1907’yi mi yaşıyoruz?

Geçmişte Batı’nın güdümünde olan darbeci generaller Sultan Abdulhamid’e karşı nasıl bir siyaset güttüyseler, bugünkü “malum sömürücü kapitalist çevreler” de Başkan Erdoğan’dan onu istiyorlar. Yani Devleti, kendi “mutlu azınlık” güruhunun emrine vermek istiyorlar!

Arşiv

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

1900’lü yılların başlarıydı. Batı devletlerinin, özellikle de Fransa’nın güdümünde olan Jön Türkler/İttihad ve Terakki komitacıları, Osmanlı Devleti’ni “Avrupalı suflörler”inden devşirdikleri “Hasta Adam/l’Homme malade” yaftalarıyla tanımlayıp yıkmak ve Avrupa çıkarları doğrultusunda hareket eden “yeni bir Osmanlı Devleti” kurmak üzere, Sultan II. Abdulhamid’e karşı savaş açmış, birtakım siyasi entrikalarla harekete geçmişlerdi. Çünkü 19. yüzyılda başlattıkları “Osmanlı Devletini yıkma” emelleri tutmamış; onların şeytanî mekrlerini anlayan Sultan II. Abdulhamid, devletin başına yıkmak istedikleri “Emperyalist Avrupa Kayası”nı durdurmaya çalışıyordu.

Sultan Abdulhamid, bu “Avrupa-Jön Türk/İttihad ve Terakki” örgütünü/belasını durdurmanın ve devleti emperyalist Avrupa devletlerine karşı korumanın tek yolunun “Dünya Müslümanlarının Birleşmesi” ile mümkün olabileceğini anlamış ve “İttihad-ı İslâm”, Batılıların tabiriyle “Panislamisme” karşı siyasetini başlatmış; bunda büyük ölçüde de başarılı olmuştu.

Sultan Abdulhamid öylesine bir teşkilat kurmuştu ki, günümüzdeki insanların birçoğunun adını ve nerede olduğunu bile bilmedikleri coğrafyalara temsilcilerini yollamış; o coğrafyalardaki insanları/Müslümanları, Batı emperyalizmine karşı uyarmıştı.

Sultan Abdulhamid’in bu siyasetini, Fransız Tarihçi Victor Bérard, Le Sultan, L’islam Et Les Puissances adlı eserinde şöyle tanımlıyor: “…Onun bütün kabilelerde, hatta en âsî olan bedeviler arasında bile temsilcileri vardı”.

Coğrafi olarak Türkiye’ye çok uzak olan Çin’deki Müslümanlar, Sultan Abdulhamid adına Pekin İslâm Üniversitesi’ni açmışlardır ki, bu müthiş gerçeği bulup tarih sempozyumlarında anlattığımız 1970’li yıllarda, şimdilerde inanmadıkları halde, “konjonktür gereği”, yeni yeni “Sultan Abdulhamid” deme cesaretini gösterenler, bize karşı çıkmış, “Kızıl Sultan” nakaratlarını tekrarlamışlardı.

“MADE IN AVRUPA” HAREKETİ

İşte Sultan Abdulhamid’in, bu dâhiyane siyasetiyle “made in Avrupa” olan Jön Türk/İttihad ve Terakki komitacılarının fitnesiyle uğraşması, o zamanın menfaat gruplarını harekete geçirdi ve bütün bu menfi gruplar, ona karşı birleşerek “Kızıl Sultan Abdulhamid” propagandasını başlattılar!

İşin garip tarafı, o günün Müslüman aydınlarının (!) da Sultan Abdulhamid’e karşı, bu fesat güruhunun yanında yer almalarıydı! Nitekim bu zevat, müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ın “gayr-ı Şer’î” olarak kaleme aldığı “hal’ fetvası”na seslerini çıkartmamış; Enver, Talat, Cemal gibi maceracı paşaların yanında yer almışlardır.

Bu yetmiyormuş gibi, “made in Avrupa” olan 1908 meşrutiyet hareketini İslâm’a aykırı bulup karşı çıkan Doğu’nun Kürt ulemasını, “meşrutiyet-i meşru’a” gibi yaftalarla yatıştırıp meşrulaştırmak için, onlardan birini Şark’a göndermeyi ihmâl etmemişlerdir!

1908 yılında bir terör fetvasıyla Sultan Abdulhamid’i iktidardan uzaklaştırıp Selanik’e sürgün edenler, “Maceracı Enver”in kaprisleri sonucu Devleti Balkan Savaşı’na ve İslâm’la bağdaşmayacak bir fetvayla, Birinci Dünya Savaşı’na sokarak, Almanların yanında Devlet’i yenik duruma düşürdüler; Jön Türk/İttihad ve Terakki cuntalarıyla milleti perişan ettiler!

Peki, bütün bunları neden anlattık? Çünkü ortada ne Osmanlı Devleti var, ne de Sultan Abdulhamid!

MİLLET ARTIK UYANDI

Ama ister kabul edilsin, ister kabul edilmesin; bütün kusurlarına rağmen, gösterdiği çabalarla Türkiye’yi düze çıkartmak isteyen ve milletin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı var! Fakat bu Cumhurbaşkanı, alışılmışın dışında hareketlerde bulunuyor ki, bu hareketler, “eski İttihatçılar”ın yeni versiyonları olan “kapitalist Batıcılar”ın zoruna gidiyor. Çünkü bu güruh, “ancak ben yönetirim, yoksa önceki kapitalist komitacılarımız gibi darbeler yapar, iktidarı deviririm!” havasına girdiler! Devletin para kaymağını kendileri yemeye alışkın olduklarından, “Orta Tabaka”nın söz sahibi olmasını sineye çekemezler! Onun için Devleti zora sokma uğruna, zaten çoğu kendilerinde olan parayı, dövize çevirerek, kriz çıkartmak istiyorlar. Çünkü mevcut Cumhurbaşkanı, onların alışık oldukları oyunlara gelmiyor, “Dünya Müslümanları”yla siyasî ve ekonomik toplantılar yapıyor. Oysa ki onlar, sadece kendi efendileri olan Batı ülkelerinin Afrika ülkeleriyle görüşme haklarının olduğuna inanıyorlar. Bu “kapitalist-mutlu azınlık”, Cumhurbaşkanının, bu ülkeleri uyandırarak sömürüden kurtulmaları çabalarından bunun için rahatsızlık duyuyorlar! Bu güruh, “seçim” diyor, fakat seçimle gelene tahammül edemiyorlar! Çünkü onlar, gütmeye alışmışlar, güdülmeye değil! Zira onların demokrasi dedikleri idare, bu mahut kapitalistler tarafından idare edilen demokrasilerdir. Onlar, “demo”nun, yani halkın seçtiklerine tahammül edemezler.

İmdi; geçmişte Batı’nın güdümünde olan darbeci generaller Sultan Abdulhamid’e karşı nasıl bir siyaset güttüyseler, bugünkü “malum sömürücü kapitalist çevreler” de Başkan Erdoğan’dan onu istiyorlar. Yani Devleti, kendi “mutlu azınlık” güruhunun emrine vermek istiyorlar! Zirlerinde darbecilik virüsü bulunduğundan, belirlenmiş olan seçim tarihini beklemeye tahammülleri yoktur ki onların bu demokrasi anlayışlarını zamanında “alaturka demokrasi” diye tanımlamıştık!

Ama bilsinler ki halkımız artık onların bir zamanlar sömürdükleri halk değil! Demokrasi istiyorsanız, onun gereği olan tarihi bekleyin; yok, “darbe” istiyorsanız, biliniz ki millet uyandı artık! Kendisini sizin keyfinize terk etmez! Artık “1908 sendromu” gibi düzenbazlıklarınızla milletle oynayıp, meşru Başkanı hal’ edemezsiniz!

HAYAT
Osmanlı “Hasta Adam” değildi

HAYAT
Ömrünü milletinin hizmetine adayan Sultan: Abdülhamit Han