Fransa’dan dünyaya olimpiyat tuzağı

Tüm dünyayı birleştirmesi gereken Olimpiyat Oyunları bir Fransız tuzağıyla ayrıştırmak ve tahakküm amaçlı kullanıldı. Sporun rekabetçi ve dayanışma ruhunun yansıtılması yerine LGBT ideolojisinin bayraktarlığı, sözde “farklılıklara saygı” ve “hoşgörü” adı altında yapıldı. Leonardo Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablosu üzerinden gerçekleştirilen provokatif şok etkisiyle adeta meydan okundu.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Sernur Yassıkaya / Gazeteci

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 26 Temmuz günü açılışı yapılan Paris Yaz Olimpiyatları'nın hemen ardından “İşte Fransa bu” diyerek adeta tüm dünyaya meydan okudu. 1984 yılındaki Los Angeles Yaz Olimpiyat Oyunları’ndan beri dört yılda bir yapılan spor şenliğinin her birini açılışları da dahil olmak üzere izlemiş biri olarak diyebilirim ki; Paris Yaz Olimpiyatları açılış töreninde tüm dünyaya izlettirilenler insanlığa Fransa tarafından kurulmuş bir tuzaktan başka bir şey değildi.

Dünyanın en iyi sporcularının buluştuğu özel bir organizasyon olan Olimpiyatların yüzyılı aşan tarihinde belki de ilk kez sportif aktiviteler açılış töreninin merkezinden çıkartılarak yerine marjinal bir ideolojinin, “farklılıklara saygı” adı altında dayatılmak istenen bir çirkinliği seyretmeye tüm dünya mecbur bırakıldı. Peki, 7’den 70’e tüm dünyanın, sporun en elit atletlerini izlemek istediği Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreninin içeriği gerçekten farklılıkları mı yansıtıyordu yoksa LGBT ideolojisinin merkeze alındığı bir dünya tasavvurunu ilan ederek bir kültür savaşının fitili mi ateşlenmek isteniyordu? Bu fitilin ateşlenmesi için de, Katolik Hıristiyan dünyasının önemli simgelerinden Leonardo Da Vinci’nin, Hz. İsa’nın havarileri ile birlikte katıldığı Son Akşam Yemeği adlı eseri mi kullanılmak istenmişti? Fransa Cumhurbaşkanı’nın kendi sosyal medya hesabından heyecanla paylaştığı “Fransa” gerçekten farklılıklara/çeşitliliğe saygı gösteren bir ülke mi yoksa dünyanın temel değerlerinin altına dinamit mi yerleştirmek istiyor?

PROVOKATİF ŞOK ETKİSİ OLUŞTURULDU

Şurası açık ki kimse Olimpiyat Oyunları'nın açılış törenine ilişkin yayın başladığında, biraz sonra izleyecekleri hakkında bilgi sahibi değildi. Bugüne kadar düzenlenen olimpiyat açılışlarında, ev sahibi ülkenin kültürel öğeleriyle buluşturulan sporun birleştirici gücüne yönelik; sporcuların merkezde olduğu, her yaş grubu

ve inancı kapsayan, saldırgan olmayan nitelikteki gösteriler düşünüldüğünde benzer bir akış bekleniyordu. Ancak hiç de böyle olmadığı ilerleyen dakikalarda ortaya çıktı. Fransa’nın organizasyonu tamamen LGBT ideolojisinin bir geçit törenine çevirdiği görülüyordu. Olimpiyata katılan ülkelerin kendilerine verilen teknelerle Seine Nehrinden geçiş yaptıkları hattın hemen merkezinde kurulan bir platformda sadece marjinal bir grubun temsiline yer verildiğini ve her türlü değerin ayaklar altına alındığı bir skandalın sergilendiğini gördük.

Yüz milyonlarca insan ekranları başında sporun evrensel değerlerine ilişkin bir gösteri beklerken, Fransa’nın olimpiyat açılışını dünyayı birleştiren bir etkinlikten çıkartıp tamamen marjinal bir azınlığın tahakkümünü ilan etmek için kullanmaktan çekinmediği bir platforma dönüştürdüğü ortaya çıktı. Bu ilan için de oldukça provokatif ve şok edici bir sahnenin temsil edilmesi tercih edildi. Avrupa’nın kültürel temellerini oluşturan “Katolik Hıristiyanlık” hedef olarak seçildi ve adeta pornografik bir saldırı ile karşı karşıya bırakıldı. Sahneyi şöyle bir hatırlayacak olursak, aralarına bir çocuğun da dahil edildiği queer, drag queen ve diğer lgbt gruplarından kişilerin, Son Akşam Yemeği tablosunu canlandırdıkları gösteri her ülke grubunun geçişi sırasında dünyanın gözlerine sokularak izlemek zorunda bırakıldı. Açık ki bu bir farklılık arayışından çok yıkıcı bir provokasyon üzerinden ortak değerleri hedefe koymayı amaçlıyordu.

TELEVİZYONU KAPATMAK EN İYİ ANDI

Elbette bu provokatif ve saldırgan gösteri dünyanın birçok noktasında değerlerine ve ailelerine sahip çıkmak isteyen pek çok insan tarafından tepkiyle karşılandı. Olimpiyatların, X (eski adıyla Twitter) sosyal medya platformundaki resmi hesabı üzerinden açılışlara ilişkin yapılan paylaşımın altına yazılan yorumlarda insanlar, LGBT ideolojisinin pervasızca gözlerine sokulmasına net mesajlarla karşı çıktı. Çoğu mesajın ortak noktası, skandal görüntülerin ortaya çıkmasıyla,

en iyi yaptıkları eylemi “kanalı değiştirmek/televizyonu kapatmak” şeklinde belirten insanlardı. Bazı mesajlarda ise ekrandaki skandal görüntüleri çocuklarıyla birlikte seyretmek zorunda kalan ailelerin düştüğü durumu açıklayan ifadeler yer almıştı. Mesaj sahipleri ekranda olup biteni çocuklarına anlatmakta zorlandıklarını belirterek, düşürüldükleri duruma tepki gösterdiler. Paylaşımın altına yazılan mesajlarda ortaya konanın bir gösteri olmaktan ziyade değerlere yapılan bir saldırı olduğu görüşü hakimdi.

MÜSLÜMANLAR ÇEŞİTLİLİK İÇİNDE GÖRÜLMÜYOR!

Açık ki, Avrupa’da LGBT ideolojisini destekleyen yapının çoğulculuk konusunda samimi olmadığı Olimpiyatlar başlamadan hemen önce Fransız bir Müslüman kadın sporcunun başörtüsüyle müsabakalara katılamayacağının belirtilmesiyle ortaya çıkmıştı. Fransız başörtülü basketbolcu Diaba Konate Fransız Basketbol Federasyonu tarafından “Dini ve siyasi simgeler taşımanın yasaklı” olduğu gerekçesiyle müsabakalara katılmaktan men edildi.

Yine Fransız Olimpiyat Takımı’nda bulunan Müslüman kadın koşucu Sounkamba Sylla’nın cuma günkü günkü açılış seremonisine katılması başörtüsü yerine şapka takmayı kabul etmesiyle gerçekleşebildi. Sounkamba’nın, olimpiyatlardaki yarışlara da şapka takarak katılabileceği yine Fransız yasaları hatırlatılarak bir nevi dolaylı tehditle iletildi. Hatırlatmak gerekiyor ki, 65 milyon nüfuslu Fransa’nın yüzde 10’unu Müslümanlar oluşturuyor. Ülkede önemli bir çoğunluğa sahip bir nüfus unsuru anlaşılan o ki Fransa’yı yönetenler için bir çeşitlilik olarak görülmüyor ve aksine toplumdan dışlanması gereken insanlar diye sınıflandırılabiliyor. Müslümanların ve göçmenlerin rahatlıkla hedef tahtasına konduğu ve bir tehdit olduğu Fransız toplumuna işlenirken, LGBT ideolojisinin Olimpiyat açılışlarının merkezine, Katolik Hıristiyanlığı hedefe koyacak şekilde alınması yalnızca “hoşgörü” ve “farklılıklara saygı” ile açıklanamayacağını ortaya koymakta.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI ÇEKİLEN OPERASYON

Batılı ülkelerde, İslam’ın ve göçmenlerin hedefe oturtularak kamuoyunun algısında bir tehdide dönüştürülmesi ve bunun üzerinden yeni bir kimlik oluşumunun sağlanması Soğuk Savaş’ın sona ermeye yüz tuttuğu yıllarla birlikte başlatıldı. Sovyetler Birliği ve komünizm tehdidinin mevcut neoliberal politikaların uygulanması için işlevselliğini yitirdiği bir dönemde, Batı medyası ve kültürel ajanları üzerinden sözde İslam tehdidi ve Avrupa içindeki varlığı bir kez daha manşetlere, dizilere, filmlere, akademik araştırmalara konu edildi. Filistin asıllı ünlü siyaset bilimci Edward Said, Medyada İslam adlı önemli eserinde, sözde uzmanlar üzerinden İslam’ın nasıl usul usul hedefe konduğunu ve Batılı kamuoyunun tehdit algısının nasıl ince ince işlendiğini çarpıcı örneklerle ortaya koymakta. Paris’in göbeğinde ortaya konan skandal gösteri, İslam’ın hedefe konarak Batılı kamuoyunun zihninin iğdiş edildiği bir sürecin sonunda geldi. Ve nihayetinde Avrupa ve Hıristiyan dünyası yüzyıllardır taşıdığı değerlerin yerine LGBT ideolojisinin konduğu gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda bırakıldı.

LİBERTE, EGALİTE, FRATERNİTE Mİ LGBT Mİ?

Bu çerçevede Fransa Cumhurbaşkanı Macron, açılış töreninden bir gün sonra skandal gösteriye yönelik tepkileri karşılamak için X’teki resmi hesabından bir mesaj daha attı ve Fransız Devrimi’nin, Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik (Liberte, Egalite, Fraternite) sloganına, “Gurur (Fierte)” ifadesini de ekledi. Yani Fransa Cumhurbaşkanı, tüm dünyanın değerlerinin ayaklar altına alındığı gösteriyle gurur duyduğunu ve milyarlarca insanın tepkisine kayıtsız kaldığını dile getiriyordu. Bu da aslında LGBT ideolojisinin üstenci bakış açısının bir yansımasından başka bir şey değil.

Bilindiği üzere bu ideolojiyi savunanlar kendilerine yönelik eleştiriyi dahi kabul etmeyen ve doğrudan “gericilik” ve “muhafazakarlık” ifadeleriyle küçümseyen bir politik dili uygulamaya koyuyorlar. Bu dil insanların aileyi ve çocukları korumaya yönelik endişelerini dahi küstahça hedefe koymaktan çekinmeyen bir alt yapıya sahip. Tüm bu çerçeve göz önüne alındığında karşımızda oldukça kötücül bir zemin olduğu görülebilir.

Batılı zihin, dünyayı birleştirmesi gereken Olimpiyatı daha önce insan hakları ve özgürlük gibi olgular üzerinden de yaptığı gibi, kendi çıkarlarını öne koymak ve zihinleri işgal etmek için kullanmaktan, insanlığı ayrıştırmaktan çekinmedi. Bu sefer Olimpiyatlar kendi marjinal gündemlerini dayatmak için bir araç haline getirildi. Sıradan insanların tamamen savunmasız hale getirilmek istendiği ve Batı özelinde kendilerine yeni bir “kimlik” dayatılmaya çalışıldığı bir döneme girdiğimiz, Paris Olimpiyat Oyunları açılış töreninde resmen ilan edildi. Bu aslında Fransa’nın değerlerine sahip çıkmak isteyen tüm insanlara olimpiyatlar üzerinden kurduğu bir tuzaktı ve istenmeden de olsa bu tuzağa düşüldü. Şimdi yapılması gereken düşülen bu tuzaktan nasıl çıkılabileceğini düşünmek. Dünyanın farklı ülkelerinden insanların, dayatmaya karşı verdikleri ortak tepki çıkış için bu yolu bize sunuyor…

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Batı’nın gölgesinde doğan güç: Çin'in Filistin siyasetinde artan etkisi