Doğu Afrika’nın değişen yüzü: Etiyopya

Abiy Ahmed’in 2018’de seçilmesi ile başlayan süreçte Etiyopya büyük bir ilerleme kat etti. Bir dizi reformu uygulamaya koyan Başbakan ülkenin ilerlememesi için önüne koyulan taşları kaldırmayı başarabildi. Çevre temizliği, Etiyopya’nın ağaçlandırılması ve sosyal sorumluluk projelerinde en önde yer alan Abiy Ahmed, ülkenin en büyük düşmanı olarak bilinen Eritre ile de barışı sağlayarak, Mısır’ın Eritre’yi Etiyopya’ya karşı kullanmasının önüne geçti.

Haber Merkezi
Hayat

Fatma Yıldız - Cape Town Üniversitesi

“Bir suda iki balık kavga ediyorsa, bilin ki oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir”.

Bu Kızılderili atasözü aslında günümüz olaylarını çok güzel özetlemektedir. Nil sorununu ise farklı bir bakış açısı ile bu konu üzerinden değerlendirmek kanaatindeyim. Öncelikle, tarihi hadiseleri ve anlaşmaları kavramadan bugünü anlamanın ve anlamlandırmanın imkansızlığına değinmek isterim.

Stratejik önemi haiz Afrika Boynuzu’nda ne olduysa 2011 yılında Etiyopya’nın Nil nehri üzerine baraj yapma fikri ile oldu ve o günden beridir bölgede sular durulmuyor.

Nil sorununu bu tarihten daha da geriye götürmek mümkün. İngilizlerin bölgeden çekilirken Nil nehrinin kullanımı üzerinde taksim yapması ve Mısır’ın lehine fakat bölge ülkeleri aleyhine devletleri anlaşmaya zorlaması ile başlayan süreçtir. İngilizler öyle bir anlaşma yaptırmıştır ki yüzyıllık bir sorunun ortaya çıkmasının fitilini de ateşlemiştir. Halbuki dikkatli incelendiğinde İngilizler, sömürgesi olduğu ülkelere bağımsızlık verirken kendisine bir şekilde yine bağımlı yapmayı bilmiştir tabii iç karışıklık ve çözülemeyen sorunlar üreterek. Örneğin, Pakistan-Hindistan arası gerginlik, Irak meselesi, Nijerya iç savaşı, Kıbrıs sorunu, Filistin topraklarının işgali sorunu, Arabistan yarımadasındaki hadiseler ve nihayetinde Hong Kong-Çin arasındaki son dönemde patlak veren karışıklık, Güney Afrika’daki yer altı kaynaklarının paylaşımı ve Apartheid dönemindeki zulümler. Bütün bu hadiselerin altında dolaylı ya da doğrudan İngiliz siyasetinin etkin olduğu görülür. Fakat İngilizler asla bu olayların ortaya çıkmasında etkilerinin olduğunu dile getirmez.

NİL SORUNU

İki kez İngiliz Başbakanlığı yapmış olan Benjamin Disraeli, Hindistan ve İngiltere arasındaki ticarette yol ve zaman tasarrufu sağlayacak kanalın güvenliğini sağlamak amacıyla, Mısır yöneticisi İsmail Paşa’nın Süveyş Kanalı’ndaki %44 lük hissesini borçları karşılığı 1875’de satın alarak çok stratejik bir hamle başlattı. 1882’de de İngiltere Mısır’ı işgal etti. Akabinde 1898 yılında Sudan, İngilizlerin kontrolüne geçti. Bu süreçte Nil nehri boyunca suyu yönlendirmek amacıyla alternatif drenaj yolları açtı. İngiltere, Mısır’ın işgalini ve kontrolünü sağladığı süreçte Nil’in kullanımı üzerine İtalya ile (15 Nisan 1891) ve Etiyopya ile (15 Mayıs 1902-Etiyopya Menelik dönemi) bazı protokoller imzaladı. Bu anlaşma Mavi Nil, Tana Gölü ve Sobat üzerinde suyun akışını engelleyecek bir oluşuma izin verilmeyeceğine dairdi. Amaç, ayrıca Sudan ve Etiyopya arasındaki sınırı çizmekti. Aslında bu anlaşma ile Kral Menelik, İngiliz ve Sudan hükümetlerine söz verdi. Bu metnin İngilizce versiyonu böyleyken, Amharca versiyonunda bir açıklama olmadığı iddiaları mevcuttur. Asıl mesele de böylelikle başlamış oldu. Etiyopya’nın İtalyan işgalinden yararlanan İngilizler, o sıralarda İtalya ve Fransa ile de 13 Aralık 1906’da bir anlaşma yaptı ve anlaşma ile İngiliz hükümetinin ve Mısır’ın Nil nehri üzerindeki çıkarları, İtalyan çıkarlarına zarar gelmeyecek ölçüde düzenlendi. 1925 yılında da, İngiltere ve İtalya arasındaki anlaşma gereği, İtalya; Mısır ve Sudan’ın su kullanım hakkını tanıdı ve Mavi Nil ve Beyaz Nil üzerinde akışı engelleyecek bir çalışma yapılmayacağını onayladı. İngiltere ve İtalya, Milletler Cemiyeti’nde yaptıkları işbirliği ile Tana Gölü üzerinde Etiyopya’nın hakimiyetini reddettiler. Anlaşmalar birbirini izledi. 7 Mayıs 1929’da İngiliz yönetimindeki Mısır ve Sudan arasında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma gereği, Mısır’a Nil üzerinde yapılacak olan herhangi bir yapı projesini veto etme ve Nil’in kaynağını oluşturan ülkelerden gelen akışı da kontrol etme hakkı verildi. Bu anlaşma ile Nil’in kontrolü Mısır’ın eline geçmiş oldu. 1959 yılındaki Sudan ve Mısır arasındaki anlaşma ise, Sudan’a Nil’in akışını hızlandıracak ve buharlaşmayı ortadan kaldıracak Beyaz Nil üzerinde bir baraj projesine izin verdi hatta bunun masrafları da iki ülke tarafından karşılanacaktı. Nil Nehri böylelikle iki ülke arasında paylaşıldı. Mısır Aswan Barajını inşa etme hakkı kazanırken, Sudan da Mavi Nil üzerine Rosari Barajı’nı inşa etme hakkını elde etti. İki ülke anlaşmaları yanında, 1999’da “Nile Basin Initiative” denilen Nil nehri üzerindeki bütün ülkeleri (Mısır, Sudan, Etiyopya, Uganda, Kenya, Tanzanya, Burundi, Ruanda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve gözlemci olarak Eritre) bir araya getiren topluluk kuruldu. 1992’de Helsinki anlaşması, 1995’de Johannesburg’da imzalanan protokol Nil’in kullanımı üzerine yapılan anlaşmalardır.

Görüldüğü üzere, 1902’de Etiyopya ve İngiltere arasında yapılan anlaşmadan sonra, İngiltere; İtalya ve daha sonra da Mısır ve Sudan arasında anlaşmalara imza atmıştır.

Bilindiği üzere Mısır tarım ekonomisi Nil nehrinden gelen suya bağımlıdır. Etiyopya halkı ise, elektriksiz ve yeterli tarım alanları olmasına rağmen sulama sıkıntısından dolayı ekonomisini canlandıramamaktadır. Şimdi ise Mavi Nil üzerine yapılan Büyük Rönesans Barajı ile, Etiyopya, Nil üzerindeki buharlaşma ve israfı önleyerek kendi ekonomisini canlandırmayı hedeflemektedir.

Son zamanlarda yaşanan Mısır, Sudan ve Etiyopya arasındaki kriz ise ABD’nin araya girmesi ile çözülecek gibi bir algı ortaya çıkarmış olsa da kriz gittikçe derinleşmektedir. 2011’den beri Mısır’ın baraj yapımına ses çıkarmadığı tartışma konusudur. Bu ise, BAE’nin ve Arabistan’ın Mısır’ı bu konuda oyaladığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Etiyopya ise barajı yapma aşamasında pek çok zorlukla karşılaştı hatta barajın mimarı suiskasta uğrayarak öldürüldü. BAE’nin yadsınamaz rolü ise, Kızıldeniz’de aktif rol oynayan Katar ve Türkiye’ye karşı Etiyopya’yı yanlarına çekme gayretinde olduğu gerçeğidir. İşte bu süreçte Mısır, BAE tarafından oyalanmış ve Etiyopya barajın yüzde 80’ini tamamlamıştır. Asıl sorulması gereken soru ise, tarım ekonomisine sahip Nil nehrine bağımlı olan Mısır’ın nasıl oldu da bu BAE’nin oyalama taktiğine maruz kaldığı ve inandığıdır?

Son dönemde ise, barajın dolumu ile ilgili tartışmalar söz konusu, Etiyopya Su Bakanı’nın yaptığı açıklama, barajın doldurulduğu yönündeyken, tepki çekmesi neticesinde, bu görüşünü geri alarak yanlış anlaşılma olduğunu- aşırı yağıştan dolayı barajın dolu gibi göründüğünü- dile getirdi.

Afrika Birliği Dönem Başkanı Güney Afrika lideri Ramaphosa, sorunun büyük devletlerce değil Afrika Birliği çatısı altında çözülmesi gerektiğine dair görüş bildirerek konuya bizzat müdahil oldu. Güney Afrika lideri, Mısır, Sudan ve Etiyopya liderlerini bir araya getirerek ve konu üzerinde tekli oldu bittiye değil, üç ülkenin mutabık kaldığı bir anlaşmaya varılması gerektiğini vurguladı. Ramaphosa, Afrika Birliği içerisinde ülke temsilcilerini toplayarak problemin çözümü için birkaç gün içerisinde mini bir zirve gerçekleştirmeyi planlamaktadır.

İç Savaş Tehlikesi- Oromiya Bölgesi

Etiyopya, Mavil Nil üzerine baraj inşa ederek bölge ülkeleri özellikle Sudan ve Mısır ile dış siyasette problemlerle yüzleşirken, Oromiya bölgesinden gelen haberlerle de iç siyasette zorlu bir dönemden geçiyor. Oromiya Etiyopya’nın en büyük etnik grubudur. Federal yapıya sahip Etiyopya devleti, ekonomik nedenlerden dolayı Oromiya bölgesine yatırımlar yapamamasından dolayı halk kendi taleplerini devletlerine iletmeye başladı. Özellikle ABD’de ortaya çıkan Floyd’un ölümüyle sonuçlanan ve tepki olarak ırkçı karşıtı eylemlerin patlak vermesi ve sömürgeci liderlerin heykellerinin pek çok Batı ve Afrika ülkesinde devrilmesi, Etiyopya’daki Oromiya halkını da kışkırttı. Bu bağlamda Oromiyalı sanatçı Hachalu Hundessa Addis Ababa’nın hatta Afrika’nın en büyük açık pazarı, önemli bir ticaret merkezi olan Piasa’daki Amhara etnik grubuna mensup Kral Menelik’in heykelinin yıkılmasına dair fikir beyan etmesi ve Oromiya halkının başkent Addis Ababa’nın Oromiya bölgesine dahil edilmesine dair talepleri neticesinde ülkede başlayan gerginlik Etiyopya’da iç savaş çıkacağına dair söylentileri arttırdı. Bu gösteriler sırasında Addis Ababa’da polis göstericilere müdahale etti ve isyan hareketi pek çok sivilin hayatını kaybetmesi ile sonuçlandı.

Halbuki şu andaki Etiyopya Başbakanı ve eski istihbaratçı Abiy Ahmed Oromiyalıdır. Başbakan Abiy Ahmed’in “iç savaş olasığını ortadan kaldırdık” açıklaması da ülkenin ne denli bir zorlu süreçten geçtiğini göstermektedir. Bu süreçte Mısır’ın siber saldırıları ve baraja sabatoj düşüncesi the Economist dergisinin makalesinde de yer aldı.

Seçim Tartışmaları

Normal koşullarda Etiyopya 2020’de seçimlere gidecekti. Lakin olağan üstü şartlar seçimin ertelenmesi tartışmalarını gündeme getirdi. Etiyopya, yukarıda bahsettiğimiz Oromiya bölgesindeki kalkışmalarla uğraşırken, diğer taraftan, Abiy Ahmed’e düzenlenen suikast girişimi; Oromiyalıların destek verdiği ve öne plana çıkardığı önder şahsiyetlerden Jawer’in Abiy Ahmed’le çekişmesi; darbe girişimi (ülke tarihinde kilit rol oynayan ve ikinci en büyük Amhara etniği mensubu olan eyalet başkanının- Abiy Ahmed’e yakın bir isim- ve yönetimde söz sahibi olan Tigrey kökenli Genel Kurmay Başkanı’nın-ordunun siyasetten uzaklaşması gerektiğine dair fikirleri vardı- öldürülmeleri) ile mücadele etti. Bu darbeyi yapan komutanın Amhara etnik grubuna mensubiyetini ön plana çıkarması 2019’da Amhara ve Tigrey yönetimi arasında bir iç savaş mı çıkacak diye söylentileri gündeme getirdi. Bu sebeple 2020 de yapılması beklenen seçimler olağan dışı şartlar neticesinde ertelendi. Toplum içerisinde çok sevilen ve büyük beklentileri omuzlarında taşıyan Başbakan Abiy Ahmed’in imajını zedelemeye çalışan bazı çevreler, Etiyopya’yı karıştırmayı hedeflemektedir.

Etiyopya’nın Geleceği

Abiy Ahmed’in 2018’de seçilmesi ile başlayan süreçte Etiyopya büyük bir ilerleme kat etti. Bir dizi reformu uygulamaya koyan Başbakan ülkenin ilerlememesi için önüne koyulan taşları kaldırmayı başarabildi. Çevre temizliği, Etiyopya’nın ağaçlandırılması ve sosyal sorumluluk projelerinde en önde yer alan Abiy Ahmed, ülkenin en büyük düşmanı olarak bilinen Eritre ile de barışı sağlayarak, Mısır’ın Eritre’yi Etiyopya’ya karşı kullanmasının önüne geçti. Eritre ve Cibuti ile stratejik bir bağ kurdu. Aynı zamanda Güney Sudan ve Sudan arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde rol oynadı ve son dönemde Sudan’daki darbe girişimi ile taraflar arasındaki anlaşmazlığa da çözüm bulmak için arabuluculuk yaptı. Bunun yanında Eritre ve Somali ile ikili ve üçlü ilişkileri kuvvetlendirmek adına iyi bir politika izledi. Çin’e ve Türkiye’ye pek çok yatırım projesi vererek ülkesinin kalkınmasını sağladı. Hem içeride hem de dışarıda aktif rol oynayan Etiyopya Başbakanı, Etiyopya’yı Afrika Birliği’nin -merkezi olmasından dolayı- en güçlü ülkelerinden biri ve Doğu Afrika’nın en güçlü ülkesi yapmayı başarma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.

Bölgedeki Aktör: Türkiye’nin Rolü

Bölgede aktif rol oynayan ülkelerden biri olan Türkiye, attığı stratejik adımlarla gün geçtikçe adından daha çok söz ettiriyor. En bariz örneği; son dönemde yaşanılan Mısır ve Etiyopya arasındaki Nil’in paylaşılamamasından kaynaklanan problemin çözümü ve taraf elde etmek için Etiyopya’nın Türkiye eski Büyükelçisi, Etiyopya’nın eski Cumhurbaşkanı ve şu anda da Başbakan Abiy Ahmed’in temsilcisi olan sayın Mulatu Teshome Wirtu’nun Türkiye ziyareti’dir.

Türkiye bölgede her daim kazan kazan ilişkisine dayalı bir politika yürütmektedir. Ülkelerin çıkarları doğrultusunda kendi kararlarını verebilmelerini istemektedir. Bu yüzden hem devlet kurumları ile hem de sivil toplum kuruluşları ile yürüttüğü projeler sayesinde bölge halkları nazarında sevilen bir ülke durumundadır. Türkiye her daim mazlumun yanındadır ve haktan adaletten asla taviz vermemektedir. Bu yüzden bölgenin tarihini iyi okuyarak, geleceğinin nasıl şekilleneceğini iyi analiz ederek, stratejik adımlarla bölgedeki varlığımızı perçinlemeliyiz. Bu ziyaret gerek genel olarak Afrika ülkeleri ve Türkiye arasında gerekse özelde Türkiye ve Etiyopya arasında yüzyıllara dayanan ikili ilişkilerimizi güçlendirecek ve daha da ileriye gitmesini kolaylaştıracaktır. Yeter ki Türkiye istesin…