15 Temmuz darbe girişiminin küresel dinamikleri

Yeni Şafak Haber Merkezi
Gündem

Ediz Ekinci - Bölgesel Güvenlik Uzmanı

15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından ülkenin tüm partilerinin ve toplumun hemen tüm kesimlerinin demokrasinin yanında tercih kullanmaları ve ülkenin ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıya kaldığına dair ortak toplumsal algı oluşturmaları yakın tarihimizde belki de ilk kez rızaya dayalı toplumsal bir mutabakat ve bunun sonucu tüm dünyaya karşı bir birlik ve beraberlik resmi çizdi. Bu pekişmeyi daha da tahkim eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın şahıslarına yönelik hakaret davalarından vazgeçtiklerini açıklamaları oldu. İşte burada Türkiye üzerinden uluslararası mücadeleyi daha derinleştirebilecek, daha genişletebilecek bir durum ortaya çıkıyor. Küresel hegemonun 'modus operendi'si ile Türk Halkının sergilediği 'modus operendi' arasındaki farktan kaynaklanıyor bu sözünü ettiğim muhtemel derin ve geniş çatışma. FETÖ terörünün ikinci ve üçüncü dalgalarını tıpkı ilkindeki gibi uçaklarla, tanklarla olmasa da yüksek değerli hedeflere saldırı şeklinde beklerken iç savaş çıkaracaklar beklentisine daha yakınlaştıran başka bir tehdit yeniden, yeni duruma göre tasarlanıyor. Hedef rızaya, kabule, uzlaşmaya dayalı sosyal barış ve istikrarı emperyalizmin 1970'lerin başından bu yana uygulamaya koyduğu zorlamaya dayalı sosyal kontrole evirmek. Şimdiye kadar toplumsal sınıflar ve siyasi taraflar arasındaki zaman zaman yıkıcı boyutlara varan rekabet ve bazen düşmanlık küresel güç merkezlerini ilave tedbirler almaktan kısmen geri koyuyor, varolan durumu kendi nihai maksatları açısından sürdürülebilir görüyordu. Ancak darbe girişimi sonrası Türk Milletinin yeknesak tepkisi küreselin mevcut 'modus operendi'sinin sürdürülebilirliğine felç edici bir darbe vurmuş oldu.

Bu anlamda meydanlardaki demokrasi nöbetlerini askerin içinde gizlenmeye devam eden FETÖ'cülerin yeniden kışladan çıkmasının önünde bir tedbirden daha çok derin bir ortak muhakeme ve tehdit algısının ortaya koyduğu bekanın korunmasına yönelik uzlaşıya dayalı bir toplumsal duruş olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bu bağlamda 7 Ağustos'taki mitinge katılmayacağını belirten CHP Genel Başkanının çekince ve itirazlarından bağımsız olarak şahsen katılım sağlamasının önemi daha çok ortaya çıkıyor.

UZLAŞMACIDAN ZORLAYICI SOSYAL KONTROLE KÜRESEL GEÇİŞ

15 Temmuz darbe teşebbüsünü tüm vecheleriyle anlamak ve toplumsal bilinç oluşturmak için dış dinamikler açısından ele almak zorundayız. Küresel kapital/ulusötesi güç teritoryal devletler sistemini ve bu sistemi oluşturan ancak amacına hizmet etmeyen tüm unsurları, buna bağlı uluslararası politikayı feshetmeye sürecine girdi. Üst bir egemen ve hükümran gücün olmadığı ulus-devlet esaslı dünya politik sistemini anarşik devletler sistemi olarak sınıflandıran ulusötesi güç, bu durumu 'insanlık için tehlikeli' mazeretiyle daha güvenli bir duruma evirmeye çalışıyor. Luteryanizmin zaferini tescil eden Westphalia ile kurulan ulus-devlet sistemi yine Luteryanizm tarafından yeni bir evreye taşınıyor. Protestan akım Hristiyan dünyasında güç buluna kadar Katolizm'de faiz yoktu. Tarihsel süreçte faiz sistemi öylesine gelişim ve değişim gösterdi ki finansal araçlar ve spekülasyonlarla dünyayı koca bir kumarhaneye çevirdi küresel sermaye. İlkel sermaye birikiminin en önemli araçları haline geldi küresel finans mekanizmaları. Bunun sosyal ve siyasal araçları ve sonuçları da oldu/oluyor elbette.

Küresel kapital kendi hedefine ulaşmak maksadıyla oluşturmaya çalıştığı yeni düzenin temelleri için bir ortaklık duygusu yaratılması gerektiğini düşünmekte. Bunun için tüm dünyada aynı adalet standartları, aynı meşruiyet görüşlerinin hâkim olması gerekiyor. Küresel nizamcılar uluslararası politikada kültürel ve dini farklılıkların getirdiği etik engelini aşmak ve düzen ve adalet arasındaki büyük boşluğu kapatmak için yeni metropolitan jenerasyonun yaratılma sürecinde tüm yerkürede aynı filmleri seyreden, aynı şekilde giyinen, aynı şeyleri yiyen, aynı dili konuşan, isimleri farklı olsa de aynı dine inanan, hatta cinsiyet farkının olmadığı aynı cinsten, nötr cinsiyetli/cinsiyet rolleri ortadan kaldırılmış insanlara ihtiyaç duyuyor. Bu başat güç olan Amerikan kültürü ve Kalvinist inanış olarak karşımıza çıkıyor. Burada Katolik, Müslüman, Buda'ya mensubiyet önemi taşımaz. Misyonerlik sizi Hristiyan yapmak için değildir, tek cinsiyetçilik te sizi homoseksüel yapmak için değil. Sizi mevcut kültürel bağlarınızdan, aidiyet duygusundan

koparmış olmak yeterlidir.

Bu düzeni temin için elde mevcut tüm araçlarla fiziksel, manevi, bilişsel alanlarda sofistike ve çok boyutlu bir mücadele devam ediyor. Bunların tümü düzenle adalet arasındaki boşluğun kapatılması, dolayısıyla devletlerin politikalarına yansıyacak ve geniş çaplı çatışmalara temel olabilecek farklılıkların sıfırlanması gerekçesiyle yapılıyor. Herşey kapitalin selameti için aslında.

Küresel kapitalin temsilcileri olan ulusötesi şirketler, ilkel sermaye birikimi ve kar maksimizasyonunu gerçekleştirmek için feodal düzen sonrası kurdukları sistemde rızaya dayalı sosyal kontrol mekanizmalarından vazgeçmek zorunda olduklarını gördüler. Rızaya dayalı sosyal kontrol mekanizmasında basitçe her birey kendisine toplum tarafından sunulan iş ve aşa karşılık toplumsal düzenin göreli huzur içinde ilerlemesine izin vermekteydi. Ancak artan örgün veya yaygın eğitimle ve teknolojik gelişmeler sonucu sosyal sınıfların aralarında bir uzlaşma yolu bulmaları bunlar için en büyük tehlike olmaya başladı. Sadece hak ve adalet arayan, bu maksatla teşkilatlanan yapıların oluşturduğu tehdidi bertaraf etmek için her türlü yöntem ve kaynak kullanılarak bu yapılar kriminalize ve terörize edildi. Özellikle eğitim seviyesi düşük toplumlarda kabul görmemesi sağlandı. 20'nci YY.'ın son 30 yılında başlayan uzlaşmacı sosyal kontrolün parçalanması 21'nci YY. ile birlikte yepyeni yöntemler kullanılarak zorlayıcı sosyal kontrole evrilmekte. Büyük insan göçlerini de içine alan mobilizasyonlar, 15 Temmuz'da bize yaşattıkları, dayatmaya çalıştıkları askeri darbeler, ucuz iş gücü, kadın ve çocukların istismarı, küresel terörle savaş, insan kaçakçılığı gibi yöntemler bunlardan bazıları. Örneğin, Cezayir ve Mali'de faaliyet yürüten El Kaide, insan kaçakçılığı ve fidyeciliğin bir endüstri haline gelmesiyle ortaya çıkan devasa karlarla ideolojik mücadelesini unuttu, terörizmini para kazanmak için kullanıyor. Küresel çapta çok süratli bir insan yığınları mobilizasyonuna doğru yol alıyor dünya. Küresel kapital daha yüksek ilkel sermaye birikimi için yüz milyonları yerlerinden yurtlarından etmeye hazır.

FETÖ, PKK ve DEAŞ

Bu çerçevede, FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleri ulusötesi küresel kapitalizmin sermaye/kar toplama ve sosyal kontrol mekanizmalarının parçasıdır. 15 Temmuz darbe girişimi de FETÖ/PDY terör örgütü marifetiyle zorlayıcı sosyal kontrolle Türk siyasetini ve toplumunu kendi hedefleri istikametinde şekillendirme çabası, sahip oldukları küresel ticaret şebekeleriyle küresel gücün ilkel sermaye toplama araçlarıdır. O halde 15 Temmuz darbe girişimi ve ülkemizde yaşanan terör olayları bize gösterilmek istenenden veya iç savaşa sürükleyeceklerini ima ettikleri Türk-Kürt ya da her kimleyse bir çatışmadan çok daha geniş kapsamlıdır. Bütün bunları FETÖ ve PKK terör örgütü liderlerinin ya da HDP'li siyasi liderlerin bilmiyor olması imkânsız.

Bu mücadelede ulusötesi güçler direnç gösteren ulus-devletleri hibrit mücadele yöntemleriyle etkisiz hale getirmeye gayret ediyor. Daha önce ifade etmiştik; askeri darbeler, büyük insan göçleri, ucuz iş gücü, kadın ve çocukların istismarı, küresel terörle savaş ve uyuşturucuyla mücadele bahaneleri, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin sağlanması, Yunanistan krizi, asılsız Ermeni iddiaları, Kıbrıs sorunu, bölgesel ticari birliktelikler, FETÖ, PKK, DEAŞ ve diğer örgütleri kaynaklı terörün ortaya çıkışı, Suriye savaşı, eşcinsel hakları, moda defileleri, Şirek adlı çocuk filminde kapısında hilal olan hela kapısı, hepsi aynı maksada yönelik eşgüdümlü, eş zamanlı, neredeyse sınırsız kaynak tahsisiyle küresel güç gayretler manzumesidir.

Sovyetlerin Afganistan işgali komünist sistemin sonunun başlangıcı olmuştu. Rusya Federasyonu'nun Ukrayna işgali de bir başka sonun başlangıcı oldu. Avrasya Birliği ve Gümrük Birliği gibi yapılarla küresel kapitale direnç gösterebileceğini tasavvur eden Rusya duvara çarptırdılar. Küresel kapitalin sofistike ve çok boyutlu yetenekleri karşısında elinde orantısız ve yetersiz kapasite bulunan Rusya yeni bir sürece giriyor. Ekonomik ve sosyal olarak hızlı bir inişe geçen Rusya'da yakında büyük halk hareketlerini başlatacaklar. Rusya'yı dışardan hassas vuruşlu silahlarla değil içerden kendi halkı ile vurmaya hazırlanıyor küresel kapital. Türkiye'ye de başka başka formatlarda saldırıyorlar. Devlet karar ve icra kademelerine sızıyorlar, askeri darbe yaptırıyorlar. İran'daki terör gruplarını yeniden harekete geçiriyorlar.

Türkiye İran ve Rusya'da meydana gelecek bu büyük siyasi ve sosyal değişime karşı hazırlıklı olmak zorundadır. Güneyden gelen göç dalgalarına, doğudan ve kuzeyden gelen yeni kitlesel insan akımları eklenebilir. Bunların tümü rızaya dayalı toplumsal güvenlikten zorlayıcı toplumsal güvenlik konseptine geçişin, geçilmiş olduğunun göstergeleridir. Sadece Türkiye'yi, ABD/AB'yi değil tüm demokrasileri güvenlik devletine dönüştürmek istiyorlar. Demokrasileri poliarkiye çeviriyorlar.

Küresel elitler aynı hedefle görünürde ucuz işgücü sağlamak, arka planda daha vicdansız maksatlar için benzer oyunları ABD'deki siyah vatandaşlar üzerinde de oynuyor. Onları kriminalize ediyorlar. İngiltere dışişleri bakanı göçmenlere çapulcu derken başbakanı sivrisinek sürüsü demişti. İngiliz hükümeti göstermelik bir çabayla yasadışı göçmen çalıştıranları yakalayacakmış. İşçi Partisi bunu yalanlıyor. Amerika'da zencilerin kriminalize edilmesi tipik, haklarından vazgeçmiş ucuz iş gücü programının bir parçası. Tıpkı ABD-Meksika sınırındaki fiziki güvenlik inşaatını Meksikalı kaçak göçmenlere yaptıran ABD gibi. Mizaha bile konu oldu; kaçak göçmen işçiler tel örgüyü kurarken ABD topraklarında mı yoksa Meksika tarafında mı durdurdular diye. Somali açıklarındaki deniz haydutluğu küresel askeri-güvenlik endüstrisinin ticari hacmini ne kadar arttırdı, sigorta primlerindeki artış nereye gitti? Ya Afganistan işgali? Küreselciler, tüm dünyaya aitmiş gibi gösterdikleri, BM, IMF, AİHM, UTM gibi uluslararası olan ne varsa içini boşaltıp bitiriyorlar. Küresel Askeri-Güvenlik-Sanayi kompleksi aynı oyunu her yerde oynuyor. Yunan'a Türkiye'yi tehdit göstererek, silah satarak bir ülkeyi ödeyemeyeceği borçlar altına sokup bir ulusun geleceğini satın alabiliyor. Aynı şey Venezuella'da, Ekvator'da yapılıyor. 21'nci yüzyılda 'İklim Değişimi, Şehir Devletleri ve Şirketler Demokrasisi' geliyor, şirketlerin başat rol oynadığı neo-şehir devletleri. Tek tipleşmiş, makinalara itaat eden insan yığınlarını istiyorlar. Sorular çok ancak cevap vermek için bulanık ve kapalı kalmış hiçbir nokta yok kafamızda, herşeyi açık ve net olarak görebiliyoruz. Küresel tasarıma Türkiye'nin vereceği en güçlü ve onları felç edici cevap birlik ve beraberliğimizdir.