FETÖ ile mücadele “misli” ile olmalıdır

Toplum bir an önce hem ülke içinde hem de ülke dışında büyük ve güçlü bir devlet olmanın gereğinin yerine getirilmesini ve piyonlara değil doğrudan şah ve vezire operasyon yapılmasını beklemektedir.

Yeni Şafak Haber Merkezi

Prof. Dr. Mazhar Bağlı - 24. Dönem AK Parti Şanlıurfa Milletvekili

15 Temmuz gecesi gerçekleşen kanlı darbe girişimi, kendisini topluma “hizmet hareketi” olarak gösteren Gülen casus çetesinin esas niyetinin başka bir proje olduğunu uzun zamandan beri söyleyenleri somut olarak doğruladı. Anlaşıldı ki bu çetenin ahlak, din, ülke ve millet diye bir derdi yok.

Anlaşıldı ki Gülen'in kendisi de ekibi de “din maskesi” ile şeytana pabucunu ters giydirecek hinlikler yapmış yapmayı da planlamıştır.

Ben daha önce yazmıştım, bana göre Gülenizm esas itibarı ile bir istihbarat ve casusluk hareketidir. Gizli dinlemeler, röntgencilik, kumpaslar, bilgi toplama ve suç ihdas etme üretme gibi konular için özel eğitim görmüş ve desteklenmiş bir mekanizmadır.

Her maskeyi takabilir. PKK'lı da olabilir solcu-devrimci de, Hıristiyan da olabilir Yahudi de. Zina da yapabilir içki de içebilir. Kendisi için belirlediği ve kimsenin bilmediği bir hedef var ve buna varmak için her aracı kullanabilir. Gülenizmin varmak istediği hedefin ne olduğunu esasında kullandığı yöntemlere bakarak görmek mümkündü ama AK Parti iktidarına kadar siyaset ve kamu işleyişinin dışına itilen muhafazakar mütedeyyin insanlar bu konudaki deneyim eksiğinin ve aynı zamanda “din kardeşliğinin” kurbanı oldular.

Zaten bugüne kadar, yani 1980'lerden bu yana hiçbir iktidarın bu tezgahı bozmamış olması da sanıldığı gibi farkına varamamak ya da iyi niyetli işler yaptıkları hüsn-ü zannı değildir.

Kenan Evren de bunların ne yapmak istediğini biliyordu Bülent Ecevit de. Mesut Yılmaz da biliyordu Tansu Çiller de.

ÖZAL VE ERDOĞAN'DAN GİZLEDİLER

Bana göre Gülen, yapmak istediklerini iki kişiden gizleme gereği duydu. Özal ve Erdoğan. Çünkü ancak bu ikisi bunların iç yüzünün farkına vardığında onlara yol vermezdi. Bundan dolayı da her ikisi ile ilgili çok çeşitli söylemler ve planlar geliştirdiler. Özal'ın öldürüldüğüne ilişkin haberleri en çok bu çetenin yapmış olması bir tesadüf olmadığı gibi amaçsız da değildi.

Bilinmelidir ki Gülenizm kendisini muhafazakarlardan gizledi. Çünkü esas hedef geleneksel İslami değerler ve muhafazakar siyasi hareket idi.

Gülen casus çetesi İslam maskesi ile İslam karşıtı olan bir yapılanmadır ve bundan dolayı da onunla mücadele etmenin “mislini” bulmak ve uygulamak lazım.

Yani ilk elde din üzerinden ona karşı bir mücadele vermek gerekir. Buradan kimse bu terör örgütünün üyelerine karşı kamu alanındaki mücadeleyi önemsiz gördüğümü ya da zayıflatmak istediğimi düşünmesin lütfen. Ben FETÖ üyesi memurlar için ihraç ile yetinilmemesi ve bugüne kadar kamuda çalıştıkları süre içerisinde aldıkları maaşların da yasal faizi ile geri tahsil edilmesi ve aynı zamanda da tüm üyelerin derdest edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Kurda merhamet gösterilmesinin kuzuya zulüm olduğunu bizzat yaşayarak gördüm.

Bu yapı birinci elde İslami, daha sonra muhafazakar İslami değerleri ve bu değerlerin siyasi bir projeye dönüşmesine karşı geliştirilmiş bir hareket olması dolayısıyla da Kemalizm ile Gülenizmin arasındaki sorun tamamen bir iktidar meselesidir ancak Müslümanlarla Gülenizm arasındaki sorun ise tamamen ontolojik-akidevi bir konudur.

İktidar kavgasında bizim yerimiz yoktur, biz “adil düzen” için yarış bittikten sonra da koşan atlarız.

Bir iktidar ve güç hareketi olması dolayısıyla da Gülenizm kelimenin tam anlamıyla zehirli ve de bulaşıcı bir mikrop gibidir. Hep bir bünyeye girmek ister, girdiği her bünyeyi değiştirmek ve kontrolüne almak ister. Her kılığa girebilir, her ortamda saklanabilir ve yaşayabilir.

Girdiği bünyeyi ifsat ettiği, temel iddiası olan hoşgörü, sevgi ve hizmet gibi kavramların ve değerlerin esasında kan dökücü bir karakteri gizlemeye matuf kurgulanan bir mizansen olduğu bir kez daha açıkça görüldü.

Bu manzara bize, tüm siyasi ve politik duruşlardan ve de inanç biçimlerinden bağımsız olarak bir şey emrediyor.

Bir an önce Gülenistlerden kurtulmalıyız!

Doğrusu bu vakitten sonra eğer birileri bu örgüt üyesi değilse ya da insanlığa karşı özel bir düşmanlığı yoksa bu eşkıyaları hoş göreceğini sanmıyorum. Zaten toplum bu yapıyı çok iyi analiz edip ne olduğunu da çok iyi biliyor.

Toplumun bu yapıya karşı sahip olduğu öfke ve kızgınlık bize bunlardan kurtulmak için iyi bir imkan da vermektedir. Ancak bu temizleme işi ile ilgili çok ciddi sorunlar da var.

Toplumun bu isteği ve beklentisi ile devletin bu konudaki kararlılığı bazı muhterisler için iyi bir fırsata dönüşmüştür.

Birilerinden öç almak isteyen bazı idareciler hemen bu gerekçenin arkasına sığınarak rakiplerine son derece acımasız davranmakta, kimi üst düzey bürokrat ihtiraslarına yenik düşüp birilerini bu yapıyla irtibatlı olduğu gerekçesi ile rahatlıkla bertaraf edebilmektedir. Bu durum son derece tehlikeli bir sosyolojik dönüşümü beraberinde getirecektir.

Bunlardan birisi örgütün güçlenmesi diğeri de ülke ve millet düşmanlarının bir türlü başaramadığı “Tayyip Erdoğan nefretinin” toplumda karşılık bulmasıdır.

Eğer AK Parti, toplumun bu çeteden kurtulma isteğinin gereğini yapmazsa iki yönlü bir riskle karşı karşıya gelecektir.

ŞİMDİ SIRA AK PARTİ'DE VE SİVİL SİYASETTE

Bilindiği gibi hem PKK'nın hem de FETÖ'nün onyıldan beridir yapmak istedikleri tek şey toplumda yaygın bir “Tayyip Erdoğan” nefreti uyandırmaktı. Bunu başarmadıklar, ancak burada işin sulandırılması bunu doğurabilir.

Eğer AK Parti ve hükümet, cumhurbaşkanının talimatlarını hayatı pahasına yerine getirenlerin yaptığı fedakarlığın gereğini yapmazlarsa bunun vebali ağır olur. Özellikle şehitlerin aziz hatıralarına saygıda kusur etmemek, yani FETÖ ile mücadelede adil ve etkin bir yol izlemek gerekir. Kimsenin gözünün yaşına bakmadan kangren olan kolu kesmek gerekir.

Millet kendi canı ile satın aldığı bir ülkeyi gönül rahatlığı ile bize emanet etti. Halkımız çok zor bir fedakarlık ile işgalden kurtardığı bu ülkeyi büyük bir alicenaplıkla tekrar AK Parti'ye teslim etti. Şimdi sıra AK Partide, sivil siyasettedir. Bana göre önümüzdeki seçimlerde AK Parti'nin yükü hayli ağırdır. Halk daha önce sadece oyunu veriyordu ancak bu kez hem canını hem de malını verdi.

Dahası bunun gereğini yapmazsa bunun vebali sadece bu dünyada peşimizden gelmez. Bu uğurda şehit olanlar öte tarafta mahşerde terazinin başında duracaklar kimsenin bundan kuşkusu olmasın.

Doğrusu uygulamalara baktığımda gördüğüm bir diğer risk de Gülen casus çetesi üyeleri ile mücadele ediyormuş görüntüsü verip masum insanların mağdur edilmesidir. Bu stratejinin de bizzat bir gülen projesi olduğunu söyleyebilirim.

AYNI MİZANSEN OYNANIYOR

Bu konu bize Diyarbakır Cezaevi'nde işkence görenlerin nasıl birer PKK militanı olduklarını hatırlatmaktadır. Her ne kadar PKK daha önce bilmem nerede kuruldu denilse de biliyoruz ki sosyolojik ve ideolojik olarak Diyarbakır Cezaevi'nde kurulmuş ve daha sonra da KCK operasyonları ile de toplumsallaştırılmıştır. KCK'ya operasyon adıyla pek çok ilgisiz insan içeri atıldı ve cezaevlerinde militanlaştırılarak PKK'ya gönderildi.

Oysa haraç alan, yol kesen ve örgüte eleman devşiren KCK militanları ve komiserleri dışarıdaydı ve herkes de bunları biliyordu ve görüyordu ama o gün devletin içine sızıp tüm kurumları ele geçiren Gülen casus çetesi bunlara operasyon çekmedi.

Şimdi de aynı mizansen var karşımızda.

Üst düzey FETÖ üyeleri korunmakta veya gizlenmektedirler.

Bunların yerine alt grupta, en düşük düzeydeki elemanlar içeri atılmaktadır.

Toplum bir an önce hem ülke içinde hem de ülke dışında büyük ve güçlü bir devlet olmanın gereğinin yerine getirilmesini ve piyonlara değil doğrudan şah ve vezire operasyon yapılmasını beklemektedir.

Niçin Kerim Balcı denen şerefsiz hain bir gece yarısı operasyonu ile derdest edilip getirilemiyor ya da gereğine bakılmıyor?

Son bir konu, bendeniz bizzat bu çete ile PKK'nın ortak operasyonlarıyla mağdur olmuş, itibar suikastına uğramış ve bu konsorsiyumun nasıl işlediğini ve neler yapabileceğini bizzat görmüş birisiyim.

Bunlara itiraz etmenin, bunların sahtekar olduklarını çok önceden dillendirmenin bedelini çok ağır bir şekilde ödedim. Bu bedeli bizzat AK Parti de bana ödetti. Ama önemli değil. Bu yapıyla mücadele ve duruş kesinlikle kişisel konuların çok çok ötesindedir. Ülkeyi ve ümmeti ilgilendiren bir mevzudur.