Beslediği “istikrarsızlık” Avrupa’yı vurdu!

Batılı aktörlerin Irak ve Suriye’deki terör örgütlerine uzun yıllardır sağladığı desteği sürdürmeleri ve her iki ülkenin toprak bütünlüğünü zayıflatmaya yönelik girişimleri desteklemeleri artık kendi ayaklarına kurşun sıkmaları anlamına gelecektir. Çünkü her iki ülkenin istikrarı Avrupa enerji güvenliği açısından son derece önemli hale gelmiştir.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dr. Necmettin Acar

Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Irak’ın 1990’lı yıllardan itibaren, Suriye’nin de 2010 yılından beri içine düştüğü istikrarsızlık Türkiye’nin güney sınırında önemli güvenlik sorunları üretiyor. Türkiye’nin de müttefiki olan Batılı aktörlerin bugüne kadar bölgedeki istikrarsızlığı bilinçli bir biçimde desteklemeye devam ettikleri ise bilinen bir gerçek.

Ancak son dönemde Irak ve Suriye’nin küresel enerji jeopolitiğinin öneminde yaşanan beklenmedik artış her iki ülkeyi de Avrupa enerji güvenliğinin kilit aktörü haline getirdi. Türkiye’nin algıladığı güvenlik tehdidi ile Avrupa’nın enerji güvenliğine dair derinleşen endişelerin örtüştüğü bir süreçle karşı karşıyayız.

ENERJİ PİYASALARINDA KÖKLÜ DEĞİŞİMLER

Petrol ihracatında ABD ve Suudi Arabistan’dan sonra üçüncü sırada yer alan, dünyanın en büyük doğalgaz rezervine sahip olan ve Avrupa doğalgaz tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını sağlayan Rusya’ya, Ukrayna savaşı sebebiyle uygulanan yaptırımlar küresel enerji piyasalarında köklü dönüşümlere yol açtı. Bu yaptırımlar, bir taraftan enerji fiyatlarında sert artışlara yol açarken diğer taraftan Avrupa ülkelerinin yakın gelecekte ciddi bir enerji kıtlığı ile karşı karşıya kalabileceğine işaret etmektedir.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/04/24/05/35/resized_a47ab-a0d6219bdusuncegunlugu24nisan2022.jpg

Küresel enerji piyasalarında ortaya çıkan bu değişimleri etkileyen başka bir gelişme de Suudi Arabistan ve BAE’nin geleneksel petrol politikalarının yaşadığı köklü değişimdir. Bu ülkelerin Çin’le yakın işbirliği karışlığında, petrolü dolar yerine yuan ile satma planları ve ABD’nin “petrol arzını artırın” çağrılarına kulak tıkaması Batı ile uyumlu enerji politikasının terk edildiğini simgelemesi açsından önemlidir.

Tüm bunlara ilaveten doğalgaz rezervi sıralamasında ikinci, petrol rezervinde ise üçüncü sırada yer alan İran’ın, yaptırımlar sebebiyle enerji piyasalarındaki izole durumunu da hatırlatmak gerekiyor. Önemli enerji üreticisi ülkelerin küresel enerji piyasalarından dışlanmaları veya Batı ile uyumlu olmayan enerji politikalarına yönelmeleri küresel enerji piyasasındaki tıkanıklıkların kalıcı olacağı endişesini kuvvetlendirmektedir.

AVRUPA’NIN ENERJİ TÜKETİMİ TEHLİKEDE

Bugün enerji piyasalarında iki sorunla karşı karşıyayız; Avrupa’nın doğalgaz tedarikinde yaşanan riskler ve küresel petrol piyasasındaki istikrarsızlıklar. İlk olarak; Avrupa ülkelerinin doğalgaz tüketiminin yaklaşık 200 milyar metreküplük kısmının Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sebebiyle tehlike altında olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa’nın bu miktarda doğalgazı Rusya dışında başka rezervlerden temin etme arayışları gözleri alternatif enerji rezervleri ve iletim noktaları üzerine çevirdi. İkinci olarak; Rusya, İran, BAE ve Suudi Arabistan’ın politikaları petrol piyasasında uzun sürecek tıkanıklara yol açmaktadır. Bu tıkanıklıklar ancak Irak gibi yeni aktörlerin petrol piyasasına güçlü bir biçimde dâhil olmasıyla aşılabilir.

İKİ YENİ AKTÖR

Enerji piyasalarında köklü dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde Irak ve Suriye’nin küresel enerji piyasaları açısından jeopolitik önemi önemli ölçüde artmıştır. Bu durum her iki ülkenin hem jeopolitik konumlarıyla hem de Irak’ın zengin petrol ve doğalgaz rezervleriyle alakalıdır. Her iki ülke de, petrol ve doğalgaz piyasalarında sayılan istikrarsızlıkların seyrinde önemli rol oynayabilecektir.

Bugün küresel doğalgaz rezerv sıralamasında ilk üçte yer alan ülkeler Rusya ( yüzde 25), İran ( yüzde 17) ve Katar’dır (yüzde 11). 2000’li yılların başlarından beri Rusya’nın enerji tedarikini politik hedefleri için bir silah olarak kullanma eğilimleri sergilemeye başlaması Avrupa’da İran ve Katar doğalgazına yönelik bir ilgi ortaya çıkarmıştı. Katar’dan başlayıp Irak, Suriye ve Türkiye’den geçerek Avrupa’ya ulaşacak doğalgaz boru hattı projesi Irak ve Suriye’nin yaşadığı istikrarsızlıklar sebebiyle bu güne kadar mümkün olmadı.

Petrol piyasalarında da Irak, yaşadığı istikrarsızlık sebebiyle uzun yıllardır küresel petrol piyasalarından dışlanmış durumda. Bugün yüzde 8’lik oranla küresel rezerv sıralamasında beşinci olan ülke ancak küresel üretimin yüzde 3’ünü gerçekleştirebiliyor. Irak’ın petrol piyasalarına güçlü bir biçimde dönmesi son dönemde ortaya çıkan istikrarsızlığın seyrini önemli ölçüde değiştirebilir.

BATI İLE TÜRKİYE’NİN ÖRTÜŞEN ÇIKARLARI

Bugüne kadar Batılı aktörlerin bizzat desteklediği Irak ve Suriye’deki istikrarsızlık, sadece Türkiye için bir güvenlik sorunu olarak algılanmıştı. Bu ülkelerin enerji jeopolitiğinde artan önemi dolayısıyla, her iki ülkedeki istikrarsızlığın artık sadece Türkiye için değil Batı için de tehdit teşkil etmesine yol açmıştır.

Bugün Ortadoğu ve Kafkasya bölgesinden Avrupa’ya enerji transferinde üç rota bulunmaktadır. İlk olarak; Karadeniz’in kuzeyindeki rota Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle güvenli bir enerji transfer rotası olma niteliğini kaybetmiştir. İkinci olarak; Doğu Akdeniz rotası da geçtiğimiz aylarda ABD’nin EastMed projesinden çekilmesiyle iptal olmuş durumda. Mevcut koşullarda Ortadoğu ve Kafkasya bölgesinin enerji kaynaklarının Batıya iletiminde yegâne güzergâh Türkiye kalmıştır.

EN GÜVENLİ GÜZERGAH

Doğalgaz iletimindeki kısıtlamaların bir benzeri petrol piyasaları için de söz konusudur. Rusya, İran, Suudi Arabistan ve BAE gibi aktörlerin Batı ile uyumlu olmayan petrol politikalarına yöneldikleri bir atmosferde Irak’ın petrol piyasalarına güçlü bir biçimde dönebilmesi hem iç istikrarına hem de Türkiye ile Irak arasındaki iyi ilişiklilere bağlıdır. Çünkü Basra Körfezi’nden petrol ihracatında zorlanan Irak için en güvenli güzergâh İskenderun limanıdır.

Irak ve Suriye’nin küresel enerji jeopolitiğinde artan önemi her iki ülkenin geleceği açısından önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Bu süreçte Batılı aktörlerin her iki ülkedeki terör örgütlerine uzun yıllardır sağladığı desteği sürdürmeleri ve her iki ülkenin toprak bütünlüğünü zayıflatmaya yönelik girişimleri desteklemeleri artık kendi ayaklarına kurşun sıkmaları anlamına gelecektir. Çünkü her iki ülkenin istikrarı Avrupa enerji güvenliği açısından son derece önemli hale gelmiştir. Türkiye’nin güney sınırlarında algıladığı güvenlik tehdidinin artık sadece Türkiye için bir tehdit kaynağı olmadığını, Avrupa enerji güvenliği için de bir tehdit kaynağına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu durumda, Batılı aktörlerin kendi çıkarları için Irak ve Suriye’de Türkiye’nin de güvenlik endişelerini dikkate alan bir politikaya yönelmeleri kaçınılmazdır.