Türkiye yakın tarihi uzmanı McConnel, Türk ve ABD basınıyla ilgili olarak soruları yanıtladı. McConnel, amacının, Türkiye'nin uluslararası basında nasıl yansıtıldığını analiz etmek olduğunu, yorumlarıyla, yıllardır yaşadığı Türkiye'yle ilgili tanıklık görevini yerine getirmek istediğini belirtti.
"Sessiz kalsam onaylamış olurdum"
Adam McConnel, Türkiye hakkında doğru fikir sahibi olmak isteyen yabancıların Türkçe bilmesi ve geniş bir gazete-televizyon yelpazesini takip ederek buralardan “gerçeklik tanelerini" ayıklaması gerektiğini anlattı. “Yazdıklarım, tanıklığım, belki bazı uluslararası medya organlarındaki editörlerin Türkiye'deki muhabirlerinin kaynaklarını sorgulamasına yol açar diye umuyorum" dedi.
Öğrenci olarak geldiği Türkiye'de 16 yıldır yaşayan ve Türkçe'yi gazetelerden öğrenen Türk tarihi araştırmacısı McConnel, uluslararası basında yer alan Türkiye haberleri ve yorumlarını “tek yanlı" diye nitelendirdi.
"Bildiği Türkiye ile dünya basınında yer alan olumsuz Türkiye imajı arasındaki farklılıktan" rahatsız olduğunu belirten McConnel, "Sessiz kalırsam bu yazılanlara onay vermiş olurum diye düşündüm" diye konuştu.
Yabancı gazetecilerin kaynakları
Türk basınının dışarıda yeterince tanınmadığını ifade eden McConnel, “Hangi gazetenin, hangi siyasi görüşü yansıttığını bilmiyorlar" dedi. McConnel, tecrübesine dayanarak Türkiye'yi tanımak isteyen yabancılar için 'Türk basınını anlamak' başlıklı bir rehber hazırlayıp yayımladığını kaydetti.
Yabancı muhabirlerin genellikle Türkçe ve Türkiye tarihini bilmediği vurgulayan McConnel, “Peki bilgiyi nereden alıyorlar? İşte bu nokta önemli. Tabii ki İngilizce bilen Türklerden bilgi alıyorlar. Türkiye'de İngilizce'yi iyi bilen insanlar kimler? Kimler söz gelimi New York Times'ın bir muhabiriyle tanışabilecek statüde? Cevap belli: Üst veya üst-orta sınıf. O insanlar hangi okullardan mezun oldular, hangi eğitimden geçtiler, tahmin edilebilir. Özel eğitim gördüler, dil öğrendiler. Genellikle de belli siyasal görüşle mezun oldular. Yabancı muhabirler, gazeteciler bu insanlarla tanışıyorlar, onlardan bilgi alıyorlar" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'deki seçimin yabancı basına yansıması
Uluslararası basının Türkiye'deki genel seçime yaklaşımını "skandal" olarak nitelendiren McConnel, "New York Times'dan Guardian'a kadar son derece kötümser ve saldırgan bir yaklaşımı tercih ettiler. Hayali hilelerden veya kesinlikle gerçekleşmeyecek diktatörlük senaryolarından bahsettiler. Bu, en hafif ifadeyle adaletsizlikti. Umarım seçimin sonuçlarından Türkiye'de demokrasinin ne kadar güçlü, sağlam olduğunu anlamışlardır" diye konuştu.
New York Times'ın seçim sonrası yayımladığı yazılarda da Türkiye ile ilgili son 1 yıldır yoğun şekilde yaptıkları suçlamaları yinelediklerini anlatan McConnel, “Tek fark şu, bu defa 'demokrasi kazandı' diyorlar. Hedefte yine Cumhurbaşkanı Erdoğan var. Son 14 ayda New York Times Erdoğan'la ilgili 11 başyazı yayımladı" şeklinde konuştu.
"Artık ciddi şüphelerim var"
New York Times muhabiri Tim Arango'nun da seçimin ardından bir makale yayımladığını belirten McConnel, “Karamsar bir başlıkla, sanki Türkiye, seçim sonucu yüzünden iç kargaşayı yaşayacakmış havası veren bir yazıydı" dedi.
New York Times'ta yer bulan bir diğer yazıda da “Oy ve Ötesi" hareketi üzerinde durulduğunu anlatan McConnel, “Yazıda sanki Türkiye'nin seçim sistemi AK Parti tarafından hileyle yönlendiriliyor da, Oy ve Ötesi bunu engelliyor havası veriliyor. Yazıyı sonuna kadar okuyanlar ise Oy ve Ötesi gönüllülerinin seçimde herhangi bir hile görmediğini ancak öğrenebiliyor" diye konuştu.
McConnel, New York Times örneği üzerinde özellikle durmasının gerekçesini de bu gazetenin dünya basınında tuttuğu yerin önemine işaret ederek açıkladı.
Uluslararası basının Erdoğan ve AK Parti hakkında hiçbir zaman yüzde yüz olumlu bir tutum takınmadığını anlatan McConnel, “En olumlu yazılarda bile satır aralarında şüpheler dile getirildi, kuşkular ekildi. Konjonktür gereği, ABD'deki Neoconlar AK Parti'yi siyasal bir örnek gibi sunarak kullanmak istediler. Ama hiçbir zaman yüzde yüz 'Erdoğan ne güzel bir lider, AK Parti ne güzel, ne demokratik parti' demediler. 2009'dan sonra ise 'Demokrattılar, liberaldiler, totaliter, otoriter oldular' demeye başladılar" diye konuştu.
“16 yıldır Türkiye'de yaşıyorum. Diliyle, tarihiyle bildiğim, gündelik olarak basınını takip ettiğim bir ülke Türkiye" ifadelerini kullanan McConnel, “Artık ABD basınında başka ülkelerle ilgili olarak yer alan haber yorumlar hakkında ciddi şüphelerim var. Türkiye'deki durum bu kadar farklı yansıtılıyorsa, Çin, Rusya, Mısır… gibi ülkeler de yanlış tanıtılıyor olabilir diye düşünmeye başladım" şeklinde konuştu.
Türkiye basınına eleştiri
Türk basınının da objektif olmadığını ifade eden McConnel, “Ama Türk medyasının objektif olmamasını nedeni siyasi baskı değil. Yurt dışındaki gazeteler de yüzde yüz objektif değiller. Bu, tabii ki sadece bir ideal. Ama bu ideale yaklaşmaya çalışıyorlar. Türkiye'deki gazetelerin bu ideale yaklaştığını düşünmüyorum. Genelde siyasallar" diye konuştu.
“Türk basınında herhangi bir ahlaki veya profesyonel standart yok" diyen McConnel, siyasal görüşlere göre haber yapıldığını savundu.
Türkiye'de gazete okuru olmanın kendisi için de bir yerden sonra problemli hale geldiğini anlatan McConnel, “Sadece yarısı doğru olan haberleri okumaktan bıktım. Daha dürüst, objektif gazete aradım. Bulamadım. Bence objektif gazete isteyen bir kitle var ama ortada örnek olmadığı için başka gazeteleri okumak, TV'leri izlemek zorunda kalıyor."
"Basına baskı yok"
“Türkiye'de basına karşı devletten gelen, sistematik bir baskı yok" diyen McConnel, “Halbuki yurt dışında sansür denildi mi, bunun devletten gelen sistematik bir şey olduğu düşünülüyor. Yazılarımda, Türkiye'de durumun böyle olmadığını anlatmaya çalıştım. Türk basınında herkes her istediğini yazıyor. Gazetelere bakın, her şey var. Bu arada etik dışı şeyler de yazılıyor. Aslında anarşik bir durum var. Kural yok" ifadelerini kullandı.