Baas diktatörlüğünün işkence ve tecavüz üssü Sednaya, Esed rejiminin yıkılmasının ardından boşaltıldı. Onbinlerce esirin serbest kaldığı ‘insan mezbahanesi’nden gelen görüntüler kan dondurdu. Esed güçleri tarafından sivillere korkunç saldırıların yapıldığı Sednaya’da birçok işkence aleti görüntülendi. Bu işkence merkezinin arkasından bir Nazi çıktı.
Holokost organizatörünün sağ koluydu
Hitler’e “nihai çözüm” önerisini sunarak Holokost’un en büyük organizatörü olan Otto Adolf Eichmann’ın sağ kolu Alois Brunner… Bu kişi Suriye’de Esed rejiminin korku imparatorluğunun temellerini atan en önemli isim. Holokostun yavaş ilerlediği konumlara Eichmann’ın talimatıyla giden Brunner, 140 bin Avrupalı Yahudinin gaz odalarına göndermesinden sorumlu.
Esed rejiminin kurucularından biri
Brunner, 1953 yılında Dr. Georg Fischer isminin yazdığı sahte pasaportla Almanya'dan kaçtı. İlk durağı Mısır’da silah kaçaklığı yaptı. 1954 yılında Suriye’ye giderek Şam’a sığındı. Suriye polisine danışmanlık yaptı. Hafız Esed’in ülkenin başına geçmesiyle birlikte Brunner de rejimin adeta kurucu kodları arasında yer aldı.
“Güvenlik” danışmanı işkenceleri öğretti
Hafız Esed'ın güvenlik danışmanı olan Nazist Brunner, Hitler yönetiminden öğrendiği her şeyi rejime aktardı. Naziler tarafından geliştirilen işkence ve sorgu yöntemlerini Esed rejimine öğreten Brunner, diktatörlüğün istihbarat tekniklerini de artırdı. “Sednaya Hapishanesi” denilen fakat bir işkence üssü olan binanın yapımında da aktif rol aldı. Hafız Esed tarafından katliam merkezini hapishaneleri inşa etmek, işkence yöntemleri geliştirmekle görevlendirildi.
Beşşar Esed ipini çekti
Beşşar Esed, 2000 yılında rejimin başına geçtikten sonra babasının dostunu şok bir hamle yaptı. “Güvenlik gerekçesiyle” gözaltına alınan Brunner, koyulduğu hücreden hiç dışarı çıkmadı. Dış basın kaynaklarına göre Brunner ‘kötü kokan bir bodrum’da öldü. Fransız gazeteciler, rejimin gizli servisinin üç eski elemanı ile yaptıkları görüşmelerde Brunner'ın ölene kadar Nazi olmaktan pişmanlık duymadığını söylediklerini aktardı.
Aklını yitirmeyenler işkenceleri anlattı
Sednaya, 1980 yılların başında kuruldu. Yıllardır, hakkında hiçbir bilginin olmadığı, görüntülerin bulunmadığı bu insan mezbahanesi, Esed rejiminin devrilmesinin ardından ilk kez görüntülendi. On binlerce mahkum serbest kaldı. İşkenceden aklını yitirmeyen ve hala konuşma yetisi bulunanlar gördükleri zulümleri anlattı.
Kadınların tecavüze uğradığı ve dünyaya getirdikleri çocukların babasının kim olduğunu bilmediği Sednaya’dan kurtulan bazı kadınlar şunları anlattı:
“Bana Kur'an sesi eşliğinde tecavüz ediyorlardı. O kadar ki, artık Kur'an dinlemek benim için dayanılmaz hale geldi.”
“Beni 87 gün boyunca yeraltındaki karanlık bir morg odasına koydular. Odaya hiç ışık ulaşmıyordu. Her üç günde bir, kapıyı açıp kabuğuyla birlikte bir patates atarlardı. Cesetler yığılmıştı, üzerlerinde kurtçuklar dolaşıyor, benim vücuduma da bulaşıyordu. Kokusu tarif edilemezdi. Her gün yeni bir ceset getirip, can çekişirken odaya atıyorlardı. Onlari çürümeye bırakıp sonra yakmak için götürüyor ve yerine yenilerini getiriyorlardı.”
“Her ezan vakti okunduğunda dayak yerdik, kâfirlikle suçlanırdık. Bazen gece olduğunda gardiyan gelir, 'Ağzını aç, dilini uzat' derdi. Şimdi düşüne, o nargile közünü hiçbir şey olmamış gibi alıp dilinin üzerine koyarlardı. Sesini çıkarmaya cesaret edemezdin. Eğer bir tepki gösterir ya da dilini geri çekersen, bu sefer kendi idrarını içmek zorunda kalırdın. Bu, işkencenin sadece küçük bir kısmıydı.”
Can verse de işkenceden kurtulamıyor
Birçok işkence yönteminin sivillerin üzerinde uygulandığı katliam merkezinde pres makinesi bulundu. Öldürülen sivillerin, pres makinesinde ezilerek dümdüz edildiği; kanlarının ise oluklardan akıtıldığı belirlendi. Katledilenlerin naaşına da işkence eden Baas milislerinin, cenazeleri henüz öldürmediği esirlerin yanında beklettiği, depoladığı, yaktığı da ortaya çıktı.