Fransız İmparatoru Napolyon, İngiltere’den intikamını almak ve onu Hind alt kıtasından atmak için Mısır’dan seferine başlarken, Ruslar da aynı anda kuzeyden İngiltere’yi Türkistan, Afganistan ve Hindistan’dan atmak için İran’ı işgale başlayarak, o güne kadar tarihin bilinen en büyük gizli ittifak ve savaşına başlamışlardı.
19. yy’da Rusya ve İngiltere arasında Hindistan’ın kontrolü için, yaşanan çatışma olarak bilinen “Büyük Oyun”un (Great Game), mekânı Afganistan ise de başlangıç noktası Suriye’dir. Lakin Napolyon’un Mısır-Suriye savaşı, Cezzar Ahmet Paşa’nın Akka zaferiyle hezimete uğramış ve Osmanlı sonrası İslam Dünyası paylaşım anlaşması olan Sykes-Picot (1917) gizli anlaşmasında Fransa, Suriye’yi Musul petrollerine tercih etmiş ve 1946 yılına kadar da burada kalmıştı.
Suriye’de 2011 yılı Mart ayında Dera’da başlayan hürriyet isteğinin katliama ve iç savaşa dönüştürülmesi, Türkiye’de FETÖcü darbe girişimi, Mısır’da Mursi iktidarının askeri darbeyle yıkılması, Yemen, Libya, Afganistan ve Irak’ın tarumar edilmesi, Suudi körfez küre grubunun (Mısır, Katar, Bahreyn, BAE ve SA) teslim alınmasıyla beraber düşünüldüğünde, Yeni Roma’nın (ABD, Rusya ve AB) gelecek yüzyılların inşasına Suriye’den başladığı rahatlıkla okunabilmektedir.
Bu sürecin İslam Dünyasında işgal süreci, içerden terör örgütlerinin kurulması, ayağa kalkmaya çalışan bölgesel aktörlerin iç darbelerle çökertilmesi ve büyük güçlerce (ABD-Rusya) danışıklı dövüş şeklinde kuşatılması şeklinde üç türlü cereyan ettiği görülmektedir:
ABD’NİN DÜNYA HÂKİMİYETİ YOLU
Patric Seale, Mezopotamya’yı kontrol altına alamayan bir ülke Ortadoğu’yu kontrol altına alamayacağını belirtirken; 19.yy’da İngiliz kraliyet donanmasında görevli Amiral Sir Halford Mckinder ise Asya, Afrika ve Avrupa kıtasını Dünya Adası olarak görmekte, bu coğrafyanın kalbgahını (Heartland) Mezopotamya’dan başlayarak Çin Seddini aşan ve Japonya’ya kadar uzanan bölge olarak tanımlamış Suriye’yi, bu stratejik yolda Dünya hâkimiyetine giden yolun başlangıç noktası olarak görmektedir.
1917 yılında İngiltere’nin desteğiyle kurulan İsrail, Mezopotamya’nın verimli hilalinin ana gövdesini oluşturan Irak ve Suriye’nin üçe bölünmesini, 1986 yılında dış politikasının öncelikli hedefi yapmış ve bu hedefine çeyrek asırda ulaşmıştır.
II. Abdülhamid’i devirip Balkan faciasına sebep olan Küçük Napolyonlar (Enver, Talat ve Cemal Üçlü Çetesi) nasıl İstanbul’a bir kahraman gibi döndülerse, Suriye’nin en stratejik yeri olan Golan Tepelerini tek kurşun atmadan İsrail’e altın tepside vermenin karşılığında, Şam’da ABD tarafından devlet başkanı olarak ödüllendirilen Savunma ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hafız Esad, bugüne kadar Amerika Suriye sömürge Valisi olarak atanmıştır.
5 Nisan 1946 yılında Suriye’den ayrılan Fransız Valilerinden bin kat daha kötü olan Nuseyri Esed, 1967 yılında 44 yaşında başladığı 33 yıllık ABD Valiliği görevi süresince şu eserleri bırakmıştır:
CIA’nın Ortadoğu’daki ilk askeri darbesi olan 30 Mart 1949 yılındaki Suriye’deki General Hüsnü Zaim darbesi sonrası 10 tanesi başarılı olmuş en az 20 askeri darbe daha yapılmış ve Esed bunun son halkasıdır.
Esed, Filistin’deki Suriye askerlerini geri çekmiş, Mısır’dan önce İsrail’le barış imzalamış, Aramco’nun Suriye’ye girişi ve Tapline petrol boru hatlarını yapmıştır. Bu nedenle Henry Kissinger, Esed’e 1974 yılında 100 milyon dolarlık yardım isteyince Komisyon işi 90’a bağlamıştır. ABD’nin bir diğer jandarması olan İran Şah’ı ise daha cömert davranmış 150 milyon dolar vermiştir. Ancak aynı ABD yıkımına sebep olduğu Irak’a tek kuruş vermemiştir.
İslam âleminin en büyük âlimlerinin yetiştiği Suriye’de, Allah demek bile yasaklanmış, camiler içindekilerle beraber yok edilmiş, Suriye’nin en büyük siyasi gücü olan Müslüman Kardeşler teşkilatına üye olmak idamlık suç sayılmış ve on binlerce kişi idam edilmiştir.
Kürtleri öncelikle ikiye bölüp (maktumim ve asil) sonra bunların bir kısmına kimlik vermek karşılığında onları Halep, Hama ve Humus’ta ihvana karşı kiralık katiller olarak kullanmıştır.
Başta PKK olmak üzere Hizbullah ve onlarca terör örgütüne yardım ve yataklık yapmıştır. Lübnan’ı ABD adına kontrol etmiş ve binlerce Müslümanı katletmiştir.
200 tanklık Suriye zırhlı tank birliğini Ürdün çöllerine gömmüştür.
8 yıllık İran-Iran savaşında, Arap Suriye Acem- Şii İran’ı desteklemiştir.
Golan (Çerkezlerin başkenti Kuneytra) İsrail’e verilmiş ve Mısır-Suriye ittifakına son vermiştir.
Suriye ordusunun İsrail karşısında tamamen imhasına kasıtlı ortam sağlanmıştır. İstihbarat ve Ordu sadece içerde baskı aracı olarak kullanılmıştır.
ABD bu zaman zarfında Şam’da son derece etkili merkezler kurmuş ve CIA, Suriye’yi fiilen yönetmiştir.
48 YILDIR İŞGAL ALTINDA
Kasım 1970 yılında Hafız Esad iktidarı tamamen kontrol altına aldığında, Suriye Komünist Partisi Lideri Halit Bektaş, bunu “Amerikan Askeri Darbesi” olarak tanımlamış ve günümüze kadar geçen 48 yılda ABD ve İsrail, Suriye’yi tamamen işgal etmiştir.
Şu anda Suriye’de 70 devlet bulunmaktadır. Rusya, tarihinde ilk kez Akdeniz’e Suriye üzerinden çok sağlam adım atmış ve Suriye’nin Akdeniz kıyı kentleri olan Tartus-Lazkiye hattında süresiz iki çok büyük hava ve deniz üssü kurmuştur ki, buraya Esed bile izinle girmektedir.
ABD, Suriye’nin yüzde kırkı anlamına gelen petrol, su ve toprak bölgesi olan Fırat’ın doğusunu PKK/YPG mankurtları üzerinden kontrol etmektedir. Buraya şu ana kadar en az 5000 tır ve 2000 uçak silah sevk etmiştir. 2019 bütçesinde ise bölgeye 550 milyon dolar ayırmıştır. Ortalama bir PKK/YPG teröristine 300 dolar veren ABD için, bu 10000 dolara mal olan bir ABD askerine göre, kırkta birden biraz fazla ama bedava denilecek çok ucuz bir bedeldir.
Şu anda ABD’nin silahlarıyla bölgeyi kontrol altına alan PKK/YPG; nüfusun ve coğrafyanın yüzde doksanına sahip olmasına rağmen kuzeyde İdlib ve güneyde birkaç yerde kuşatılan yüzde yirmilik toprağa sıkıştırılan Sünni çoğunluk; Haçlı artığı, Fransız yetiştirmesi yüzde 8’lik Nuseyrilere, Doğu Guta hariç Şam ve Lazkiye sahil bölgesi paylaştırılmıştır. Cepte sürekli hazır kıta bekletilen Batı’nın katilleri DEAŞ çetelerine Irak sınırındaki çöl bölgelerinde iki kışla olarak verilmiş ve Suriye böylece “ BOŞ MERKEZ” olarak Çin vazosu gibi dağıtılmıştır.
BÜYÜK ORTADOĞU BİRLİĞİ
Suriye, küresel hâkimiyetin başlangıç noktası olduğu için, her yıl yüzde on civarında büyüyüp petrole daha bağımlı hale gelen Çin de, oyuna dâhil olmuştur. Irak’ı yakıp yıkan ABD, Irak’ın tamirine tek kuruş vermezken, teröristlere milyarlarca dolar harcamaktadır.
Batı’nın İslam Dünyası’na uyguladığı ve terör örgütleri üzerinden sürdürdüğü temel kontrol noktası kardeş kavgasına dayanmaktadır. İngiltere’nin çekildiği yerlerden veya Rusya ve ABD’nin girmeye çalıştığı yerlerden feryatlar Kürtçe, Arapça ve Türkçe yükselirken gülüşmeler İngilizce, Fransızca, Rusça ve İbranice yükselmektedir.
Tüm bu olayları önlemenin yolu bölge halkının bir üst yapı olarak, öncelikle Avrupa Birliğini örnek alarak Ortadoğu Birliği kurmakta geçmektedir. Bu da ancak öncelikle Anadolu önderliğinde kurulacak Türk, Arap, Acem ve Kürt halkıyla mümkündür.