Ercan Yıldırım - YAZAR
28 Şubat kararlarına bakıldığı zaman “kudretli Paşa”ların burunlarından kıl aldırmaz mağrurlukla şedit bir irtica vurgusu yaptıklarını görürüz. Sanki Türkiye bölünmenin ve yok olmanın eşiğine gelmemiş, sanki millet her gün şehit haberleri izlemiyor, sanki etnik ve mezhep çatışmaları zirve yapmamış, güya ideolojik ayrılıklar, türedi ilerici – gerici kavgası üzerinden tarzı hayat tartışmalarına laiklik ve demokrasi korkusu eklenip kutuplaşma kavgaya dönüşmemiş gibi 28 Şubatçı asker – sivil bürokrasi ve siyaset kendi özerk alanlarını tahkim etmenin verdiği güven duygusunu yayınladıkları bildirilerle deklare ettiler. Bu atak esnasında enteresandır, “gerici subaylar” askerden atılırken öğrendiğimize göre FETÖ etkinliğinden hiçbir şey kaybetmemişti!
GÜÇLENEN İSLAM VE İRTİCA
12 Eylül irtica paranoyası üzerinden yeni bir siyasal alan oluşturdu; Kemalizmi, Kemalizmin yeni versiyonlarını irtica korkusunu güncelleyerek oluşturdu. Amerikancılık 12 Eylül sonrasında iki farklı, görünüşte birbirine düşman kanaldan yürütüldü. Kemalist elitizm irtica, laiklik, demokrasi tartışmaları üzerinden muhaliflere, çevredeki taliblere siyasi merkeze girmek için eklektizmi önerip dönüştürürken, başta İslamcı – dindar – muhafazakar tarikat ve cemaat çevreleri, açılan neoliberal imkanları her bir zerresine kadar kullanmaktan çekinmedi.
İktidarıyla muhalefetiyle Amerikancılık, kitle iletişim araçlarının, kapıları hafifçe kıyılan iktisadi sahanın, dindarlığı tatmin edecek fetvalar hattının tesiriyle en güçlü dönemini yaşamaya başladı. 1950 sonrasında nurculuk hareketinin palazlanmasıyla 12 Eylül ve Özal dönemi akabinde tarikat ve cemaatlerin tümünün neoliberal imkanlara kavuşup şirket ve sivil toplum kuruluşu hüviyeti kazanmasına FETÖ'yü de eklemek gerek. FETÖ'nün ya da başka oluşumların Türkiye'ye, İslam'a, millete, kadim değerler silsilesine zarar verdiğini bilmeyen yoktu; peki niçin ses çıkarılmadı?
Aynı membadan beslenen yapıların hepsi FETÖ'ye de başka gruplara da muhalefet edebilecek meşruiyete sahip değildi, imkanları tesis eden güç “kayıkçı kavgası”nın ötesine geçilmesine müsaade etmedi. Sanılmasın ki 12 Eylül sonrası Amerikancılıktan Kemalistler, Kürtçüler, heterodoks yapılar, gayrimüslim teşkilatları uzak kaldı; tam tersine sosyalizmin milli ve yerli versiyonlarından Stalinciliğe, Maoculuğa kadar tüm kollarının neoliberal siyasal ilkelerden beslendiğini söylemek gerek. Aynen İslamcılar, milliyetçiler gibi sosyalistler de bir arada yaşama, ikinci Cumhuriyet, Soğuk Savaş dilinden uzaklaşma doktrini çerçevesinde sivil toplumculuk, çevrecilik, yeşil gündem, feminizm, lbgt-i hakları savunusunu siyasetlerinin merkezine yerleştirdi.
FETÖ'NÜN BÜYÜK GÜNAHI KEMALİSTLERDE
12 Eylül sonrasında küçük gruplar haricinde FETÖ başta gelmek üzere cesamet kazanan yapılara ses çıkaran olmadı, tam tersine dünya sisteminin desteklediğini görmenin verdiği konformizm ile zaman zaman yan yana da gelindi. Amerikancılığın bu “çok boyutlu” karakteri nedeniyle “ailenin yaramaz çocukları”na bazen sempatik, kimi zaman şefkatli, ara sıra tatlı sert yaklaşımlar geliştirilmedi değil. Amerikancılık arası mücadeleler Türkiye ve vatan menfaatleri çerçevesinde “asli bir kavga” aşamasına hiçbir zaman geçmedi.
FETÖ'nün büyümesinde, güçlenmesinde, Türkiye'yi teslim alma kavgasına girişmesinde birinci sorumluluk, 12 Eylül sonrasının bol irticalı retoriğini kullanan Kemalist elitlerindir. Ulusalcı taifenin Amerikancı ve FETÖ karşıtı tutumuna, Abdülhamit, İslam, Osmanlı ve tarih karşıtlığını eklemeleri FETÖ'nün meşruiyet kazanmasında etkili oldu.
Amerikancılık 12 Eylül sonrası öyle güçlü bir dalga olarak geldi, neoliberal siyaset postmodern çoğulculuk, hakikatin çoğulluğu gibi algılarla o derece meşruiyet dağıtır oldu ki Amerikan taraftarlığı, Amerikan karşıtlığı, milli ve yerli eğilimler, İslamcılık, Kürtçülük aynı sonuçlara götürdü.
Amerikancılık hem yandaşını hem karşıtını ürettikten sonra kaostan bir düzen kurmayı başardı.
Kemalistler irtica korkuları, laiklik kaygıları, demokrasi sanrıları üretirken FETÖ'ye yol verdi. Bir dindarın, imam hatiplinin, başörtülünün, asker annesi başörtülünün TSK'ya selam verirken iki kere düşündüğü dönemde, 80'lerin tam da ortasında, AK Parti iktidarında bile laiklik, Atatürkçülük merkezli muhtıra verenler tarafından TSK'ya girebilmeleri, 28 Şubat gibi radikal laik tarih aralığında hala kapılarının ardına kadar açılabilmesi FETÖ'nün tedbiri, takiyyesi, yahut toplantılarda içki yudumlamalarıyla açıklanamaz. Güçlü istihbarat yapısına sahip TSK'nın sızıntılardan haberdar olmaması imkansız. O zaman mesele dünya sisteminin İmparatorunun çok yönlü teşkilatlanmasına gelip dayanıyor.
AMERİKANCILIK, KARİYERİZM, FETÖ
AK Parti dönemindeki FETÖ ağırlığını dillerine dolayanlar kendi sorumluluklarını, günahlarını üzerlerinden atmaya çabalıyorlar.
Türk siyasi hayatında etkili ideolojilerin hepsinin üstündeki Kemalizm, Cumhuriyet eliti FETÖ'nün palazlanmasındaki etkisini savuşturmayı başardı.
Gelinen aşamada ne soy Kemalizmin, ne İslamcılık, milliyetçilik ve sosyalizmin, Kürtçülüğün siyasi hayatımızda hemen hiçbir tesirinin olmadığını alenen tecrübe ettik. Merkezi elinde tutan güçlerin amanvermez karakterinin seçilmiş kişilere tesir etmediği de süreçte kanıtlandı. Kemalizmin batılılaşmanın uç beyliğini yaptığını düşünmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz, öteki ideolojilerin dünya sisteminin dümeninde yapılacak seyahatlere itiraz etmeyeceğini artık kendimize kabul ettirmemiz gerekir.
15 Temmuz sonrasındaki milli birlik ve beraberlik görüntüsünün, millet menfaatlerindeki bütünleşmenin, asgari toplum uzlaşmasının devamı ve sıhhati Amerikancılık konusundaki kararlılığımıza, dikkatimize bağlı.
Amerikancılık en başta bir kariyerizm hareketidir.
FETÖ'ye 80'lerde ve 90'larda ses çıkarmayanlar, aynı anda inanmadıkları halde irtica bildirisi yayımlayıp, kışlalarda irticacı fişleri tutanlar kadar 2000 sonrasında da kariyeri için yolunu FETÖ'ye çevirenler Amerikancılığın en sarih örneğini verir. FETÖ'nün darbe yapacak aşamaya gelmesi Türkiye'de ideolojilerin, fikir hareketlerinin, Kemalizmin, sosyalizmin, milliyetçiliğin, İslamcılığın sadece kamuflaj; aslolanın Amerikancılık olduğunu gösterdi.
15 Temmuz ise tek meşruiyet kaynağımızın gaza, Anadolu, İslam ile yoğrulmuş tarihi birikimimiz olduğunu kesinleştirdi.