Dr. Oğuzhan Yanarışık • Akademik Perspektif Enstitüsü Başkanı
Bilindiği üzere önüne çıkan yapıları yıkıp götüren ve büyük zararlar veren tsunami dalgaları sebepsiz yere oluşmazlar. Suyun altında veya üzerinde gerçekleşen deprem, volkanik patlama, gök taşı düşmesi, nükleer patlama veya kasırga gibi çeşitli faktörlerin neticesinde ortaya çıkarlar. Son dönemde gittikçe yükselen ve hâlihazırda birçok Batılı ülkeyi yutmaya başlayan aşırı sağ dalgası da bu şekilde çeşitli sebepler neticesinde ve belli bir oluşum sürecinin ardından ortaya çıktı. Fakat yine bilindiği gibi, tsunami alarmı vaktinde çalmazsa veya bu alarm önemsenmezse, dalgalar gözle görülür hale geldikten sonra alınacak önlemlerin faydası pek olmuyor. Şu anda Batı'da yaşanan siyasi kriz de bu duruma bir örnek teşkil ediyor.
İngiltere'nin AB'den çıkma kararı alması, Donald Trump'un ABD başkanlık seçimini kazanması, AB'nin mülteci krizi ve ekonomik problemlerle baş edememesi, üye ülkelerde yükselen AB karşıtlığı, başta Suriye olmak üzere bütün dış politika konularında Batılı ülkelerin yaşadıkları fiyaskolar, Batıda daha fazla kişinin “sonumuz ne olacak?” sorusunu sormasını beraberinde getiriyor. Temelde yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobi gibi hastalıklı düşüncelerle yoğrulmuş aşırı sağ partilerin Avrupa'da gittikçe artan popülaritesi, Batı'nın geleceğine dair hissedilen karamsarlığı daha da arttıran bir etki oluşturuyor.
AVRUPA'NIN ORTAK DEĞERLERİ YARA ALDI
Avrupa'daki aşırı sağ dalgası aslında uzun süredir “geliyorum” diyordu. Fakat bu tehlike konusunda yapılan uyarılar hiç dikkate alınmadı. Bu felaketin ilk mağdurları Türkiye ve Avrupa'da yaşayan Müslüman azınlıklar olduğunda kimsenin umurunda olmadı. Türkiye'nin AB üyeliğine, vatandaşlarının Müslüman kimliği sebebiyle karşı çıkan Avrupalı siyasiler gündemi işgal ederken, AB'nin “farklılıklarda birleşmek” sloganının ve hoşgörü vb. değerlerinin ne kadar ağır yaralar aldığı önemsenmedi. Türkiye düşmanlığını Osmanlı'nın Viyana kuşatmasına bağlayan kişiler konuştukça, tarihteki diğer düşmanlıkların da yeniden gündeme geleceği gerçeği görmezden geldi.
Müslümanların inanç ve ifade hürriyetleri kısıtlanırken, geçmişi din ve mezhep savaşlarıyla dolu Avrupa topraklarında ne kadar tehlikeli bir kapının aralandığının farkına varılmadı. Mülteciler insanlık dışı muamelelerle sınırların dışında tutulmaya çalışılırken aslında Batının kendisinin insanlık değerlerinin dışına çıkmaya başladığı görülemedi. Avrupa'nın son yarım yüzyılda yaşadığı kısa (kısmi) istikrar ve huzur döneminin kalıcı olduğu varsayımına dayanarak yaklaşan tehlikelere dair yapılan bütün uyarılara kulak tıkamanın ne kadar acı sonuçlarının olabileceği düşünül(e)medi.
BATI MEDYASININ İÇLER ACISI HALİ
Yani aslında Batı toplumları yaklaşan bu tehlikeye göz yumdular. Saldırıya ve baskıya uğrayanlar Müslüman olunca ses etmeyenler, o öfke başka etnik ve dini azınlıklara yönelince yavaş yavaş hatalarının farkına vardırlar. Daha sonra bu tepki kendi ülkelerindeki ana akım siyasi partilere, diğer AB ülkelerine ve kendilerinden uzak gördükleri AB'ye yönelince ne yapacaklarını bilemediler. Kendilerini sömürdüklerini düşündüğü için Almanlar'dan nefret eden bir Yunan ile tembellikleri yüzünden sürekli yardıma muhtaç olduklarını düşündüğü Yunanlardan nefret eden Alman'ın benzerliğini izah etmekte zorlandılar.
Yaklaşan bu aşırıcılık tehlikesi konusunda en büyük uyarıcı olması beklenen Batı medyasının performansı tam bir fiyasko oldu. Zaten artık Batı toplumlarında ana akım medyaya duyulan güven yerlerde sürünüyor. Türkiye'de seçmenin hangi partiye oy vermesi gerektiği konusunda bile akıl verme küstahlığını gösterebilen Batılı medya organları kendi ülkelerindeki seçimlerin sonucuna istedikleri gibi etki edemediklerini görünce şaşkınlığa uğradılar. Sabah akşam alay ettikleri ve ciddiye bile almadıkları adaylar/partiler seçimleri kazandıkça ve bütün anket sonuçları yanlış çıktıkça çevrelerinde oluşturdukları sahte rüyadan uyandılar. Habercilik yerine aktivistlik yapmanın, haberler yerine kitlelere kendi siyasi projelerini sunmanın sonuçlarını görmeye başladılar. Yapılan son kamuoyu araştırmalarında Batı toplumlarında en az güvenilen kesim olduklarını görmek bu sebeple hiç de şaşırtıcı değil.
Mesela Ipsos MORI Araştırma Şirketinin Kasım 2016 verilerine göre İngilizlerin sadece yüzde 24'ü gazetecilere güvendiğini ifade ediyor. Siyasetçilere olan güven ise yüzde 15 ile en dipte. Araştırma insanların kuaförüne/berberine (yüzde 68), bankacılara (yüzde 37) ve hatta emlakçılara (yüzde 30) bile doğruyu söyleme konusunda daha fazla güvendiğini ortaya koyuyor.
FRANSA, İTALYA, ALMANYA VE HOLLANDA'YA DİKKAT!
Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Cephe, İtalya'da Beppe Grillo liderliğindeki 5 Yıldız Hareketi, Almanya'da Frauke Petry liderliğindeki Almanya için Alternatif, Hollanda'da Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi, İngiltere'de Diane James liderliğindeki Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi, Yunanistan'da Nikolaos Michaloliakos liderliğindeki Altın Şafak, Macaristan'da Gábor Vona liderliğindeki Daha İyi Bir Macaristan Hareketi ve İsveç'teki Jimmie Åkesson liderliğindeki İsveç Demokratları, Avrupa'da kayda değer seçim başarıları gösteren ve yükseliş trendini sürdüren aşırı sağcı partilerin sadece birkaçı.
Avrupa artık aşırı sağcı bir adayın veya partinin aldığı küçük oyların bile şaşkınlıkla karşılandığı günlerden, Avusturya Cumhurbaşkanlığı seçimi örneğinde olduğu gibi aşırı sağcı adayın yüksek oy almasına rağmen seçimi kazanamamış olmasıyla teselli bulunan bir döneme girdi. Tehlikeli dalgaların tam ortasındayız. Önümüzde birçok Avrupa ülkesinde aşırı sağcı parti ve adayların etkili olabileceği seçimler var.
Uyarılar önceden dikkate alınmadığı için artık bu tsunami dalgalarının zararlarından tamamen kurtulabilmek mümkün gözükmüyor. Geç de olsa tehlikenin farkına varılmış olması da önemli bir kazanç, fakat bundan sonra yapılacaklar ve alınacak önlemler ancak Avrupa toplumlarının alacağı hasarı azaltma konusunda fayda sağlayacaktır. Eğer bu aşamadan sonra dikkatli ve hassas olunmazsa, bu dalgaların açacağı yaralar çok derin ve hatta kalıcı olacaktır. “Sonuç ne kadar kötü olabilir ki?” diye düşünenler, bu topraklarda gerçekleşmiş olan dünya savaşlarını hatırlayarak işe başlayabilirler.