Ercan YILDIRIM - Yazar
15 Temmuz gecesi Türk siyasi hayatında faaliyet gösteren partiler, aydınlar bir büyük çelişkiyle karşı karşıya kaldılar: Fetöcü darbeye razı olmakla, her ne şart altında olursa olsun Erdoğan'dan kurtulmak arasında tercih yapmak zorundaydılar. Elbette 14 yıldır milletin her durumda teveccühünü kazanan Erdoğan'ı seçtiler. Fetö'nün temsil ettiği din anlayışına olduğu kadar, arkasında sadece Amerika değil, her türlü Türkiye düşmanı kesimin bulunmasının bunda etkisi vardı. Ayriyeten masonik bir örgüt gibi kapalı olması, sahici davranmaması, sinsiliği, kötücül yönü, ezoterik eğilimlerindeki ağırlık İslami kesimi değil laikleri de ürkütüyordu.
15 Temmuz sadece farklı ekoller arasından tercihte bulunmanın ötesinde Türkiye'nin ihtiyacı olduğu yeni milli mutabakat dinamiklerini belirlemesi açısından da belirleyici oldu.
15 Temmuz darbe girişiminde muhalefetin, sol – liberallerin, bazı aydınların bilhassa 2011 sonrasında sık sık dile getirdikleri kamplaşma – kutuplaşma söylemini millet nezdinde geçerli olmadığı da belirginleşti. Asker askere, polis askere, asker siyasetçiye en önemlisi de asker millete silah doğrulttu; ama millet ne güvenlik unsurlarına ne de siyasete karşı cephe aldı. Millet, kurumlar içindeki görevlilerden farklı olarak darbecileri ayırmayı, ayıklamayı başardı. Bu açıdan sol – liberallerin, muhalefetin ve aydınların zikrettikleri kutuplaşma 15 Temmuz'da hiçbir zaman millet merkezli olmadı. Tam tersine, çok farklı kimlikteki insanların darbe karşısında yer almasıyla esasında “milli mutabakat” sağlandı. Milletin aydınlara, siyasilere ve devleti yönetenlere verdiği “milli mutabakat dersi” belki bundan sonraki süreçte Türk siyasi ve fikir hayatına yerleşecek derecededir.
Kemalistler, farklı etnik ve mezhepteki insanlar, laik kesim yani tarz-ı hayat farklılığı üzerinden gündelik hayat ve kimlik inşa eden kesimler içlerine sinmemesine rağmen Fetö darbe girişimine karşı çıktı. Milli mutabakatın en iri payını demek ki tarz-ı hayat algısının vatan ve millet değerlerinin gerisinde olduğu gerçeği oluşturuyor. Bu, İslam'ın tartışılamayacak fakat İslam yorumlarının tartışılabilecek noktada ehemmiyet arz etmesiyle ilgili olduğunu da belirler. Haliyle milli mutabakatı oluşturacak kavramlar ve değerler üzerinde sahih ve sahici yaklaşımlar değer kazanıyor.
YENİDEN AHİTLEŞMELİYİZ
15 Temmuz darbe girişimi yepyeni mensubiyet kanallarına ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Gezi ile ayyuka çıkan kutuplaşma söylemlerinin bile arızi kaldığı bu ontolojik kaygı pozisyonunda, Türkiye'nin köklerine dönerek yeni ahitleri gerçekleştirmesi gerekir. Bu süreçte en çok ihtiyacımız olan, en büyük milli mutabakat metnimiz yine İstiklal Marşı'dır. Tanklara karşı yürürken, CNN Türk işgalinin kaldırılmasında, darbeci askerlerin ikna edilmesinde en önemli iki simge Türk bayrağı ve Tekbir'di. Itri'nin bestelediği tekbir gelecek günlerde muhtemelen Türk bayrağı ile birlikte söylenecek. İstiklal Marşı'nı yazdıran ruhun Cumhuriyet tarihi boyunca zaman zaman ortaya çıkmasına rağmen kapsayıcı bir kimlikle neşvünema bulması mümkün olmadı. 15 Temmuz İstiklal Marşı merkezli bir milli mutabakat için başlangıç olabilir.
Cumhuriyet'in kurucu unsurlarının, kimliğinin, vasıflarının bu süreçte hatırlanması milli mutabakat fikrini güçlendirebilir. 15 Temmuz demokrasi için, demokratik hayat üzerinden hemen her kesimin geleceğini ilgilendirdiği için bir önceliğe sahiptir elbette. Fetö'nün dini atıflarına bağlı olarak da yine bilhassa seküler çevreler laikliğin vazgeçilmezliğini de öne çıkardı. Hâlbuki ne demokrasi ne laiklik Cumhuriyet'in kurucu kimliği arasında değildir; hiçbir zaman da olmadı. Cumhuriyet Lozan'ın da dile getirdiği gibi İslami kimliklerin bileşimiyle İstiklal Harbi'nin kanıtladığı gibi küfür karşıtlığı üzerinde yükselmiştir. Bugün de 15 Temmuz süreci aynı temellerin değişmeden kaldığını gösterdi. Cumhuriyet tarihi boyunca demokrasi ve laiklik milli mutabakatın belirleyicisi haline de gelemedi; elitler, kamplar ve ideolojiler arası çatışma laiklik ve demokrasi üzerinden yürütüldü. Oysa her iki kavramın yorumlanma biçimi milli mutabakatı sağlayacak kapsayıcılığa sahip değildi. Laiklikle İslam'ı, demokrasiyle milli hayatı kıskaca alma gayretleri demokratik hayatın elverişli ortamlar kurması nedeniyle çok da geçerli olmadı. Laiklik ve demokrasi milli mutabakatın değil “kutuplaşmanın nedeni” oldu çoğu zaman.
MİLLİ MUTABAKATIN SİMGESİ
Türkiye'de siyasetin asgari temellerde bile buluşamayacağı kaygısı çok canlıydı. Seküler kesimlerin CHP ve HDP üzerinden Erdoğan karşıtlığını bir düşmanlığa hatta batı müdahalesine açık hale getirmesi 15 Temmuz'daki “ortak düşman” sayesinde bir nebze olsun kırıldı. Darbenin büyük oranda Erdoğan'a yönelmesi ister istemez, Cumhurbaşkanı'nı milli mutabakatın simgesi kıldı. Yenikapı'daki miting çağrısına Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun katılacağını duyurması bile Erdoğan üzerindeki ağırlığı ve sorumluluğu artırdı. Türkiye'nin ihtiyacı olan milli birlik, öncelikleri tayin eden Cumhurbaşkanı Erdoğan vasıtasıyla büyük oranda sağlanabilir. Erdoğan'ın bu süreçte söylemleri, konuşmaları, tavırları milli mutabakata götürecek dili yakaladığını da gösteriyor.
Dünya sistemi Ortadoğu başta olmak üzere dünyada yeni sınırların belirlenmesi için yepyeni savaş stratejileri geliştiriyor. 7 Haziran sonrası sistemin yeni savaşlar vasıtasıyla, örgütler üzerinden yapılan bombalamalar, hendekler, İstanbul ve Ankara'nın merkezlerinin kana bulanmasıyla geçti. Bu uzun bir yıl boyunca her siyasi kamp kendi gündemini, söylemini muhkem kılmaya çalıştı. 15 Temmuz siyasilerin siyasetten ve milletten uzaklaşmasını, yaklaşan 1923 sendromuna parçalı, kavgalı girme ihtimalini en aza indirdi.
15 Temmuz devlet kurumlarının sorumluluklarını artırırken, siyasetin milletle, bin yıllık Anadolu irfanıyla buluşmasına, İstiklal Harbi'nin çizdiği milli mutabakata yaklaşmasına vesile oldu.
Seküler kesimler iktidar çevresiyle aynı hassasiyetleri paylaşabileceklerini görmek zorunda kaldı.
İslamcılar, marjinal dilin ötesinde Osmanlı İslamcılığı kimliğine dönerek devletin asli ideolojisi oldukları gerçeğini kabul etti.
Diyarbakır'da, Batman'da bayrak üzerinde sabah namazı kılan Kürtler bu milletin asli unsuru olduğunu gösterdi, belki de fark etti.
15 Temmuz bir büyük kaynaşmayı gerçekleştirerek dünya sisteminin, onun içerdeki temsilcilerinin oyunlarını bozmaya vesile kılabilecek sonuçlar doğurdu: milli mutabakatın batının değerlerinde olmadığını tam tersine vatan, millet, İslam ortak paydasında yer aldığını belirginleştirdi.