Myanmar'da bugün başlayacak ve beş gün sürecek tarihi bir barış konferansı düzenliyor.
'21. yüzyıl Panglong Konferansı' adı verilen program, merkezi hükumet ve ülkenin önde gelen etnik yapılarıyla uluslararası çevreleri bir araya getirecek. Adını bağımsızlıktan kısa bir süre önce benzer şekilde gerçekleşen konferanstan alan bu etkinlik, ülkenin 8 Kasım 2015 seçimlerinden sonra başlayan sivil yönetim sürecinin önemli bir evreye girmesi anlamını taşıyor.
Myanmar'ın sayısız etnik gruplardan oluşan heyetler rengarenk görüntüleriyle Naypyidaw konferans salonunu doldurdu.
17 farklı grup barış masasına oturdu
Onyedi direnişçi gruplar başkentte düzenlenen görüşmelere katıldı, ancak hala silahlar bırakılmış değil. Ülkenin bir çok yerinde ordu ile çatışamalr devam ediyor.
Ateşkesi kabul eden direnişçi gruplardan biri olan Chin Ulusal Cephe'nin genel sekreteri Khua Uk Lian, "iyimser olduğunu" söyledi ancak " kolay olmayacağı" uyarısında bulundu.
Çatışma bölgelerinde yaşayan yerel halk sakini kendi topraklarında yatan zengin yeşim, kalay ve maun ahşap ormanlarına rağmen yoksulluk içinde yaşıyorlar.
Bağımsızlığını kazandığı 1948'den kısa bir süre sonra, ülkeyi yöneten askeri rejimler döneminde ve 1988 yılında başlayan demokrasi mücadelesinde, bu mücadelelerin öznesi konumundaki etnik yapılar siyasi, ekonomik, kültürel ayrımcılıklara maruz kaldılar. 1947 yılında yapılan birinci Panglong Konferansı siyasi bağımsızlığı etnik yapılarla paylaşma hakkı tanıyordu. Ancak bu girişimin mimarı Aung San'ın, yani bugün demokrasi hareketinin lideri olan Dışişleri Bakanı Su Çi'nin babasının silahlı saldırı sonucu öldürülmesiyle, bağımsızlık sonrasında siyasi bağımsızlığı paylaşma düşüncesi, ordu mensupları eliyle, ülkenin yüzde altmışını oluşturan Burma (Burmese veya Barma) denilen etnik çoğunluğun hakimiyetine evrildi.
Bir önceki devlet başkanı ve 'yarı-sivil' olarak nitelenen Thein Sein'in inisiyatifiyle başlatılan barış görüşmelerinde bazı etnik yapıların dışarıda bırakılması, bu girişimin kapsayıcı olmaktan uzak olması kadar, şüpheyle karşılanmasına da neden oldu. Sivil bir yönetim olarak Ulusal Demokrasi Birliği hükumetinin bu seferki barış görüşmelerinde aldığı inisiyatif, merkezi hükumet, etnik yapılar ve uluslararası çevrelerde ülkenin geleceği için umutların yeşermesine neden oluyor.
21. Yüzyıl Panglong Konferansı
Konferansa 21. Yüzyıl Panglong Konferansı adının verilmesinin nedeni, 1947 yılında, yani bağımsızlıktan kısa bir süre önce aynı adla bir konferansın gerçekleştirilmiş olması. O dönem ulusal lider konumundaki Aung San'ın Şan, Kaçin ve Çin etnik topluluklarının liderleriyle yaptığı görüşmelere, konferansın yapıldığı yerden hareketle 'Panglong Konferansı' ismi verildi. Etnik yapılarla gerçekleştirilen bu konferans, ülkenin siyasal yaşamının dizaynına yönelik bir girişim olduğu için bağımsızlığın da önemli bir güvencesiydi. Ancak bu güvenin sarsılmasında, öncelikle 19 Temmuz 1949'da, yani bağımsızlıktan altı ay önce, Aung San'ın diğer bazı ulusal liderlerle birlikte katledilmesinin ve ikinci olarak, bağımsızlık sonrasında Burma milliyetçilerinin etnik yapılarla siyasal iktidarı paylaşmak yerine merkeziyetçi bir otorite tesis etmelerinin rolü büyük.
İkinci Panglong Konferansı, bir dizi görüşmelerin başlangıcı kabul ediliyor. Bu süreç, aynı zamanda Myanmar'ın aslında 1947'de yarım kalmış bir projesini tamamlama hedefi taşıyor. O da, merkezi gücü oluşturan nüfusun yüzde altmışlık bölümüne tekabül eden Bamar etnik çoğunluğuyla, nüfusun geri kalanını oluşturan etnik yapılar arasında bir güven tesis etmek ve görüşmeleri, bağımsızlık öncesi süreçte federal yönetim düşüncesiyle harekete geçen dönemin liderlerinin bıraktığı yerden devam ettirmek. Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için askeri rejimin sona ermesi gerekiyordu. 8 Kasım 2015 seçimleri bu süreci şu veya bu şekilde ortadan kaldırmaya matuf bir girişimdi ve bunda da başarılı olundu.
Siyasal çözüm isteniyor
Etnik yapıları barış masasına sevk eden bir diğer husus ise, geniş kitlelerin artık savaş ve çatışma ortamına son verilmesi konusundaki talepleri. Merkezi orduyla (Tatmadaw) etnik yapıların gerillaları arasında yaşanan çatışmalar, sivil halkın evlerini barklarını terk etmelerine, temel hak ve hizmetlerden mahrum bir hayat sürmelerine ve geleceklerinin belirsizliği gibi son derece insani kaygıların oluşmasına neden oluyor. Doğal zenginlikleri potansiyel olarak bünyesinde barındıran ülkenin geniş toplum kesimlerinin barış ve huzur içerisinde yaşayacakları bir ortamın oluşturulmasında, hiç kuşku yok ki uluslararası çevrelerin de bir etkisi olacaktır. Bu nedenle Su Çi'nin, görüşmelere Birleşmiş Milletler genel sekreteri Ban Ki-moon'u davet etmesi bunun göstergelerinden biri.
Bir diğer husus ise, başta ABD ve AB olmak üzere Batıyı temsil eden ülkelerin ve birliklerin Myanmar'da hüküm süren askeri rejime yönelik siyasi ve ekonomik ambargolarının büyük ölçüde sonlandırılmış olması. Ayrıca ikili ve bölgesel ilişkilerde Myanmar'a rollerin verilmeye başlanması da kuşkusuz barış sürecinde bir katalizör işlevi görecektir.