Siyasi çözümden hemen önce, 100 yıldır varlık gösterdiği toprakları terk etmek istemeyen Fransa, Suriye’ye asker gönderdi. Rusya ile “casus Skripal’in zehirlenmesi” iddiası üzerinden gerilim başlatan İngiltere de devreye girdi. “Suriye’den kısa sürede ayrılacağız” diyen Trump, kimyasal saldırı sonrası twit mesajlarıyla doğu bloğuna meydan okudu. Sonrasında Amerika, İngiltere ve Fransa, Miraç gecesi gecesi belirlenen hedefleri füzelerle vurdu. Bu operasyon, 2003’te Saddam Hüseyin’e karşı “nükleer silah” iddiasıyla gerçekleştirilen, ancak hiçbir nükleer başlık bulunmadığı ortaya çıkan Irak müdahalesine benzerliğiyle anıldı. 2003 yılındaki operasyonla Suriye operasyonu arasında ise tek bir fark var. Şu ana kadar her üç ülkeden Esed’in devrilmesine ilişkin herhangi bir mesaj gelmedi. Halen Esed, Rusya, İran ve Çin başta olmak üzere batı ittifakının karşısındaki tüm güçler tarafından koruma altına alınmış durumda.
Operasyonun “ilk dalga” olduğu söylemiyle tehdit diplomasisi sürdürülürken, hemen ardından Amerika’nın Suriye’den çıkmayacağı da, Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un açıklamalarıyla doğrulandı. Son harekat Suriye’de kartları yeniden karmak üzere bir hamle olarak değerlendirildi. Füze operasyonuyla Orta Doğu’da kaybolan imajını yeniden tesis etme çabasına giren Amerika, İngiltere ve Fransa, DEAŞ bahanesiyle Suriye’de yeni operasyonlara hazırlanıyor. Tüm bu tabloda ise batılı güçlerin emellerine ulaştığı operasyon ve Suriye’deki yeni planlamalar karşısında Rusya ile ABD arasındaki masa altı diplomasisi bir kez daha görünür hale gelmiş durumda. Hava ve füze savunma sistemlerini devreye sokmayan Rusya, Suriye’de amaçlarına ulaştığı için müdahil bir görüntü vermiyor. Suriye’de “paylaşım” planları artık masada net olarak açılmış durumda.