Belarus’ta Lukaşenko’nun tartışmalı seçimlerden sonra kendisini başkan ilan etmesiyle uzun süredir üzerine konuşulan Rus işgali ihtimali giderek arttı. Ülkede yaşanan hükümet krizine Rus ayrılıkçılar Ukrayna'daki gibi yaklaşınca konu bir varoluş krizine dönüştü.
Putin'in askeri müdahale ile Lukaşenko'ya destek veririz mesajı, Lukaşenko'nun da buna yeşil ışık yakması ülkedeki vaziyeti içinden çıkılmaz bir noktaya taşıdı.
Girdiği yerden çıkmaması ile bilinen Rusya neden Belarus’u bu kadar önemsiyor? Bu sorunun arkasında ise 2. Dünya Savaşı’nda girip çıkmadığı, Prusya başkenti Köningsberg, Rusça adıyla Kaliningrad var.
Kaliningrad’ı kontrol eden Avrupa’yı kontrol eder
Almanların 2. Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin ardından ülke Sovyetler ve ABD arasında paylaştırılmış, duvarın yıkılışı ile Sovyetler bölgeden çekilmeye başlamıştı. Sovyetlerin, diğer bir deyişle Rusların çekilmeyi savaş sebebi saydığı tek yer ise Baltık Denizi’nin kenarında yer alan küçük bir şehir: Köningsberg.
Köningsberg’in, Kaliningrad’a dönüşmesinin arkasında ise bu bölgenin Avrupa’nın tam ortasında yer alması yatıyor. Bölgedeki bütün Alman izlerini silen Ruslar savaş ganimeti olarak elinde tuttuğu bölgeden çıkmaya da niyetli değil.
Rus sınırına neredeyse 400 km mesafede bulunan bölgenin anahtarı ise Belarus’tan geçiyor. Rus askerlerinin Belarus’a girmesiyle Kaliningrad ile arasındaki mesafe kapanmış olacak, kara sınırını doğrudan kullanmaya başlayacak.
Belarus ile Kaliningrad arasında yer alan Suwalki koridoru sayesinde Moskova’dan Baltık’a kadar oluşturulması planlanan Rus köprüsü tamamlanmış olacak.
Putin son 10 yılda bu bölgeyi ciddi oranda silahlandırdı. Bölgede asker sayısını 80 binli rakamlara çıkartan Rusya; hava savunma bataryalarından, uçak filolarına, nükleer başlıklı uzun menzilli füzelere kadar akla gelebilecek her türlü silah ile bölgede askeri varlığını arttırmış durumdaydı.
Sıcak soğuk fark etmiyor: Denizler İmparatorluğu doktrini
Bugün Putin, bütün stratejisini Türkiye’de ‘sıcak denizlere inme prensibi’ şeklinde klişeleşmiş Rus emperyal doktrininin üzerine kurmuş durumda. Libya’daki askeri varlığının da Suriye’dekinin de Kırım’ın işgalinin de arkasında bu sebep yatıyor.
Baltık üzerindeki tüm kontrolü ele geçirmesi de artık Belarus üzerinden tamamlanmış durumda. Rus yayılmacılığı bugün; Ohotsk Denizi’nden, Kuzey Buz Denizi’ne, Baltık’tan Akdeniz’e ulaşmış durumda. Bu bölgelerdeki geleneksel rakiplerini de bir bir ekarte etmekten çekinmiyor.
Bu yayılmacı stratejisinin arkasında ise kötü yönetilen Batı Bloku bulunuyor. Bugün, Fransa ülkesinin geleneksel hassasiyet noktaları ile ilgilenmeyen bir isim tarafından yönetiliyor: Emmanuel Macron.
Sarı öküz'ü vermeyecektik: Kırım ve Suriye
Putin dünyayı bu kadar rahat dizayn edebiliyor çünkü müdahil olduğu alanlarda geleneksel aktörlerin tamamı kabuğuna çekilmiş vaziyette. 19. yüzyılda benzer bir etki alanı oluşturma hamlesine kalkıştıklarında İngiltere, Osmanlı ve Fransa, Rusları Kırım Savaşı’nda mağlup etmiş, uzunca bir süre Karadeniz’den kafalarına çıkarmaları engellenmişti. Bugün ise Fransa'yı Akdeniz'de Rus etki alanının büyümesine zemin hazırlayan bir 'stratejik beyin' yönetiyor.
Arap baharı ile Libya’da Kaddafi iktidarının devrilmesi Putin'in daha ofansif bir dış politika kurgulamasına zemin oluşturdu. Belli çekinceler ile Suriye’de başlattığı bu stratejiye bölgede itiraz eden tek ülke Türkiye oldu. Obama tarafından yönetilen ABD’nin Suriye’de kurguladığı ‘konuşarak’ olaylar çözülebilir düzeni büyük bir başarısızlık ile sonuçlanırken şu an Suriye hakkında söz sahibi olan iki ülke var: Türkiye ve Rusya.
Türkiye’nin askeri olarak müdahalesi sayesinde Rus etkisi azalırken bugün Macron gibi zeka kapasitesi uzun vadeli düşünmeye yetmeyen figürler yüzünden NATO’nun Doğu Akdeniz’deki çıkar alanlarının tek garantisi de Türkiye. Hmeymim Hava Üssü ve Tartus'daki deniz üssü üzerinden Doğu Akdeniz’deki varlığını garantileyen Rusya, Libya’daki Al Jufra üzerinden Cebelitarık güzergahındaki konumunu pekiştiriyor.
Putin, karşısında böyle tecrübesiz siyasetçiler bulduğu müddetçe yayılma alanını da giderek artıracak. Yarın ise bugün Türkiye’nin tezlerini dinlemeyip müttefiki ile mücadele eden Batı Bloku ‘Sarı öküzü vermeyecektik’ diye ağlaşmaya başlayacak.