Prof. Dr. Ainur Nogayeva / Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Öğretim Üyesi
Dünya düzeninin yeniden şekillendiği bu günlerde, birkaç gün önce kardeş Azerbaycan’ın lideri İlham Aliyev, örgüte üyelik başvurusunda bulununca BRICS yeniden gündeme geldi. Yaklaşık iki ay önce Türkiye’den de olası BRICS üyeliği açıklaması geldiğinde, Batı tarafından farklı değerlendirmeler yapılsa da üyeliğe aday ülkeler tarafından BRICS, Batı karşıtı bir yapılanma olarak algılanmıyor.
BRICS’İ CAZİP KILAN NEDİR?
2006 yılında Rusya’da kurucu ülkelerin baş harflerinden oluşan BRICS, hızla gelişen dünya ekonomilerinden Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın (2010’da katıldı) yanı sıra Ocak 2024’ten itibaren daha da genişledi. Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de katılmasıyla genişleyen birliğe 34 ülke daha başvuru yaptı.
Yoğun ilgi karşısında kurucu üyelerin, yeni üyeler konusunda temkinli davrandığı biliniyor. Çin yeni üyelerin kabul edilmesini desteklerken, Hindistan ve Brezilya’nın grubun genişlemesinin grup içindeki etkilerini zayıflatacağı ve daha küçük üyelerin kabul edilmesinin BRICS ülkelerinin ayrıcalık ve prestijini azaltacağı endişeleri ve/veya Çin liderliğindeki bir bloka dönüşebileceği endişesiyle sıcak bakmadığı söylenebilir. Bu bağlamda Cezayir, Arjantin, Mısır ve İran gibi ülkeler BRICS üyeliğini öncelikle Çin yatırımlarına ve mali desteğine daha kolay erişmenin bir yolu olarak görüyor.
DEDOLARİZASYON MÜMKÜN MÜ?
Ekonomik çekicilik bakımından üyeler tarafından kurulan finans kuruluşu olan BRICS Bankası ön plana çıkıyor. Eski adıyla BRICS Kalkınma Bankası (NDB), 2015 yılında IMF ve Dünya Bankası’na küresel bir alternatif olarak kuruldu. Medyaya yansıyan haberlere göre, Çin merkezli NDB, 100 milyar dolarlık sermayeyle faaliyete başladı ve günümüze kadar toplam 32,4 milyar dolarlık 98 projeyi finanse etti ki bunlar tahmini olarak 280 milyon kişiye fayda sağladı. 2021 yılında Bangladeş, Mısır, BAE ve Uruguay’ın da dahil edilmesiyle banka üye sayısı dokuza ulaştı. İlerleyen süreçte Suudi Arabistan ve Cezayir gibi yeni üyelerin de katılması bekleniyor. Diğer önemli husus ise doların etkisinin azaltılması. Dedolarizasyon fikri Çin tarafından desteklenmesine rağmen bunun diğer kırılgan ekonomilere darbe indirebileceğinden, ancak dolar kullanımın azaltılmasından söz edilebileceği belirtiliyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasıyla Çin’in, Rusya ile ŞİÖ ve BRICS üzerinden müttefik olmasına rağmen Rusya’yı desteklemediğini ve herhangi bir askeri ittifaktan kaçındığını görüyoruz. Ekonominin Çin için öncelik oluşturduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, şimdiye kadar Batı’nın Rusya’ya karşı olan tavrını Çin'e uygulaması durumunda Pekin için bir felaket olacağı aşikar.
TÜRK DÜNYASI NASIL BAKIYOR?
Soğuk Savaş dönemindeki bloklaşmanın önlenmesi ve yapıcı diyaloğa odaklanma ihtiyacının ön plana çıkması, üçüncü yolun özünü oluşturmaktadır. Türk devletlerinin liderlerin açıklamalarına ve eylemlerine baktığımızda küresel gündem ve güvenliğin her alanı (askeri, gıda, ekonomik, çevresel vb.) ile ilgilendiklerini görüyoruz. Kimilerinden farklı olarak Türk devletlerinin BRICS’i Batı-karşıtı bir yapı olarak değil, yeni imkanlar olarak algıladıklarını söyleyebiliriz. Batı müttefiki olarak bilinen Hindistan da burada, dolayısıyla BRICS’in ekonomik bir cazibesi olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye, Orta Asya ülkeleri ve Azerbaycan ise Çin’in Kuşak ve Yol girişimini destekliyor. Bu bağlamda, ticaret ve ulaşım güzergahları bağlamında Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in belirdiği gibi “BRICS, kaçınılmaz Batı’nın periferisi olma kaderine bir alternatif gibi görünüyor.” Bu yüzden ülkeler buraya yöneliyor. Özbek liderinin dile getirdiği gıda güvenliği ise önemlidir. Zira dünya gıda arzının yüzde 50’sini oluşturan BRICS ülkeleri, gıda krizinin önlenmesinde önemli rol oynayabilir. Halihazırda BRICS ülkeleri, dünya buğday üretiminin yaklaşık yüzde 40’ını (260 milyon tonun üzerinde), kümes hayvanı etinin yüzde 30’undan fazlasını (30 milyon tonun üzerinde), sığır etinin yüzde 30’unu (yaklaşık 20 milyon ton) karşılamaktadır. Dolayısıyla güvenilir bir tedarik sistemi oluşturmak ve gıdaya erişimi sağlamak amacıyla iş birliğinin önemi artıyor.
AZERBAYCAN’IN BAŞVURUSU
Güney Kafkasya’yı kendi sahiplerine bırakmak istemeyen Fransa’nın “müttefik çalma” girişimlerine ABD’nin de katıldığını görüyoruz. Fransa’nın Ermenistan’a silah ve askeri eğitimciler gönderdiği bilinirken, 2-3 Ağustos’ta Azerbaycan medyası Rus birliklerin terk ettiği Erivan havalimanına 50 ABD’li asker ve askeri teçhizat taşıyan uçakların indiğini yazmış ve ABD tarafından bu haber yalanlanmamıştı. Bu silah ve tehçizatın kullanımı ise gecikmemiş ve Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki provokasyonlarda denendiği ortaya çıkmıştır. Bu provokasyonların Rusya Devlet Başkanı Putin’in Azerbaycan ziyareti sırasında gerçekleşmesi, daha sonra Batı medyasında Azerbaycan’ın BRICS başvurusunun bu ziyarete bağlaması, bir nevi suç bastırma olarak görülebilir. Zira, yukarıda bahsettiğimiz gibi, BRICS bir örgütten ziyade, cazip bir ekonomi yapı/forum niteliğindedir. Ayrıca Rusya’daki BRİCS+ toplantısında BM reformu çağrıları yapıldığını hatırlarsak bu yapı çok kutupluluğun simgesi haline geliyor.
Gün geçtikçe cazibesini aratan BRICS, coğrafi uzaklığına, toprak iddialarına (Çin-Hindistan), farklı siyasi ve ideolojik sistemlere ve kültürel farklılıklara rağmen, uluslararası arenada sadece önemli bir oyuncu olmayı sürdürmekle kalmıyor, bir kurum olarak nitelendiremese de, gelişmekte olan ülkelerin “G7” forumu olma özelliğini de koruyor.