Doç. Dr. Abdullah Baycar / Siirt Üniversitesi
İstanbul için gezginler “Gecesi ayrı güzel, gündüzü ayrı” der, iki vakitte çektikleri boğaz fotoğraflarını üst üste koyarak yaptıkları paylaşımlarda. Aslında gece ve gündüzün güzellik farklılığı sadece İstanbul’a mahsus değil. Farklı ışık kaynaklarının temas ettiği her varlık, yapı veya obje kendini türlü güzelliklerde sunar. Müze küratörleri gecenin ve farklı ışık tonlarının bu hikmetini fark etmiş olacaklar ki, 1997’de Fransa’da başlatılan “Müze Gecesi” (La Nuit des Musées) uygulaması 2005’te Avrupa Konseyi ve UNESCO’nun desteğiyle “Avrupa Müzeler Gecesi” adı altında uluslararası bir etkinliğe dönüştürülmüş oldu.
Atalarımız gece ve gündüz gezi farkını “Gündüz ayağa kalk; gece ruhunla dolaş.” sözüyle dile getirmiş. Nitekim açık hava müzesini yıldızlarla dolu gökyüzünün altında gezmek, gizemli tarihi dokuyu gecenin gizemiyle artırmak, heykel ve eserleri daha “canlı” görünür kılar. Pek çok ziyaretçi, eski medeniyetlere ait objelerin gecenin karanlığında ve sessizliğinde adete kişiyle konuşur vaziyette etki oluşturduğunu ifade etmektedirler.
AŞIRI TURİZME İLAÇ GİBİ GELDİ
Gece müzeleri, yukarıda sunulan romantik gerekçelerin ötesinde günümüz turizm yönetimi için stratejik bir uygulama olarak ön plana çıkmaktadır. Tabii, Avrupa’daki söz konusu uygulama daha emekleme aşamasında iken 2006-2007 yıllarında İstanbul’da sanat ağırlıklı birçok müzenin gece müzesi uygulama denemelerindeki başarısız örneklerini saymazsak. Uygulamanın başladığı o tarihlerde ülkemizdeki turist sayısı, müze sayısı, müze ziyaretçi sayısının bugün ile karşılaştırılmayacak kadar az ve ışık, gölge, ateş, su, ses ve müzik gibi müze donatılarının çok yetersiz olduğu görülecektir. O zaman için gece müzeleri; konser, sanat gösterimi ve rehberli turlar gibi nadir yapılan özel etkinliklerin bir konsepti iken günümüzde çok farklı anlamlar ihtiva ediyor.
Günümüzde gece müzeleri başta aşırı turizm (overtourism) olmak üzere birçok gerekçe ile zorunluluk haline gelmiştir. Nitekim devlet müzesi dahil birçok müze ve ören yeri özellikle turizm sezonunda ziyaret saatleri güncellenmelerinde bulunmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum, hem turistler için daha esnek seyahat programları oluşturmakta hem de yaz aylarının sıcak ve bunaltıcı havasında daha konforlu bir gezi imkânı sunmaktadır. Ayrıca, karanlık bir ortamın objelere ve eserlere olan odağı artırdığı gözlemlenmiştir.
Konser, sergi ve dans gösterileri gibi sanatsal faaliyetleri için de gece müzeleri ev sahipliği yaparak diğer turizm destinasyon unsurlarıyla çoklu doyuma ulaştırmaktadırlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2024 yılı itibarıyla söz konusu uygulamayı 14 ilde 28 müze ve ören yerinde başlatmış olsa da projenin başarısı, müze alt yapılarının güçlendirilmesi ve diğer etmenler göz önüne alındığında uygulamanın genişletilmesi kaçınılmaz olarak ön görülmektedir.
ADETA GÖRSEL ŞÖLEN
Efes gibi açık hava antik kentlerde gün batımının; sütunlara ışık, renk, gölge ve maskeleme ile eşlik etmesi ziyaretçilere sıra dışı bir ortam oluşturmaktadır. Sakıp Sabancı Müzesi gibi Boğaz'ın eşsiz gece manzarasına müzenin gece ortamı özgün bir ambiyans katmaktadır. Kurulduğu günden 2024 yılına kadar ilk kez gece ziyaretçilerine kapısını açan Topkapı Müzesi de yapının bahçesinde bulunan havuz sularına vuran yansımaları sayesinde harikulade görseller oluşturuyor.
İKİNCİ BİR MÜZE GEZER GİBİ
Gündüz gezdiğiniz bir müzenin gece versiyonu sanki ikinci bir müze gezisi hazzı yaşatıyor. Söz konusu kazanımlar elbette ekonomik katkılar da sağlamakta. Gece müzeciliği 2024 yılının ilk yarısında müze gezilerini yüzde 47 oranında artırarak milyonlarca ilave ziyaretçinin gelmesine sebep oldu. Gece müzelerin giriş ücretlerinin genellikle normalden fazla olması müzelerin ekonomik önemini artırmakta, sabah gezisini zorunlu tutan öğeleri sıkışıklıktan kurtararak günü birlik destinasyon sürelerini ve gelirlerini önemli oranda da yükseltmektedir. Bir anlamda gece müzeleri için bacasız sanayimizin fabrikalarının ikinci hatta üçüncü vardiyası denebilir…