şahit olduk. Devletlerin kirli işlerini ortaya çıkaran kişilere nasıl davrandığını da açıkça görüyoruz.
ASSANGE NEDEN ÖNEMLİ?
Wikileaks belgeleri ile başta ABD’nin birçok suçunu ortaya çıkaran gazeteciye yapılan muamele ortada. Assange olmasaydı, ne 2007’de Amerikan helikopterinin sivilleri taraması sonucunda 12 masum kişi ile 2 Reuters gazetecisinin öldürdüğünü öğrenirdik; ne de ABD’nin uluslararası hukuku hiçe sayarak Guantanamo üstündeki 2002- 2009 arasında 150’den fazla suçsuz Afganistan ve Pakistan vatandaşını tutuklayarak çeşitli işkencelere maruz bıraktıklarını ne de 2010’da yayınladığı 90 bin dosya ile ABD’nin Irak ve Afganistan’da sivilleri katlettiğini ve 15 binden fazla kayda alınmamış ölümleri ne de özel Amerikan Blackwater şirketinin gerçekleştirdiği katliamları öğrenirdik. Wikileaks sayesinde Gazze’ye dair son öğrendiklerimiz ise İsrail’in burayı tamamen Filistinlilerden temizleyerek kendi alanına dahil etme planları oldu.
FİLİSTİN’İN SESİ TÜRKİYE
Türkiye’nin sürecin başından beri sorumluluk sahibi olarak davrandığı bilinmektedir. Bununla birlikte özellikle Gazze konusundaki çabalarını “abartılı” görenler de var. Ancak gerçek şu ki Ukrayna’nın arkasında AB ve ABD var. Hem maddi hem manevi destek sağlıyor. Bunun karşısında yer alan Rusya ise kendi haklılığını ispatlamak adına çevresinde müttefikler topluyor. Ancak Filistin meselesine gelince hem uluslararası, hem insani hukuk açısından haklı olan Filistin bu haklılığını bir türlü ne uluslararası camiada, ne de 40 bine yakın şehit vererek ispatlayabiliyor. İsrail devletinin kurulmasıyla İsrail’e savaş açan Arap devletleri ise bu süre zarfında ABD’nin “güdümüne” girmiş ve gerekli cevabı vermemişlerdir.
Türkiye ise karınca misali tarafını belli ederek İsrail ile ticareti kesmiş, tüm dünyada adeta “Filistin’in sesi” olmaya başlamıştır. Şükür ki bu ses duyuldu, üniversite öğrencilerinden uluslararası Ceza Mahkemesi'nde kadar yankı buldu. Daha fazla kişi ve devlet sadece kendi hak ve özgürlüklerini değil, haklı olanın sesini duyacak kadar sorumluluk sahibi olması gerektiğini anlamıştır.
Kraldan daha kralcı davranan İngiliz Başbakanı Sunak’ın gitmesiyle gelen yeni liderin ilk söyledikleri arasında Filistin devletini tanıyabilecekleri ifadeleri yer aldı. Umman’dan İsrail uçaklarına hava sahasını kullandırmayacakları, Cezayir’in “Filistinliler terörist değil, kendi haklarını savunuyorlar. İsrail’in yaptıkları ise savaş suçudur.” demesi, Kuveyt’ten gelen “Filistin sorunu birinci sırada, İsrail ile ilişkilerinin normalleştirilmesine karşıyız.” şeklindeki açıklamalar da umut vericidir…