Dosta güven, düşmana korku veren Milli Teknoloji Hamlesi

Milli Teknoloji Hamlesi, Türkiye’nin kendi teknolojik altyapısını oluşturma ve küresel pazarlarda rekabet gücünü artırma yolculuğunda kritik bir dönüm noktasıdır. Bu hamle, sadece ekonomik kalkınma değil, aynı zamanda stratejik özerklik açısından da büyük bir öneme sahiptir.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

Faruk Önalan Yazar

Konum olarak Türkiye dünyanın en hareketli ve sıcak bölgesinin tam ortasında yer almaktadır. Etrafındaki ateş çemberinden her alanda etkilenen Ankara güvenliği tesis etmek adına son derece kritik ve stratejik adımlar atmıştır. Teknolojik bağımsızlığı artırmayı ve yerli üretimi teşvik etmeyi hedefleyen bu strateji Milli Teknoloji Hamlesi olarak adlandırılmaktadır. Ortaya konan çalışmalar savunma sanayiinden sağlık sektörüne kadar birçok alanda geniş bir yelpazeyi kapsamakta, özellikle savunma sanayii alanında yerli üretim oranının yüzde seksenlere ulaşması önemli bir başarı olarak

göze çarpmaktadır.

TEKNOFEST’İN KRİTİK ROLÜ

Milli Teknoloji Hamlesinin en dikkat çeken alanlarından biri savunma sanayii olmuştur. Türkiye, özellikle son on yılda savunma alanında yerli ve milli üretim kapasitesini büyük ölçüde artırmıştır. İnsansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) gibi ürünler, bu dönüşümün en somut örneklerindendir. Yerli üretim Bayraktar TB2 ve ANKA S gibi platformlar, sadece yerel kullanımda değil, uluslararası pazarlarda da büyük ilgi görmüş, savaş alanlarında (Libya, Karabağ, Suriye, Irak vd.) etkinlikleri kanıtlanmıştır. Savunma sanayii alanındaki bu gelişmeler, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltırken, aynı zamanda teknoloji ihracatçısı olma yolunda da önemli bir adım olmuştur. Bu durum, özellikle savaş teknolojilerinde stratejik bir özerklik sağlamaktadır.

Milli Teknoloji Hamlesi, aynı zamanda güçlü bir insan kaynağına dayanmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de teknoloji alanında nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Milli Teknoloji Hamlesi; mühendislik, yazılım ve yapay zekâ gibi alanlarda uzmanlaşmış bireylerin yetiştirilmesini teşvik etmekte ve üniversiteler ile sanayi arasında iş birliğini artırmaktadır. Misal; TEKNOFEST gibi etkinlikler, gençleri teknolojiye yönlendirme ve geleceğin mühendislerini yetiştirme açısından kritik bir rol oynamaktadır.

TEHDİT UNSURU ARTIYOR

Irak’ın işgali, Arap Baharı ve sonrasında patlak veren Suriye iç savaşı, iç içe geçmiş çok katmanlı sorunları da beraberinde getirmiştir. Irak’ta ABD’nin dayattığı çok parçalı siyasi yapı, Suriye’nin malum durumu taşeron terör örgütlerinin hareket alanlarının artmasına neden olmuştur. Söz konusu unsurlar Türkiye’nin sınır güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bölgenin adeta kaynayan kazan haline gelmesi, tehdit seviyelerinin her geçen gün yükselmesi -en önemli ihtiyaç olarak- silah ve savunma teknolojisini ön plana çıkarmaktadır.

NATO İPE UN SERDİ

15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından tehdidi kaynağında yok etme stratejisini benimseyen Türkiye, bu kapsamda etkili sınır ötesi harekatlar icra etmiştir. Tehdit boyutunun ciddi olması hasebiyle Ankara, NATO’daki müttefiklerinden sınıra yakın bölgelere konuşlandırmak üzere Hava Savunma Sistemi talebinde bulunmuş ancak DEAŞ ve PKK’ya yönelik operasyonlar başladıktan sonra ABD; Gaziantep’e, Almanya Kahramanmaraş’a, Hollanda Adana’ya konuşlandırdığı Patriot sistemlerini, İtalya da Kahramanmaraş’ta bulunan 2 SAMP-T bataryasını sökmüştür. NATO’nun güney sınırlarını koruyan Türkiye’de sadece İspanya’ya ait Patriot Hava Savunma Sistemi (Adana’da konuşlu) kalmıştır. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da İspanyol mevkidaşı ile yapmış olduğu bir basın toplantısında, 2015 yılından bugüne Patriot bataryasını konuşlandıran İspanya’nın müttefiklik ruhuna uygun davrandığını dile getirerek diğer müttefiklere dolaylı olarak mesaj vermiştir. Bu noktada 1 Ekim de görevi devreden NATO eski Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in, Güney’de Türkiye, Kuzey’de Norveç, Batı’da ABD, Kanada ve İngiltere olmadan Avrupa kıtasının güvenliğini öngörmenin imkânsız olduğunu vurgulaması

dikkat çekicidir.

Ulusal güvenliğin en elzem unsurlarından biri olan Hava Savunma Sistemlerinin elde edilmesi için ilk talep ABD’ye olmuştur. Özellikle Obama döneminde bu talebe -Kongre bahane gösterilerek- olumlu cevap verilmemiş, Ankara da acil ihtiyaç sebebiyle rotasını Rus Hava Savunma Sistemi S-400’lere çevirmek zorunda kalmıştır. Gelişmelerin seyrinde ABD eski Başkanı Donald Trump da Türkiye’nin haklılığını teyit etmiş ve o dönem yaşanan çifte standardı net bir şekilde dile getirmiştir:

“Erdoğan Patriot füzelerini almak istedi, Başkan Obama’nın ekibi ‘Hayır’ dedi. Erdoğan füzeleri almak istemeye devam etti, onlar da hayır demeye devam etti. Ve bu füze savunmasına ihtiyacı vardı. Dürüst olayım mı, tabii ki ülkemizin yanındayım ama Erdoğan’a hiç de adil davranılmamıştır. Onca zaman Patriot’u alamazsın dendi, sonra başka bir şey almaya kalktığında birden ‘Satabiliriz size dört yıl içinde de sevkiyat’ dediler. Sonra ‘Hemen sevkiyatını gerçekleştirebiliriz’ dediler. O da dedi ki ‘Yapamam. Bir servet harcadım Rusya’dan benzer bir sistem aldım.’ Dürüst olmak gerekirse

bence bu gerçekten de Erdoğan’ın suçu değil.”

KÖTÜ KOMŞU EV SAHİBİ YAPACAK

İtalya ve Fransa’dan oluşan EUROSAM Konsorsiyumu tarafından geliştirilen SAMP/T Hava ve Füze Savunma Sistemleri ile ilgili anlaşmalar yapılmasına rağmen hala ciddi bir ilerleme sağlanmış değil. NATO müttefiklerinin ipe un sermesi diğer yandan Milli Teknoloji Hamlesinin ivme kazanmasına vesile olmuştur. Hava savunma sistemleri, sensörler ve silahların tek bir ağa entegre edilmesini sağlayacak olan Millî Çelik Kubbe projesi çalışmaları da bu doğrultuda ilerlemeye başlamıştır. Böylelikle Türkiye kendi füze savunma sistemini hayata geçirme noktasında oldukça stratejik bir adım atmıştır. ASELSAN, Roketsan, MKE ve TÜBİTAK SAGE tarafından yürütülecek olan proje yapay zekâ ile de desteklenmektedir. Çok alçak irtifalardan en yükseğe, çok kısa menzilden uzun menzile kadar değişen tehditlere yanıt verecek şekilde tasarlanmış projede hali hazırda TSK envanterinde yer alan sistemler de yer almaktadır.

İŞTE ÇELİK KUBBE

Stratejik tesisleri düşman taarruzlarına karşı koruyacak Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi SİPER-1 (SİPER-2 ve SİPER-3 de dahil edilecek); sabit birlikler ile kritik tesisleri savunma görevi için HİSAR O 100 Orta İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi; hareket halindeki birliklerin hava savunmasını sağlamak amacıyla hava tehditlerinin alçak irtifada tesirsiz hale getirilmesi görevini yerine getirecek HİSAR A 100 Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi; çok alçak ve alçak irtifa hava tehditlerine karşı çoklu önleyici (top ve füze) kullanım imkânı sunan GÜRZ Hava ve Füze Savunma Sistemi; sabit tesis ve sınır bölgelerinde konuşlanmak üzere, güncel çok alçak irtifa hava ve kara savunma ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde tasarlanan 35mm Tek Namlulu Silah Sistemi KORKUT; İHA’ların radar ve elektro-optik algılayıcılar ile arama, tespit, takibinin yapılabileceği en az 5kW gücündeki lazer silahı kullanılarak tehditlerin fiziksel imhasını, Kangal karıştırıcı alt sistemini kullanarak da karıştırma yaparak işlevsel imhasını gerçekleştiren Mobil Lazer Silah Sistemi GÖKBERK; kritik tesislerin korunması, sınır güvenliği, hava savunma ve manevra kabiliyeti yüksek Mini/Mikro İHA hedefleri için tasarlanan 40mm Fiziksel İmha Sistemi ŞAHİN; kritik tesislerin korunması, yasadışı sızmalara karşı sınır güvenliği, kalabalık organizasyonların korunmasında mini ve mikro İHA tehditlerini şehir ve kırsal ortamda etkisiz hale getirmek için geliştirilen drone karşı tedbir sistemi İHTAR; hedefe özel olarak imal edilen, üzerinde çeşitli faydalı yükler taşıyabilen, farklı güdüm çözümleri ile seyir özelliği kazandırılmış mini/ mikro insansız hava araçları ve mini/mikro IHA sürülerinin güvenli bir menzilde etkisiz hale getirebilen elektromanyetik ve lazer teknolojisini kullanan Çok Yakın Hibrit Hava Savunma Sistemi ALKA; aktif ve pasif sensörleri ile mevcut ve gelecekteki tüm muharebe sahası hava tehditlerine karşı angaje olmak için gereken dinamikleri bir araya getirerek maliyet etkin optimize çözüm üretebilen yeni nesil Mobil Hava Savunma Sistemi BURÇ; muharebe sahasında ve geri bölgede bulunan hareketli/sabit birlik ve tesislerin kısa menzilli hava savunmasında kullanılacak, farklı platform entegrasyonlarına uyumlu şekilde tasarlanan Hava Savunma Füze Sistemi SUNGUR, deniz unsurlarına tehdit oluşturan uçak, helikopter, İHA/SİHA, satha yakın veya yüksek irtifadan seyredebilen, ses altı/ses üstü sürate ve düşük radar kesit alanına sahip güdümlü mermileri etkisiz hale getirebilecek, elektronik taarruza karşı dayanıklı, her hava koşulunda çalışabilen satıhtan havaya Yakın Hava Savunma Füze Sistemi LEVENT; 35 mm Parçacıklı Mühimmat (ATOM) ile birlikte, üzerinde konuşlu bulunduğu gemiyi hedef alan anti-gemi füzelerini imha edebilen Nokta Savunma Sistemi GÖKDENİZ…

UYDULARIMIZ İSRAİL’İ RAHATSIZ ETTİ

İsrail’in özellikle İran ve Lübnan’a yönelik saldırılarında fazla gündeme gelmeyen bir olgu da istihbarat amaçlı kullanılan gözlem uydularından faydalanılmasıdır. Bu doğrultuda İsrail’in ABD’ye olan bağımlılığı oldukça yüksektir. Haziran ayında iki, üçüncü nesil optik uydusundan biri olan Ofek 11’in, temmuz ayında da iki Sentetik Açıklıklı Radar (SAR) uydusundan biri olan Ofek 10’un yörüngeden çıkarılması İsrail’in uzay gözlem kabiliyetlerinde ciddi oranda bir gerileme yaşanmasına sebep olmuştur. İsrail’in hali hazırda sınırlı kapsamda faydalanabileceği üç uydusu (OfeK 16, Ofek 13 ve Eros C3-1) kalmıştır. Türkiye’nin uzaya fırlattığı uydulara yönelik İsrail’in rahatsızlığı ise sır değil. Hatta Göktürk uydularının fırlatılmasına engel olmak için çaba sarf edildiği bilinmektedir. O dönem Alman medyasında çıkan şu manşet ayrıca dikkat çekicidir: “Erdoğan bizi HD izleyecek.” Nisan ayında uzaya fırlatılan İMECE uydusundan sonra çözünürlüğü iki kat daha fazla olacak olan İMECE 2 ve İMECE 3 uydularının, 4 yıl içinde faaliyete girmesiyle özellikle istihbari açıdan önemli katkı sunmaları beklenmektedir. Böylelikle İMECE Takım

Uydu Projesi, Türkiye’nin istihbarat ve gözlem gücünü daha da artıracaktır.

BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ SAVUNMA SİSTEMİ

Son yıllarda yaşanılan krizler, İsrail’in Filistin, Suriye, Lübnan, Yemen ve İran’da gerçekleştirdiği saldırılar her kademede savunma gücünün özellikle hava savunma sistemlerinin hayati derecede önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bağımsız ve güçlü bir savunma sistemi, düşman unsurlara yönelik caydırıcı özelliği de barındırmaktadır. Bugün özellikle silahlı/silahsız insansız hava araçları (Milli Muharip Uçak KAAN, Bayraktar TB2-TB3, Kızılelma, ANKA vd.), her türlü zırhlı kara araçları, güçlü ve etkili silahlarıyla, yerli ve milli üretilen deniz araçlarıyla güçlendirilmiş donanması, uzaya fırlatılan stratejik açıdan oldukça değerli gözlem uydularıyla Türkiye dosta güven, düşmana korku verecek küresel bir güç olarak konumlanmaktadır. Milli Teknoloji Hamlesi, küresel düzeyde rekabet gücünü artırmayı, bağımsız bir teknoloji altyapısı oluşturmayı ve yerli üretim kapasitesini güçlendirmeyi amaçlayan stratejik bir girişimdir. Bu hamle, Türkiye’nin sanayi, savunma, sağlık, enerji, tarım gibi birçok sektörde dışa bağımlılığını azaltmayı ve teknolojik yeniliklerde lider olmayı hedeflemektedir. Milli Teknoloji Hamlesi, Türkiye’nin kendi teknolojik altyapısını oluşturma ve küresel pazarlarda rekabet gücünü artırma yolculuğunda kritik bir dönüm noktasıdır. Bu hamle, sadece ekonomik kalkınma değil, aynı zamanda stratejik özerklik açısından da büyük bir öneme sahiptir. Gelişen teknolojik altyapı, yerli üretimin desteklenmesi ve nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesi ile Türkiye, geleceğin teknoloji dünyasında güçlü bir aktör olma yolunda ilerlemektedir.