İlerleyen teknolojiyle birlikte, insanoğlunun istediği doğru bilgiye kolayca erişebildiği varsayılan günümüzde bile, Türkiye'yi ziyarete gelen pek çok yabancıdan şu ifadeyi duymak mümkün: 'Biz böylesine güzel bir ülkeye geleceğimizi ummuyorduk. Daha önce Türkiye hakkında duyduklarımızın yanlış olduğunu burada gördük.' Sıradan vatandaşlar bir yana, siyasetçiler düzeyinde bile halen Türkiye'nin ya eksik ya da yanlış bilindiği görülüyor.
Türkiye hakkındaki çarpık bilgilendirme neticesinde ortaya çıkan yönlendirilmiş cehalet, batı toplumlarında sürekli farklı seviyelerde seyreden Türkiye aleyhtarlığının arkasında yatan en temel faktörlerin başında geliyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarından medya haberlerine, sinema ve edebiyattan düşünce kuruluşu raporlarına kadar uzanan pek çok farklı kaynak, bu bilgi çarpıtmasında önemli roller oynuyor. Ortalama bir batılının bu kasıtlı yanlış bilgilendirme bombardımanının etkilerinden kurtulabilmesi oldukça zor. Türkiye'ye sempati duyan batılılarda bile, Türkiye hakkında seyrettiği, okuduğu veya dinlediği pek çok olumsuz yayının izlerini görmek mümkün. Batı medyasına son dönemde hâkim olan AK Parti ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığını (ve hatta düşmanlığını) da bu çerçevede değerlendirmek mümkün.
ERDOĞAN KARŞITLIĞINDA BİRLEŞTİLER
Son yıllarda batı medyasında daha önce hiçbir dönemde benzeri görülmemiş bir Türkiye ilgisini gözlemliyoruz. Türkiye hakkında çıkan en ufak bir haberin ülkemizde sevinçle karşılandığı günlerden, Türkiye'nin iç/dış siyasetine dair haber ve analizlerin batı medyasının rutin gündemi haline geldiği bir döneme geldik. Özellikle başlangıçtaki büyük umutlara rağmen AB-Türkiye müzakere sürecinin sekteye uğraması, Türkiye'nin batılı müttefiklerinden bağımsız dış politika tercihlerinde bulunması ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin kopmasının ardından, batı medyasının neredeyse tek ses halinde Erdoğan karşıtlığında birleştiğini söyleyebiliriz. The Economist, The Guardian, Financial Times ve New York Times gibi yayın organlarındaki Türkiye ile ilgili algıyı yönlendirme çabalarının, Türkiye'de seçmenin kime oy vermesi gerektiğini söylemeye kadar götürüldüğüne şahit oluyoruz. CNN, BBC ve Newsweek gibi yabancı medya organlarının Türkiye temsilcilerinin iç siyasetle ilgili meselelerd e aktif rol aldığını ve Recep Tayyip Erdoğan ile kişisel polemiklere girdiğini gözlemliyoruz. Ana akım batı medyasının AK Parti'nin seçimlerde zafer kazanmasından memnun kalmayıp, göreceli olarak başarısızlıkla çıkması durumunda sevinç duyduğunu açıkça belli etmesine varacak şekilde Türkiye iç siyasetinde taraf olduğunu görüyoruz.
BAŞARILARI GÖLGELİYORLAR
Akademisyen Atilla Yayla'nın “bürokratik vesayet düzeni taraftarları” olarak adlandırdığı yurt içi aktörlerin, bu uluslararası medya organlarıyla kurdukları yakın işbirliği bağlarının bu noktada hayli göze battığını söyleyebiliriz. Bu çarpık algılamanın oluşmasında batılı ülkelerdeki muadilleriyle sıkı ilişkiler içerisinde olan bazı yerli akademisyen, siyasetçi ve medya mensuplarının da önemli katkıları oldu. Genelde hükümete muhalefet edeceğim derken halkı aşağılayan bu sözde aydınlar, sürekli Türkiye'nin elde ettiği başarıları gölgeleme ve Türkiye'nin geleceğiyle ilgili batı kamuoyunda korku yayma gayretine girdiler. Hatta bu uğurda yeri geldiğinde, Türkiye'nin son yıllarda kat ettiği mesafeyi takdir eden yabancılarla mücadele etmeyi bile göze aldılar.
ALTERNATİF SESLERİ BOĞUYORLAR
Aslında medya organlarının kendilerine yakın gördüğü siyasi aktörleri desteklemeleri ve sahip oldukları gücü kendilerine uzak gördükleri siyasetçilerin aleyhine kullanmaları, yeni ve şaşılacak bir durum değil. Asıl sorun, batı medyasında son dönemde tek taraflı bir görüşün hâkim olması ve alternatif seslerin tamamen bastırılması. Başka deyişle, bir tarafın kendinin objektif olduğunu iddia ederek diğer tarafı (özellikle Türkiye'de AK Parti'yi destekleyen medya organlarını) aşağılayıp tamamen sindirmeye çalışması; kendi sunduğu hikâyenin tek ve tartışılmaz gerçek olduğu iddiasından hareketle, takipçilerini manipülatif bilgi bombardımanına tâbi tutması.
Bu durum sanıldığının aksine, aslında sadece Türkiye veya AK Parti ve hatta Erdoğan için değil, batının kendisi için büyük bir problem teşkil ediyor. Yanlış ve kasıtlı olarak çarpıtılmış bilgiler ile donanan aktörlerden doğru politikaların çıkması pek mümkün olmuyor. Batının yerel ve küresel ölçekte son dönemde içinden bir türlü çıkamadığı siyasi ve ekonomik krizler, bu konuda önemli uyarılar veriyor. Türkiye, son genel seçimde de açıkça görüldüğü üzere, demokratik olgunluğu ve medyasındaki çok sesliliğiyle, aleyhindeki bütün önyargıları yere sererken, Batı medyasının eski Türkiye'yi hatırlatan manipülatif bir tek sesliliğe mahkûm olması, tehlikeli bir ortam meydana getiriyor. Batılıların bize dair konularda kullanmaya alışık oldukları şekilde ifade etmek gerekirse, bu durum 'batıdaki ifade hürriyeti ve çok seslilik konusunda derin bir kaygı duymamıza' yol açıyor.