Doç. Dr. Kudret Bülbül • Siyaset Bilimci
“Ya Rabbi, Moro, Eritre, Patani Müslümanlarına yardım eyle”
Çocukluğumuzda Türkiye'de ortalama bir insanın dualarındaydı hep Moro. Nerede, hangi kıtada olduğu pek bilinmezdi ama, bilinmeyen diğer coğrafyalardaki Müslümanlarla birlikte sürekli dualarda, dillerdeydi.
Bu satırları Moro'dan/Cotabato'dan Filipinler'in başkenti Manila'ya geri uçarken yazıyorum. Eskiden sadece dualarımızda olan coğrafyalara gelmek, buralarda insanlık adına neler yapabileceğimizin derdinde olmak az bir şey değil. Bu durum Türkiye'nin küresel düzeyde artan insani sorumluluğunun da bir göstergesi.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası Hukukçular Birliği ve Cotabato Üniversitesi ile YTB(Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı)'nin birlikte yürüttüğü yaklaşık bir yıl süren bir proje nedeniyle Filipinler'deyiz. Bu çerçevede önce Manila'da Filipinli yetkililerle görüş alışverişinde bulunuyor, işbirliği imkanlarını değerlendiriyoruz. Yurtdışı Filipinler Komisyonu, Filipinli Müslümanlar Komisyonu, Yüksek Öğretim Bakanı, gibi bazı yetkililerle görüştük.
İkinci gün Moro'ya geçtik. Banksomorolu Müslümanlar uzun süren çatışmalar sonrasında Filipinler'le barış görüşmeleri ve sonrasında özerklik hakkı elde etmişlerdi. Bizim projemiz bu süreçte Morolu Müslümanların ihtiyaç duyduğu uluslararası hukuk, insan hakları hukuku, ceza hukuku gibi alanlarda modern hukuk eğitimini amaçlıyor. Katılımcılar İslam Hukuku'nu biliyorlar ama modern hukuku bilmiyorlar. Özerklik sürecinde bu bilgilere de ihtiyaç duyacaklar. Bu çerçevede Morolu hakim ve savcıların, hukuk öğrencilerinin eğitimini içeriyor. Hakim ve savcılar demişsem, resmi bir yapı anlaşılmasın. Çünkü ortada böyle bir resmi yapı yok henüz. Bu insanlar daha çok toplumun itibar ettiği, İslami meselelerde görüşlerine başvurduğu isimler. Bizde Doğu'daki “meleler” ya da sivil din adamları gibi.
MANİLA VE BANKSOMORO İZLENİMLERİ
Manila, Türkiye'de de örnekleri görüldüğü şekilde kötü kentleşmenin tipik örneği. Plansız kentleşmenin küçük evlerin tepesinde yükselen büyük binalar sadece bizim sorunumuz değil anlaşılan. Şehrin içerisinde adeta surlarla çevrilmiş kurtarılmış bölgeler oluşturulması ise, taşınan güvenlik kaygısının boyutunu gösteriyor.
Cotabato ise fakirliğin, adeta kentleşme öncesi durumun özgün bir resmini oluşturuyor. Henüz kentleşme, endüstriyel bir dönüşüm Cotabato'ya uğramamış. Bu nedenle uçaktan şehir çok güzel görünüyor. Muz ağaçları, Hindistan cevizi, mango, palmiye ağaçları arasında adeta şehir fark edilmiyor. Çok fazla olmayan nüfusu ile Cotabato bir yerleşim yerinden daha çok, yeşillikler, yüksek ağaçlar arasında bir sayfiye yerini andırıyor. Çok sulak bir yer. Orada görüştüğümüz birinin ifadesi ile toprağı bir karış kazsan su ve balık çıkıyor.
Tabii Cotabato için bir de madalyonun öteki yüzü var. Fakirlik, yoksunluk inanılmaz bir safhada. İnsanların bir kısmı nehir üzerine kurulmuş tenekeden baraka evlerde yaşıyorlar. Nehir üzerinde anne bir taraftan nehirde çocuğunu yıkarken, diğer taraftan diğer çocuğu balık tutuyor. Baba ise karşı taraftaki mescide namaz için yüzerek gidip geliyor. Toprak sahibi olamadıkları için fakir halk evlerini nehir üzerine inşa etmiş.
Cotabato'da insan doğaya uygun kentleşmenin ne büyük bir zaruret olduğunu çok daha iyi görüyor. Modern yaşam, hayatımızı kolaylaştırırken, tabiattan ne kadar koptuğumuzu, neleri kaybettiğimizi daha iyi gözlemliyor. O kadar yoksunluk içinde yaşasak belki modern bir kenti özlerdik. Ama modern kentlerde yaşayınca insan, bütün yoksunluğuna rağmen doğa ile barışık, bozulmamış, otantikliğini yitirmemiş böylesi güzelliklere daha bir özlem duyuyor.
BARIŞ SÜRECİ
40 yıl süren ve 120 bin kişinin ölümüne, 2 milyon insanın göç etmesine neden olan iç savaşın son bulması için Filipinler hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi MILF arasında 2012'de bir çerçeve anlaşması imzalanmış, 2014'de ise barış sürecini gözlemlemek amacıyla “Bağımsız Gözlemci Heyeti” oluşturulmuştur. Bu çerçevede farklı komisyonlar oluşturulmuştur. “Silahların Bırakılması Komisyonu'nun başkanlığını Türkiye'den bir büyükelçi yürütmektedir. Denetim Komisyonu'nda ise Türkiye'den bir STK, İHH, yer almaktadır. 2014'deki Banksomoro Anlaşması'na göre Moro Müslümanları özerklik hakkını elde etmişlerdir. 2014'de Filipinler Devlet Başkanı Aquino ile MILF Başkanı Murad İbrahim Japonya'nın Hiroşima kentinde bir araya gelmiş, Banksomoro'da 2 yıl görev yapacak geçici hükümetin çerçevesini değerlendirmişlerdir.
Moro Müslümanları iç içlerinde tamamen bağımsız, dışişleri ve güvenlik konularında ise Filipinler hükümetine bağımlı olacaktır. Moro Müslümanları İslam hukukuna tabi olabilecek, Moro'daki Hristiyanlar ise Filipinler Devlet Hukuku'na tabi olabileceklerdir.
BUGÜNKÜ DURUM
Dönem dönem olumsuz gelişmeler olsa da Morolu Müslümanlar barış sürecine olumlu bakmaktadırlar. Yeni seçilen Filipinli Devlet Başkanı Rodrigo Duterte'nin Mindanaolu olması, seçimlerde açıkça “Uyuşturucuya hayır, federalizme evet” propagandası yürütmesi ve %40'a yakın oy alması sürece dair olumlu beklentileri güçlendirmektedir. Moro'da görüştüğümüz isimler yeni seçilen Devlet Başkanı için son derece olumlu görüşler dile getirmektedirler. Duterte'nin bölge insanı olmasından hareketle, sorunu daha yakından bildiğini ve onun döneminde daha olumlu gelişmelerin mümkün olabileceğini değerlendirmektedirler. Bölgede Olağanüstü Hal olmasına rağmen, gündelik yaşamın olağan hali, aşırı bir askeri hareketliliğin gözlemlenmemesi, Moro'da farklı ülke STK'larının faaliyetleri, farklı ülke temsilcilerinin bölgeye rahatlıkla gelip gitmesi, barış görüşmelerinin getirdiği rahatlama ortamı olarak değerlendirilebilir.
TÜRKİYE'NİN FİLİPİNLER'DEKİ FAALİYETLERİ
Türkiye'nin Filipinler'deki faaliyetleri devlet merkezli değil, daha çok sivil toplum merkezli faaliyetlerden oluşmaktadır. Bu faaliyetler açısından Moro'da en fazla göze çarpan STK, İnsani Yardımlaşma Vakfı, İHH. İHH Moro'da bir yetimhane kurmuş. Yetimhaneyi biz de ziyaret ettik. Adeta küçük bir kampüs gibi. Binanın donanımı, teşrifatı, temizliği oldukça yüksek standartlarda. Türkiye'deki pek çok benzeri binalardan çok daha iyi olduğu söylenebilir. Yetimhanede 90 yetim kalmakta.
İnsani yardım konusunda İHH buralarda oldukça geniş bir yer ve saygınlık edinmiş. İnsani yardım konusunda sadece Müslümanlara değil, gayri Müslimlere de yardımcı olduklarını öğreniyoruz kendilerinden. Bu faaliyetleri nedeniyle, Morolu Müslüman yetkililerin oldukça takdirini kazanmış durumdalar. Haklı olarak sağladıkları bu güven nedeniyle MİLF tarafından barış sürecinin de bir parçası olması istenmiş İHH'dan. Bu çerçevede süreci denetleyen heyetin de üyesi İHH. İHH adına Hüseyin Oruç heyette yer alıyor.
Banksomoro'da faaliyet yürüten 26 uluslararası kuruluş bulunduğunu, yerleşik olarak bölgede Türkiye'den ve İslam dünyasından bir tek İHH'nın bölgede bulunduğunu öğreniyoruz ziyaretimizde.
YTB, halihazırda Filipinler'den 100'den fazla öğrenciye Türkiye'de burs veriyor. Filipinler Yüksek Öğretim Bakanı ile Türkiye burslarının daha fazla tanıtılması ve sayının arttırılması konusunu değerlendirdik. YTB ayrıca Moro'da özerklik sürecinde, oluşacak yeni oluşumun yönetim kapasitesinin geliştirilmesine yönelik projelere destek veriyor. Hakimlerin eğitimi, liderlik programı, kamu yönetimi ve yerel yönetim kapasitesinin geliştirilmesi gibi konular bu çerçevede YTB'nin destek verdiği, verebileceği konular.
Uluslararası Hukukçular Birliği de, yeni oluşumun yönetim kapasitesinin geliştirilmesine ilgi duyuyor. Bu bağlamda bu birlikten Hüsnü Tuna'nın, Necati Ceylan'ın gerçekten özverili çalışmaları kayda değer.
Yine Konya'dan bir STK'mız bölge Müslümanları için bir radyo kanalı kurmuş (Voice FM) Bu radyo Müslümanlara ait olan ilk radyo kanalı özelliğini taşımakta.
Diyanet ve TİKA da bölgede önemli (bazı) çalışmalar yürütmektedir.
Türkiye'nin bölgede sağlanmış olan huzurun korunması için gerekli desteği sürdürmesi önem taşımaktadır. Türk kamu kurumları ve STK'ları bölgenin kalkındırılması için başta eğitim, altyapı ve kapasite inşası olmak üzere çeşitli alanlarda desteklerine devam etmesi anlamlı görünmektedir.
SONUÇ YERİNE: BAZI TESPİTLER
1) Türkiye'ye benzemezlik: Türkiye'de belirli çevrelerde, uluslararası bazı konulara dair Türkiye ile benzerlik düşündükleri için bir çekiniklik söz konusu olabiliyor. Banksomoro bu çekinik davranılan konulardan birisi. Terör örgütü PKK'nın konuyu istismar etmesi de çekinikliği tetikliyor. Oysa MİLF ile PKK arasında bir benzerlik bulunmuyor. Filipinler'de Müslümanlar uzun yıllar devlet yönetiminden uzak tutuldular. Topraklarına el konuldu. Türkiye'deki Kürt meselesi açısından, yapılan onca hataya rağmen, böyle bir durum asla söz konusu olmadı. Kürt Devlet Başkanlarımız, bakanlarımız, işadamlarımız, sanatçılarımız, toplumun diğer kesimleri gibi Türkiye'de her zaman var oldular ve olmaktadırlar. Ve toplumumuzda, son derece doğal olarak, herkes kadar saygınlık görmektedirler. Etnik farklılıklar nedeniyle bir kesimin topraklarına el konulması ise ülkemizde hiçbir zaman söz konusu olmamıştır.
Kaldı ki, bir benzerlik bulunsa bile, tüm dünyanın ilgi gösterdiği bir konuya bigane kalmak, günümüz dünyası için rasyonel bir tutum değildir. Her olayı kendi koşullarında değerlendirmek gerekir. Küresel aktörlerin hangisi, ülke içindeki uyguladığı ya da bir bölge için savunduğu fikirlerle tutarlı politikalar üretmekle sorumlu tutuyor ki kendisini. Keşke uluslararası politika ilkelere göre yapılsaydı. Ama maalesef böyle bir dünyada yaşıyor değiliz. Bu nedenle, bize benzediği düşünülen durumlar nedeniyle çekinik kalmanın uluslararası politikada bir karşılığı bulunmamaktadır.
2) Uzak coğrafyalarda aktif dış politika ihtiyacı: Türkiye'nin, Banksomoro gibi bölgelerde aktif olmasına bölgedeki tarafların ihtiyacı var. Bu bölgelerde coğrafi olarak daha yakındaki ülkelere güven duymada bazı sıkıntılarla karşılaşılabilir. Türkiye Müslüman bir ülke ve bölgeden yaklaşık on bin km kadar uzakta olduğu için, tarafların rahatlıkla güven duyabileceği bir ülke. Bu nedenle bu tür coğrafyalarda Türkiye'nin daha fazla aktif bir politika izlemesi bölge barışına daha fazla katkı sağlayacaktır. Coğrafi olarak da uzak olduğu için kendisine güven duyulabilecek bir başka ülkenin bulunmadığı durumlarda, Türkiye'nin pasif kalması, soruların çözümüne katkı sağlamayacaktır. Barış görüşmelerinde Türkiye'nin artan rolü de zaten böyle bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.
3) İnsani yardımla yetinmemenin zarureti: Banksomoro'da Türkiye merkezli STK'ların yaptıkları, yetimhane, kurban, sağlık yardımları gibi alanlardaki insani yardımları son derece önemli. Ama sadece insani yardım ile sınırlı kalmak yeterli değil. Sürekli olarak balık verilemez, balık tutmayı öğretmek gerek. Kamu kurumlarının yeterince aktif olmadığı, ya da aktif olmasının doğru karşılanmadığı durumlarda, STK'ların, üniversitelerin insani yardımı aşan faaliyetler içerisinde olmaları gerekiyor. Çünkü uzun yıllara sari çatışma, fakirlik, yoksunluk ortamında topluma rehberlik edecek kurumlar, yönetim kapasitesi adeta çöküyor. Banksomoro özelinde STK'ların ve özellikle üniversitelerin, sağlık alanında ve özerk yönetimin oluşumunda ihtiyaç duyulabilecek hukuk, kamu yönetimi, yerel yönetimler gibi alanlara ilgi duymaları pek çok sorunun çözümüne yapısal katkı sağlayacaktır. Üniversitelerimiz bu alanlarda oralarda meslek yüksek okulları yada yerel ortaklarla birlikte butik üniversiteler açabilir.