FETÖ'nün şifresi: 'İYİ'

FETÖ’nün devlet kurum ve kuruluşlarında güçlenmesinin en önemli araçlarından biri, önlerinde engel olarak gördükleri çalışanlara attıkları iftiralardır. Yaptıkları bu kişilik suikastlarıyla insanların hem ruhsal, hem ailevî, hem ekonomik, hem de sosyal düzenlerini bozmuşlardır.

Yeni Şafak
Gündem

-PROF. DR. MUSTAFA ÖZELDOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ

Yazının başlığına bakarak ahlâkın en önemli kavramlarından biri olan iyi ve iyilikten bahsedeceğimizi sanmayınız. Bu iyi, başka bir iyi. Daha doğrusu, buradaki “iyi”, bir formül, açılımı ise şöyle: “İnkâr, Yalan, İftira”.

Dünya gizli örgütler tarihinde çoktan yerini almış olan FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü), birçok şekilde anlatılabilir, tanımlanabilir. Bu çok boyutlu, çok derin bağlantılı örgütün en bilinen yüzü, görüntüsü, dînî ve ahlâkî bir yapı olduğu yanılgısıdır. Kendilerini, Türkiye'de ve bütün dünyada bu şekilde sundular, muhatapları da onları böyle kabul etti. İnsanların, onları terörle ilişkilendirmede yaşadıkları sorunun nedeni, budur. “Din ve ahlâkla bu kadar bütünleşmiş olan bir yapı ve bunun elemanları, nasıl şiddet, terör, cinayet, soygun, ihanet vb. din, ahlâk ve hukuk dışı işlere, hareketlere, davranışlara yönelebilirler?” sualine, ikna edici bir cevap bulamamaktadırlar.

Bugün, toplumun çok büyük bir kesimi, iyi niyetinin kurbanıdır. Kontrol edilmediğinde, tenkit edilmediğinde, dince ve ahlâkça en iyi, en makbul kabul edilen kişi ve kurumların, bir gün istikametten çıkacağı ihtimal ve imkânı, senelerce göz ardı edildi. Neticede bugün içinde bulunduğumuz, toplumun bütün kesimlerini ve katmanlarını derinden sarsan ve etkisi çok uzun sürecek olan travmatik bir vâkıa ile karşı karşıyayız.

FETÖ mensupları, yıllarca kendileriyle ilgili iddiaları, suçlamaları inkâr ettiler. Her şey o kadar ustaca dizayn edilmişti ki, bu inkârlarını çok uysal, çok yumuşak, çok naif bir üslup ve tarz ile yapıyorlardı. Söz konusu inkâr, kullanılan dil, üslup ve beden dilinden dolayı, oldukça ikna edici idi. Milletin kendilerini ilelebet bu şekilde göreceklerine iman etmişlerdi, inandırılmışlardı. Her şeyin bir sonu olduğu gibi, inkâr politikasının da bir sonu olacaktı. O gün geldi, inkâr ettikleri her şeyin, güneş gibi hakikat olduğu ayan beyan anlaşıldı, görüldü.

Peygamberimiz'in (sav) Müslümana yakıştıramadığı en kötü davranış, yalan söylemektir. Yalancılık, kavlî/sözel ve fiilî/eylemsel bir durumdur. Bir kişi yalan söylediğinde, bütün bir hayatı, bütün bir varlığı, yokluğa mahkûm etmiş demektir. Yalan, sonsuz bir değeri sıfırla çarpmaktır. Adı geçen örgüt, yıllarca hilâf-ı hakikat davranarak hem kendi müntesiplerini, hem de kendine farklı düzeylerde ilgi ve alaka gösteren kişileri, toplumun çeşitli kesimlerini kandırmıştır. Hoşgörü, diyalog, barış, kardeşlik diyerek kendileri için gayet mülayim, yumuşak, uysal bir yapı portresi çizmişler, muhataplarını aldatmışlardır. Halk, bundan dolayı, örgüt elemanlarının mahkemelere düşürdükleri kişiler hakkında uydurdukları yalanları duydukça, okudukça, yeni bir şok yaşamaktadır.

Yalanla çok yakından ilgili bir kavram olan iftira, İslam ahlâkının kökten reddettiği bir davranıştır. FETÖ'nün devlet kurum ve kuruluşlarında güçlenmesinin en önemli araçlarından biri, önlerinde engel olarak gördükleri çalışanlara attıkları iftiralardır. Yaptıkları bu kişilik suikastlarıyla insanların hem ruhsal, hem ailevî, hem ekonomik, hem de sosyal düzenlerini bozmuşlardır. Yaptıkları bu ahlâksız davranışın kendilerini her zaman güçlü kılacağı zehabına kapılmışlar, gücün şehvetinde gark olmuşlardır. Selam-Tevhid davasından, Deniz Kuvvetleri'ndeki casusluk olayına kadar sayısız olayda kendi önlerini açmak için karşılarına çıkan herkesi değişik iftiralarla susturmuşlar, kenara itmişlerdir. Susturamadıklarını, kenara itemediklerini ise, yok etmişlerdir.

Bu örgütün ahlâksızlıklarını bir yazıda anlatmak mümkün değildir. Bu konuda FETÖ hakkında yazılacak her şey, söylenecek her söz, eksik kalacaktır. Görünüşte bir ahlâk abidesi olan bu yapı, her türlü ahlâksızlığı içinde barındıran bir aysbergdir.