Hac nedir?
Maddi ve fiziki imkanı olan Müslümanların kutsal yerleri şart ve usulüne uygun olarak ziyaret ve ibadet etmesi anlamına gelen hac, İslam’ın evrenselliğini vurgular. Müslümanların birlik ve beraberliğini, ırk, cinsiyet, dil, ülke ve kültür ayrımı yapmadan kardeşlik ve eşitliğini temsil eden bu kutsal vazife, benliği yıkıp ‘biz’ olmanın önemini ortaya çıkarır.
Şeytan taşlama, tavaf, sa’y gibi temsili görevlerin yerine getirildiği, normalde helal olan bazı eylemlerin ihramla birlikte yasaklandığı hac vazifesinde, büyük bir nefis terbiyesi gizlidir. İrade, sabır, ihlas, samimiyet, eşitlik gibi birçok insani vazifenin imanla birleştiği bu kuvvetli ve ihlaslı ibadet dünya Müslümanlarının birbirleriyle tanışmasını ve kaynaşmasını da sağlar.
Peygamber Efendimiz’in, hadisinde müjdelediği hac vazifesi, Hz. İbrahim’den bugüne Müslümanların hayatına yeni bir şuur katarak her sene yüz binlerce Müslümanın ‘hacı’ olmasına vesile oluyor.
Hac çeşitleri nelerdir?
Üç türlü hac vardır:
1-İfrad: İfrad haccı, bir hac mevsiminde umre yapmayıp sadece hac yapmaktır. Hacca hazırlık aşamasından sonra afakî olan kimse “mîkat ” sınırlarını geçmeden, Haram veya Hıll bölgesinde yaşayan kimse ise bulunduğu yerde hac yapmaya niyet eder.
2-Kıran: Hem umreye hem hacca niyet edilerek bir hac mevsiminde bir ihramla yapılan hacdır. Temettu haccı gibi Kıran haccını da sadece afakiler yapabilir. Harem bölgesi sakinleri kıran haccı yapamazlar.
3- Temettü: Temettü haccı, aynı yılın hac ayları içinde, umre ve haccı ayrı ayrı niyet ve ihramla yapmaktır. Hac ayları içinde umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra, aynı yıl hac için yeniden ihrama girip hac menasikini de eda eden uzak bölgelerden gelmiş hacılar temettü haccı yapmış olurlar.
Haccın şartları nelerdir?
Haccın vücub ve eda olmak üzere iki şartı vardır.
Vücup şartları:
1. Müslüman olmak.2. Ergenlik çağına gelmiş olmak.3. Hür olmak.4. Haccın farz olduğunu bilmek.5. Zorunlu ihtiyaçlardan başka hacca gidip dönünceye kadar kendisine ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler için maddi güce sahip olmak.6. Hac vaktinin gelmiş olması.7. Kişinin hacca gidemeyecek kadar kör, hasta, ihtiyar veya engelli olmaması.
Eda şartları:
1.Hacca gitmesine bir engel bulunmamak. (Hapiste olmak gibi)2.Yol güvenliği olmak,3. Kadının yanında kocası veya evlenmesi caiz olmayan bir mahremi bulunması.4.Kocası ölmüş veya boşanmış olan kadının iddet sürelerinin bitmiş olması.
Haccın yasakları
Hac esnasında ihram yasaklarına uymamak, vaciplerden birini terk etmek, ertelemek veya Harem Bölgesinde yapılmaması gereken bazı fiilleri yapmak gibi kusur ve eksiklikler, bir takım cezaları gerektirir. Bu cezalar, haccın kaza edilmesi, deve veya sığır kesilmesi; sadaka, bedel ödeme ve oruç tutmaktır.
1. Harem denilen bölgenin (Mekke ve çevresinin) doğal bitkilerini kesmek.
2. Av hayvanlarını avlamak ve korkutmak.
3. Erkeklerin ihram örtülerinin dışında elbise giymesi ve başlarını, yüzlerini örtmesi.
4. Tırnak kesmek, saç sakal tıraşı olmak, vücudun herhangi yerinden kıl koparmak.
5. Saç, sakal ve bıyıkları yağlamak, boyamak.
6. Oje ve ruj sürmek.
7. Vücuda veya ihram örtüsüne koku sürmek.
8. Cinsel ilişkiye girmek ve buna yol açacak davranışlarda bulunmak.
9. Kavga etmek, kötü söz söylemek ve davranışlarda bulunmak.
İhramdan Mina'ya: Hac rotası
Hac, belirli fiillerin sadece Allah rızası için yapılmasından oluşan bir ibadettir. İhrama girerek hac yolculuğuna başlayan hacı adayları mikat, tavaf, say, vakfe, şeytan taşlama ve veda tavafını sırasıyla yerine getirerek “hac” görevini ifa eder ve hacı olurlar.
İşte haccın rotası:
İhram: Niyet ve telbiye olmak üzere iki şartı vardır. Erkekler iki parçadan ibaret ihram örtüsüne bürünür. Telbiye (“Lebbeyk Allāhümme lebbeyk lebbeyk la şerîke leke lebbeyk inne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk la şerîke lek” (Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim! Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur)
Mikat: İhram’a girmek için belirlenen 5 noktaya mikat adı verilir. 1- Zülhuleyfe 2-Cuhfe 3-Zatüır 4-Karnülmenazil 5-Yelemlem
Tavaf: Kabe sol tarafa alınarak Hacerülesved hizasından başlanıp aynı noktada tamamlanan her dönüşe “şavt” denir. 7 şavt ise ‘tavaf’ı oluşturur. Tamamlandığında iki rekat namaz kılınır.
Say: Safa tepesinden başlayarak dördü gidiş, üçü dönüş olmak üzere Safa ile Merve tepeleri arasında toplam yedi defa gidip gelmeyi ifade eder.
Vakfe: Harem sınırının bittiği Arafat sınırının başladığı yerde hac ibadetini yerine getiren kişinin belirli bir zaman diliminde bir süre durmasını ifade eder. Arafat’ta öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılındıktan sonra ayağa kalkılarak kıbleye karşı dönülür. Telbiye, tekbir, tehlil ve salavat getirilir.
Müzdelife: Arafat’tan sonra ikinci vakfenin yapıldığı Arafat ile Mina arasında yer alan ve Muhassır Vadisi'ne kadar olan bölgedir. Burada yatsı vaktinin girmesinin ardından akşam ve yatsı namazı birleştirilerek kılınarak teşrik tekbirleri getirilir. Gece boyunca ibadet ve dua ile bayram karşılanır.
Mina ve Şeytan taşlama: Mekke yakınında bazı hac farizalarının yerine getirildiği alandır. Bayramın birinci günü tan yeri ağardıktan sonra Müzdelife’den gelerek Akabe cemresine yedi taş atılır, ilk taşın atılmasıyla birlikte telbiyeye son verilir; kurban kesilir, ardından saçlar kesilerek ihramdan çıkılır ve cinsel ilişki dışında bütün ihram yasakları kalkar.
Mescid-i Nebevi ve Medine: İbadetlerini tamamlayan hacılar, Mekke’den ayrılarak Peygamber Efendimiz’i ziyaret için medfun bulunduğu Medine’de bulunan Mescid-i Nebeviye gelirler.
Hacda ziyaret edilen mukaddes mekanlar
Hac ibadeti yapılırken hacı adayları Mekke ve Medine’de birçok yeri ziyaret ederler. Kabe'yi ve etrafındaki kutsal mekanlar ise haccın olmazsa olmazları arasında yer alıyor.
-Mekke’ye varan hacılar Kabe’yi tavaf eder. Kabe, günde en az beş vakit kendisine yöneldiğimiz, yeryüzünde alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk bina. ”Allah’ın evi” olarak adlandırılır. İlk defa Hz. Adem tarafından inşa edildiği rivayet edilen Kabe-i Muazzama, Hz. Adem’den itibaren pek çok defa tamir edildi ve yeniden yapıldı. Meleklerin de Kabe’nin yapımına yardım ettiği bilindiği gibi daha sonra Allah’ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yeniden inşa edildi.
-Safa ile Merve arasında sa’y yapmak haccın gereklileri arasında. Koşmak ve hızlı bir şekilde yürümek olan sa’y, hac ve umre ibadeti sırasında Merve ile Safa tepeleri arasında gidip-gelme şeklinde gerçekleşen bir eylem. 4 kere Merve 3 kere de Safa Tepesi’ne gidilerek sa’y tamamlanır.
-Hacılar, Arife günü Arafat’a giderek vakfe yapar. Arafat, Mekke’nin doğusunda yer alan bir ova. Kurban Bayramı’ndan bir gün önce haccın rükünlerinden olan vakfe, bu ovada ve cebel-i rahme civarında yapılır. Arife günü veya gecesi Arafat’ta bulunmayan veya Arafat’tan geçmeyenler hacı olmaz. Arafat, insan türünün geçici yurdu dünya ile ilk buluştuğu nokta olarak da bilinir. Adem aleyhisselam ile Havva validemiz cennetten ayrılıp yeryüzüne indirildikten sonra, Arafat’ta buluşmuşlardır. Ayrıca Hz. Peygamber, Veda Hutbesi’ni burada okudu.
- Müzdelife’de kalınarak Müzdelife vakfesi yapan hacılar, şeytan taşlamak için buradan taş toplar. Harem sınırları içinde Arafat ile Mina arasında yar alır. Hacılar, Arafat dönüşü gece Müzdelife’de akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek kılar. İnsanların toplandığı bir yer olması münasebetiyle buraya Müzdelife denildiği rivayet edilir. Kur’an-ı Kerim’de geçen Meş’ar-i Haram da burada yer alır.
- Hac ibadeti esnasında kurban kesilen ve şeytan taşlamak için gidilen yer ise Mina’dır. Etrafı dağlarla çevrili bir vadi olan Mina, Mescid-i Haram’dan yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta yer alır. Zilhicce’nin sekizinci günü hacılar sabah namazını Harem’de kıldıktan sonra Mina’ya hareket eder. Zilhicce’nin sekizinci günü öğle, ikindi, akşam, yatsı ve zilhiccenin dokuzuncu günü sabah namazını burada kılarak Arafat’a hareket ederler. Arafat dönüşü de Zilhicce’nin onuncu, on birinci ve on ikinci günleri burada kalınır ve hac ibadetlerinden olan şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olma eylemleri yerine getirilir. Allah Resûlü de Mina’da Mescid-i Hayf’ın bulunduğu yerde kalarak namaz kıldı, hutbe okudu, tıraş oldu ve kurban kesti.
Mikat ve harem sınırları
Hacı adaylarının kutsal topraklara gidip Kabe’yi tavaf etmeden önce ihrama girmeleri gerekiyor. Bunun için de mikat sınırını geçmemeleri gerekiyor.
İhrama girme yeri ve zamanı demek olan mikat, hacı adaylarının ihrama girecekleri özel yerleri işaret eder. Bir kişi, mikat bölgesinden önce ihrama girebilir. Fakat mikat bölgesini ihramsız olarak geçemez. İhramsız olarak mikat bölgesinden geçtiği takdirde kurban kesmesi ya da mikat yerine geri dönmesi gerekir. Mikat sınırları içerisinde harem ve hill bölgeleri yer alır.
Harem bölgesinde ikamet edenler, hac için bulundukları yerde; umre için ise hill bölgesine çıkarak yani harem bölgesi dışında bir yerde ihrama girer. Bu bölgeye zararlılar dışındaki hayvanlarının öldürülmesinin ve bitkilerinin koparılmasının haram olması sebebiyle “harem” adı verilmiştir. Haremin sınırı rivayete göre melekler tarafında belirlenmiştir. Adem Aleyhisselam, şeytanın şerrinden korkmaya başlayıp Allah'a sığınınca, Allah’ın gönderdiği koruyucu melekler Mekke’yi her taraftan kuşatmışlardı. Melekler, Kabe’nin çevresinde nerelerde durmuşlarsa oralar Mekke’nin harem sınırı olmuştur.
Hill, harem bölgesini çevreleyen daireyi kapsar. Bu bölgeye hill denmesinin sebebi ise harem bölgesinde haram olan davranışların burada helal olması. Hill bölgesinde bulunanlar, umre ve hac için bulundukları yerde ihrama girerler. Hill dışından gelenler ise Zülhuleyfe, Cuhfe, Zatüırk, Kam ve Yelemlem adındaki yerleşim yerlerine gelmeden önce ihrama girmeleri gerekir. Uçakla gidecek olanlar, uçağa binmeden önce, ya da uçakta iken mikat sınırına gelmeden önce ihrama girmeleri gerekir.
Kabe ihramını giydi
İslam dininin en kutsal mekanı olan ve Suudi Arabistan'ın Mekke şehrinde bulunan Kabe, ihrama büründü. Kabe’nin örtüsü her yıl geleneksel olarak Arife günü hacı adayları vakfedeyken değiştiriliyor. İslamiyet öncesi ve sonrası Mukaddes Kabe’nin örtüsünü kimler tarafından değiştirildiğini ve Kabe’nin eski örtüsüne ne olduğunu sizler için derledik.
Müslümanların kutsal mekanı Mekke'de, hac hazırlıkları başladı. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da hac için Kabe’ye beyaz ihram örtüsü giydirildi. Hacı adaylarının Kabe'nin örtüsünü kesmemeleri ve yıpratmamaları için ihram örtüsü 3 metre yukarıya çekilerek önlem alındı.
Kabe'nin örtüsü her yıl geleneksel olarak Arife günü hacı adayları vakfedeyken değiştiriliyor. Kabe'nin ilk kez ne zaman örtüldüğü konusunda kesin kayıtlar olmasa da Hz. İsmail'in torunu Adnan bin Ad tarafından Kabe'nin yarıya kadar örtüldüğü, Miladi 402 yılında ise Tebaa Abu Kerb Esad Melik Humeyr’in ilk kez Kabe'nin tamamını örtü ile kapladığı biliniyor.
Kabe örtüsünün üretildiği yerler
İslamiyet ile birlikte Kabe'nin örtüsü Arife günü değiştirilmeye başlandı. Peygamber efendimiz Veda Haccı sırasında Kabe'nin örtüsünü değiştirtmiş, bunun masrafları da beytülmaldan karşılanmıştı. Mekke'nin fethinin 9. yılındaki bu örtü değişiminde Kabe'nin örtüsü Yemen'den getirilmişti. Hz. Ömer zamanında Kabe'nin örtüleri Mısır'dan getirilmeye başlandı.
Osmanlılar zamanında ise Kabe'nin örtüsü Suriye'deki Kisve (örtünme) isimli şehir ile Şam'da üretildi. Kabe örtüsü, Osmanlı halifeleri tarafından atanan Hac paşası tarafından Şam'da teslim alınarak Mekke'ye getirilirdi. Osmanlılar döneminde örtü Hac'dan önce değiştiriliyordu.
Halis ipekten üretiliyor
Örtü, siyah boya ile boyanmış halis ipekten üretiliyor. İşlemelerinde "La ilale İllallah Muhammed rasulullah", "Allah Celle Celaluhü", "Subhanallahi ve bihamdihi ve subhanallahilaziym" "Ya hannan ya Mennan" ile İhlas suresi ve Ayetel Kürsi yazıyor. Bu ayetler gümüş ve altın kullanılarak el işlemesiyle yazılıyor.
240 kişi dikiyor
16 parçadan oluşan örtünün yerden yüksekliği 14 metreyi, genişliği ise 46 metreyi buluyor. Kabe kapısındaki altın ve gümüş işlemeli örtünün yüksekliği 7.5 metre, genişliği ise 4 metre. 670 kg saf ipekten üretilen örtünün yüz ölçümü 658 metrekare. 240 kişinin dikiminde çalıştığı bir Kabe örtüsünün maliyeti 4.5 milyon doları (yaklaşık 8 milyon lira) buluyor.
Kabe’nin örtüsü hediye ediliyor
Her yıl değiştirilen Kabe örtüsünün eskisi zemzem suyuyla yıkandıktan sonra müzelerde sergilenmesi için küçük parçalara ayrılarak çeşitli İslam ülkelerine gönderiliyor. Kalan küçük parçalar ise İslam dünyasına hizmet etmiş kişilere hediye ediliyor.
1982 yılında Suudi Arabistan tarafından Birleşmiş Milletler'e hediye edilen örtüden bir parça halen New York'taki Birleşmiş Milletler binasının karşılama salonunda sergileniyor.
Kanuni Sultan Süleyman'ın 950 Hicri / 1543 Miladi yılında İstanbul'dan Mekke'ye gönderdiği Kabe örtüsü Abu Dabi Kitap Fuarı'nda sergileniyor. Dikildiği tarihten bu yana 470 yıl geçtiği halde, örtünün hala güzelliğini ve parlaklığını koruduğu belirtildi.
Arabistan Yarımadası'nın Osmanlı egemenliği altında bulunduğu dönemde, Kabe örtülerinin en kaliteli kumaştan, altın ve gümüş ipliklerle dikilerek her yıl İstanbul'dan gönderilmesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından adet haline getirilmişti. Göreneğe göre hac dönemi bittikten sonra Kabe örtüsü kesilerek küçük parçalar halinde hacılara dağıtılıyordu. Fakat bayram arifesi cuma gününe denk gelirse bu görenek uygulanmıyordu.
Hacda kesilen kurbanlar nereye bağışlanıyor?
Hac sezonunun başlamasıyla birlikte, Türk hacıların kutsal topraklarda kestikleri kurbanların sonrasında nereye dağıtıldığı merak ediliyor. Hac görevini yerine getirme aşamalarından biri olan kurban kesme işlemi, İslami usullere göre görevlendirilen kasaplar tarafından kesildikten sonra dağıtılıyor.
Kurbanlık hayvanlar toplanma bölgesinde bir araya getirilir. Sırasıyla uzman kasaplarca ilk kontrol noktasına alınır, kısa bir muayeneden geçirilir ve kurban edilecek mekana götürülür. İşinin ehli kasaplar, İslami usullere göre hayvanı keser ve diğer yüzme ekibine teslim edilir.
Yüzme ekibi hassas bir şekilde yüzer, içinin ayıklanması ve gereği gibi parçalanmak üzere başka bir ekibe teslim eder. Hayvanların durumuna göre burada parçalara ayrılır ve ayrı ayrı poşetlenerek bozulmayacak ve akmayacak şekilde muhafaza altına alınır.
Gerekli paketleme işi bittikten sonra, hiç vakit kaybetmeden “soğutma sistemli tırlara” yüklenir. İşi biten TIR, hangi ülkeye gidecekse hemen yola çıkar. Uzak yakın demeden, hemen bütün İslam ülkelerine et gönderilip muhtaç insanlara dağıtılır.
Hacda kurban kesmek zorunlu mu?
Diyanet İşleri Başkanlığı web sitesinde yayınladığı hac rehberinde, Kurban Bayramı'nda hacda kurban kesmenin zorunlu olmadığını, fakat kazanmak için nafile olarak kesilebileceğini belirtiyor. Sitede, "Nafile olarak bu kurbanı kesmek istedikleri takdirde, vekalet vererek Türkiye’de kestirmeleri daha uygun olur" ifadesine yer veriliyor. Şükran kurbanlarının ise hacda kesilmesi gerektiği belirtiliyor.
Beytullah’ın müşriklerden temizlenmesi
Hz. Şît’in peygamberliği sırasında onardığı Kabe, Nûh tufanının arkasından uzunca bir süre kumlar altında kaldı ve Hz. İbrahim ile oğlu İsmail tarafından eski temelleri bulunarak yeniden inşa edildi.
Kur’an-ı Kerim’de Hac suresinde yer alan, “İnsanlar arasında haccı ilan et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kabe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi tavaf etsinler” ayetiyle, insanları hac yapmak üzere Mekke’ye davet eden ilk peygamberin Hz. İbrahim olduğu anlaşılır.
Hz. İbrahim, Kabe’nin her yıl ziyaret edilmesini sağlamış ve oğlu Hz. İsmail’i orada bırakıp Filistin’e dönmüştü. O tarihten sonra gelen peygamberler ve ümmetleri de Kabe’yi ziyaret etmişti.
İslam’ın doğuşu sırasında Kabe’yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife’de vakfe, kurban kesme gibi adetler devam ettirildi. Hac putperest gelenekleriyle birlikte sürdürülürdü. Umre, nesî yoluyla (ayların yerini değiştirerek) hurma mevsimine rast getirilen recep ayında yapılır, Kabe’nin ziyaret edilmesi ve Safa ile Merve arasında yedi defa koşulması ile tamamlanırdı. Müşrikler, haccı her yıl bahar mevsimine denk düşürmek için iki veya üç yılda bir tekrarlanan nesî ile ayların yerlerini değiştirdiklerinden törenler ancak yirmi dört yılda bir gerçek zilhicceye rastlardı.
Hacı adayları, hac mevsiminin başlatıldığı ayın ilk günü ihramlı olarak Ukaz panayırına, yirmi gece burada kaldıktan ve alışveriş yaptıktan sonra Mecenne panayırına ve on gece de burada kaldıktan sonra arkasından gelen ayın hilali ile birlikte Zülmecaz panayırına giderler ve burada sekiz gece kalıp terviye günü Zülmecaz’dan ayrılarak arife günü Arafat’a çıkarlardı.
Arife günü “hille”den olanlar (Kureyş ve müttefikleri dışındaki kabileler) Arafat’ta, “hums” sınıfından olanlar ise (hac ve Kabe ile ilgili çeşitli imtiyazlara sahip Kureyş ve müttefiklerinden meydana gelen kabileler) Harem bölgesi içindeki Nemîre’de hazır bulunurlar ve güneş ufka yaklaşıncaya kadar buralarda kalıp sonra Müzdelife’ye akın ederlerdi. O gece Müzdelife’de geçirilir, ertesi gün fecirden önce vakfeye başlanıp güneş yükselinceye kadar devam edilir, arkasından da Mina’ya doğru harekete geçilirdi; Arafat ve Mina günlerinde alışveriş yapılmazdı. Mina’da yerine getirilmesi gereken, üç gün müddetle şeytan taşlama ve ayrıca kurban kesme menasiki tamamlandıktan sonra çeşitli toplantılar düzenlenir, şiirler okunur ve kabileler atalarıyla övünürlerdi. Bu adet, Bakara suresinde yer alan “Hac menasikini (görevini) bitirince atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta ondan daha fazla Allah’ı zikredin” (Bakara/200) mealindeki ayetle kaldırıldı.
Ziyaretçiler Mina’dan Mekke’ye geldiklerinde şehir halkının evlerinde kalır ve buna karşılık onlara bazı hediyeler verirlerdi. Cahiliye devrinde Araplar Kabe’yi ellerini birbirine kenetleyerek el çırpıp ıslık çalarak ve humsa mensup iseler elbiseleriyle, hilleye mensup iseler -tavafı günah işledikleri elbiselerle yapmak istemediklerinden- eğer humstan birinin elbisesini ödünç olarak veya para ile alamazlarsa çıplak tavaf ederlerdi.
Tefsirlerde, “Çirkin bir iş işledikleri vakit, ‘Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti’ derler. De ki: Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” mealindeki Araf suresinin 28’inci ayetinin, Kabe’yi çıplak tavaf edenlerle ilgili olduğu belirtilir. Eğer hille mensubu, üzerindekinin dışında sırf Kabe’yi ziyaret sırasında kullanmak amacıyla daha önce giyilmemiş başka bir elbise getirmişse tavafını onunla yapar, sonra çıkarıp orada bırakır ve “lekā” denilen bu elbiseye el sürülmez, çürümeye terkedilirdi.
Temiz elbise bulamamış hilleye mensup kadınların da avret mahallerini elleriyle kapatarak çıplak katıldıkları tavaf bittikten sonra Safa ile Merve arasında sa‘y yapılırdı. Arkasından putun yanında kurbanlar kesilir, kanından Kabe’nin duvarlarına sürülürdü; kurban kesenler bu etlerden yemezlerdi. Daha sonra her kabile hangi tanrı için ihrama girmiş ve telbiye getirmişse onun putunu ziyaret eder, yanında tıraş olur ve ihramdan çıkardı. Cahiliye Arapları Kabe dışında Lat, Menat, Uzza ve Zülhalesa gibi tanrıların tapınaklarını, ileri gelenlerin kabirlerini ve dikili taşları da (ensab) tavaf eder ve buna “devar” derlerdi.
Kabe’nin içi ve dışı şirk unsurlarından arındırıldı
Mekke’nin fethinden sonra Kabe’nin içinde ve etrafında yer alan putlarla birlikte hac ibadetinde bulunmayan şirk unsurları da tamamen temizlendi. Hums mensupları kendilerine birtakım imtiyazlar tanıyıp, “Biz ehl-i Haremiz, Kabe’nin bakıcılarıyız” diyerek Arafat’ta vakfe yapmazlardı. Ancak, “Sonra insanların -sel gibi- akın ettiği yerden (Arafat) siz de akın edin. Allah’tan mağfiret dileyin. Gerçekten Allah çok affedici ve esirgeyicidir” (el-Bakara 2/199) mealindeki ayetle bu ayrıcalık kaldırıldı. Arafat ve Mina’daki ticaret yasağı da, “Rabbinizden -ticaret yaparak rızk aramanızda size herhangi bir günah yoktur” (el-Bakara 2/198) mealindeki ayet ile son buldu.
Hacdan önce kurulan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz gibi panayırlar ise bir müddet daha devam etmiş, ancak sonrasında çeşitli sebeplerle bunlardan vazgeçilmiştir. İslamiyet’in doğuşundan sonra hille ehli, Safa ile Merve arasında yapılan sa‘y görevini, burada bulunan putlara karşı yapıldığı, dolayısıyla cahiliye adetlerinden olduğu ve hac görevine girmediği gerekçesiyle yerine getirmiyorlardı.
Hac ifası
Bunun üzerine, “Safa ile Merve şüphesiz Allah’ın şiarlarındandır. Her kim hac veya umre yaparak Beytullah’ı ziyaret ederse Safa ile Merve arasında tavaf (sa‘y) yapmasında bir günah yoktur. Kim gönüllü olarak bir hayır yaparsa şüphesiz Allah -onu bilir, karşılığını verir” (el-Bakara 2/158) mealindeki ayet indi ve böylece sa‘yin hac görevinden olduğu açıklanarak bu hususta zihinlerde beliren şüpheler giderildi.
Kabe’yi çıplak tavaf etme ve hille mensupları tarafından Harem sınırları içine sokulan yiyecek ve içeceklerle koyuna getirilen yasak ise, “Ey Ademoğulları! Her mescide gidişinizde elbiselerinizi giyin. Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah’ın kulları için yarattığı ziyneti (elbise) ve güzel (helal) rızıkları kim haram kıldı! De ki: Onlar dünya hayatında -inanmayanlarla birlikte- inananlar içindir. Kıyamet gününde ise yalnız müminlere aittir” (A‘raf 31 -32) mealindeki ayetlerle ve Hz. Peygamber’in hicretin 9. yılında verdiği, “Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak, kimse Beytullah’ı çıplak tavaf etmeyecektir” (Buharî) emriyle ortadan kaldırıldı.
Hac ne zaman farz oldu?
Hicretin dokuzuncu yılına kadar haccın içine müşrikler tarafından birçok yanlış uygulamalar karıştırılmıştı. Hicretin dokuzuncu yılında ise Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir’i hac emîri yaparak İslamî haccı Müslümanlara öğretmesi için üç yüz kişilik bir kafile ile Mekke’ye gönderdi. Kurbanlık olmak üzere boyunlarına nişan taktığı yirmi deveyi de onlarla birlikte gönderdi.
Hz. Ebu Bekir, hac kafilesiyle yola çıktığı sırada Tevbe suresinin ilk ayetleri nazil oldu. Böylece putlardan temizlenmiş olan Beytullah’ın müşriklerden temizlenmesi emredildi. O vakte kadar müşriklerin Kabe’de ibadet etmelerine karışılmamıştı. Ancak aslî hüviyetini kazanmış olan Kabe’de müşriklerin el çırparak ve çıplak bir şekilde gayr-i ahlakî olarak kendilerine göre ibadet etmeleri, tevhîd açısından uygun düşmüyor, halk arasında da karışıklığa sebebiyet veriyordu. Tevbe suresinin ilk 3 ayeti Kabe’ye karşı gösterilen hürmetsizliğe bir uyarı olmuştu.
Hz. Peygamber, bu ayet-i kerîmeleri ilan etmesi için Hz. Ali’yi Hz. Ebubekir’in arkasından Mekke’ye gönderdi. Hz. Ali, bayramın birinci günü Akabe Cemresi yanında ayağa kalkarak, Hz. Peygamber’in kendisine verdiği bu vazifeyi, bir hutbe ile yerine getirdi. Tevbe suresinden bazı ayetler okuduktan sonra, Peygamber Efendimizin hulasa ettiği şu dört maddeyi bütün herkese duyurdu:
1. (Herkes bilsin ki), cennete ancak mü’minler girebilecektir.
2. Kabe, hiçbir zaman çıplak olarak tavaf edilmeyecek, (müşriklerin bu şekilde ihdas ettikleri bid’atlerine son verilecektir.)
3. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik Beytullah’a yaklaşmayacaktır.
4. Yalnız Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- ile muahede yapmış olup buna sadık kalan müşrikler hakkında, belirlenen müddet bitene kadar antlaşma maddeleri geçerli kalacaktır.
Bu yıldan sonra artık müşrikler hacca gelmedi ve Kabe çıplak olarak usulsüzce tavaf edilmedi. Müşriklerden bazıları Müslüman olurken, Kabe putlardan ve tüm çirkinliklerden temizlendi ve Hz. Peygamber’in yapacağı büyük hac için hazır hale geldi.
Türkiye’de hac krizi
Günümüzde insanlar, büyük bir heyecan ve kalabalıklar halinde hacca gidiyor. Fakat yıllar önce tek partili dönemde Türkiye’den hacca gitmek resmi olarak yasaktı. Yasak sonrası hac görevini yerine getiren siyasiler ise eleştirilere maruz kalmamak için ziyaretlerini gizledi.
İslam’ın şartlarından biri olan hac ibadeti, Türkiye’de belli bir dönem yasaktı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde devletin yönetilmesinden dolayı padişahlar ve idareciler hacca gitmiyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nde de devletin yönetimsiz kalmaması için bu tedbir uzun yıllar sürdürüldü.
Tek parti döneminde ise hac resmi olarak yasaktı. 26 Kasım 1934 tarihinde kabul edilen bir yasayla “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar” kaldırıldı.
İnsanların ibadet özgürlüğünü önleyen bu yasak toplumun çoğu kesiminde tepkiyle karşılandığı için 1947 yılında yasak kaldırıldı. Fakat basında yine hacca dair bilgilere yer verilmedi.
1948 yılında döviz yokluğu bahanesiyle tekrardan resmi olarak hacca gitmek yasaklandıktan sonra ilk izin 1949 yılında çıktı. Türkiye, uzun bir aranın ardından ilk defa 1950 yılında kutsal topraklara kafile gönderildi.
Siyasilerin kutsal topraklara gitmeme geleneğini ise 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay bozdu. 1968 yılında umreye giden Sunay, umre fotoğraflarını yakarak eleştiri oklarından kurutulmaya çalıştı.
1970 yılında hacca giden Konya Valisi Hazım Oktay Başer ise belli çevreler tarafından eleştirilmekten kurtulamadı.
Türkiye’de izleri günümüzde de devam eden 12 Eylül 1980 darbesi ile akıllara kazınan ve milletin yüreğinde büyük yaralar açan 17. Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, umre ziyaretini gerçekleştiren ikinci Cumhurbaşkanı olarak Türk siyasi tarihinde yerini aldı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 46. hükümetinin başbakanı Turgut Özal, çok eleştirilmesine rağmen 1988 yılında hac görevini yerine getirmek için Suudi Arabistan Kralı Fahd Bin Abdülaziz'in davetlisi olarak kutsal topraklara gitti. Kendisini eleştirenlere ise “Devlet laik, ben laik değilim” diyerek tepkisini açıkça ortaya koydu.
Süleyman Demirel, 1993 yılında körfez ülkelerine yapılan seyahatinde umre ziyaretini yerine getiren bir başbakan olsa da hacca ya da umreye giden siyasileri eleştiren paşalarla aynı tarafta yer aldı.
Necmettin Erbakan ise başbakanlık koltuğunda otururken hac ibadetini defalarca yerine getiren bir siyasi kişilik olarak yasaklı dönemleri unutturdu.
Türk siyasi tarihinde adeta krize dönüşen hac ibadetini görevi başındayken gerçekleştirip hacı olan ilk Cumhurbaşkanı ise Abdullah Gül oldu. 2013 yılında eşi Hayrunnisa Gül ile birlikte hac görevlerini eda etti.
Geçtiğimiz senelerde eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu da umre görevini yetiren siyasiler arasında yer aldı.
Türk siyasi tarihinde yaşanan hac krizlerinin izini silecek çok güzel görüntülere ise günümüzde rastlamak mümkün. Türkiye Cumhuriyeti’nin son cumhurbaşkanı Başkan Recep Tayyip Erdoğan ihramlı olarak Kabe-i Muazzama’da ibadetini çekinmeden yerine getiren bir lider. Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile Mescid-i Nebevi’de omuz omuza namaz kılarak paşaların da kutsal topraklara özgürce gidebildiklerini gösterdi.
Hac kitaplığı
Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanın iple çektiği hac mevsimindeyiz. Hacı adayları kutsal topraklara gitmeden önce hem manen hem de madden kendilerini hazırlıyor. Biz de Yeni Şafak olarak Türk hacılarını hacılığa hazırlamak için bir kitap listesi oluşturduk. Kitapların başında hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim geliyor. Hacıların Mekke ve Medine’de ellerinden düşürmediği tek kitap Kur’an-ı Kerim. Bu yüzden sizleri orada Kur’an-ı Kerim’den alıkoymak yerine öncesinden hazırlıklı hale getirecek kitapları seçtik. İşte o kitaplar:
Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan - “Hac ve Umre”
'Hac ve Umre', Mahmud Es’ad Coşan’ın hac ve umre konularında yaptığı sohbetlerin ve yazılarının bir araya getirilip düzenlenmesi ile oluşturulan bir kitap.
Leyla İpekçi - “Şehrim Aşk”
Şehrim Aşk isimli kitap bir iç yolculuğu, gezi notları, hac günlüğü, modern zamanlarla hesaplaşma metni şeklinde. Leyla İpekçi, Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul üzerinden katmanlı bir hakikat yolculuğunu tasvir ediyor.
İbrahim Rifat Paşa - “Mir’atü’l Harameyn Bir Generalin Hac Notları”
Osmanlı dönemi hac seyahatnamelerinin en kıymetlilerinden olan İbrahim Rifat Paşa’nın “Mir’atü’l Harameyn”eseri, Osmanlı’nın Hadimü’l Haremeyn olduğu zamanları bir Osmanlı generalinin gözüyle aktarıyor günümüz okuruna. Hadiselerin şahidi paşa, anlattıklarını çektiği yüzlerce fotoğrafla da süslüyor. Yazarın Kabe’nin içine girmesi, Peygamber Efendimiz’in türbesinin içinde bulunması ve gördüklerini anlatması ise kitabın kıymetini daha da arttırmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek - “Hac'dan Çizgiler, Renkler ve Sesler”
Hac'dan Çizgiler, Renkler ve Sesler, Necip Fazıl Kısakürek’in 1973 yılındaki hac yolculuğunda yaşadıklarını anlattığı bir kitap.
Mehmet Biber - “Hac: kutsal topraklara seyahat”
Fotoğraf sanatçısı Mehmet Biber'in objektifinden Mekke ve Hac ibadeti tasvir ediliyor.
Mehmed Alagaş - “Rahmete Yolculuk”
Mehmed Alagaş, Rahmete Yolculuk isimli kitabında “Niyet, hacca hazırlık, Kabe’ye hareket, Kabe-i muazzama, tavaf, tavaf namazı, Sa'y, Mekke’de yaşam, Arafat’a doğru, Arafat vakfesi, Müzdelife'de gece, Mina ve şeytan taşlama, kurban kesme ve Mekke’ye dönüş, Medine’ye hareket ve Medine günleri ve dünyaya dönüş” başlıkları altında hac yolcuğunu anlatıyor.
Mustafa Necati Ak - “Hac Yolunda”
Kadirî tarikatı şeyhlerinden Mustafa Necati Ak, 1950’de cumhuriyet tarihinde ilk deniz yoluyla hac seferi yapan kafileyle kutsal topraklara gitti. Vesile-i Necat gibi tasavvuf edebiyatına ait birçok kitabın da yazarı olan ve dönemin en mühim kanaat önderlerinin arasında bulunan Mustafa Necati Ak, ifa ettiği bu kutsal vazifeyi, gidiş güzergahını, giderken ve gittikten sonra ziyaret ettiği yerleri ve hissiyatını günlüğünde detaylı bir şekilde anlatıyor. Mustafa Necati Ak, hac vazifesini yaparken aynı zamanda birçok farklı millete mensup insanla görüşmüş ve onların Türkiye ve İslam hususunda neler düşündüklerini ve bu düşünceler etrafındaki yorumlarını günlüğüne yazdı. Mekke ve Medine’de bulunan Osmanlı eserlerinden de sitayişle bahseden bu değerli günlük geçmiş ile gelecek arasında değerlendirme yapmamızı sağlayan sağlam bir köprü vazifesi görüyor.
Esma Sayın - “Haccın Kalbine Yolculuk”
Haccın Kalbine Yolculuk, zahirî haccın içindeki batıni manaları hakikat eri büyük mutasavvıfların görüşlerinden derleyerek sizlere sunuyor. Hac saadetinin derûnunda saklanan hakikat incilerini toplamak isteyenler için, Haccın Kalbine Yolculuk’tan alacağı çok ders var…
Mehmed Paksu - “Peygamberimizin Dilinden Hac ve Umre”
Sevgili Peygamber Efendimizle birlikte hac ve umre yapmak ister misiniz? İsimlerini andığımızda veya resimlerini gördüğümüzde kalbimizin çarptığı, gözlerimizin yaşla dolduğu nuranî beldeleri onunla dolaşmaya ne dersiniz? Mekke, Medine, Kabe, Arafat, Müzdelife, Mina, Ravza-i Mutahhara ve daha nice mukaddes mekanları nasıl ziyaret edeceğinizi, hangi duygularla hac ve umre yapacağınızı, Peygamber Efendimizin dilinden öğrenmek istemez misiniz? O nasıl hac ve umre yaptıysa, o şekilde hac ve umre yapmanız için bu kitabı okuyunuz. 272 hadisten meydana gelen bu eseri okuduğunuzda mukaddes beldeleri tekrar tekrar görme şevkiyle dolup taşacak, kendinizi sanki Resulullah ile birlikte hac ve umre yapıyormuş gibi hissedeceksiniz.
Hac sözlüğü
ARAFAT
Mekke'nin yaklaşık 25 km. güney doğusunda (yaya 6 saat mesafede) Harem sınırları dışında bir bölgenin adıdır. Haccın iki rüknünden biri olan "Vakfe" Zilhicce'nin 9'uncu günü burada yapılır. "Cebel-i rahme" denilen tepe de buradadır. Burada bulunan Nemire Mescidi'nin güney kısmı, Arafat bölgesinin dışında kalır.
CİNAYET
Hac'da cezayı gerektiren fiil ve davranışlara "cinayet" denir.
FİDYE
İbadette yapılan kusur ve noksanların tamamlanması için ödenen cezalara "fidye" denir.
HAC
Belirli zamanda Kabe'yi ve etrafındaki bir kısım kutsal yerleri usûlüne uygun olarak ziyaret etmek ve buralarda yapılması gereken diğer menasiki yerine getirmektir.
HACER-İ ESVED
18-19 cm. kutrunda, kırmızımsı, esmer, parlak bir taştır. Kabe inşa edilirken Hz. İsmail tarafından Ebû Kubeys dağından getirilen bu mübarek taş, tavafa başlanacak yere işaret olmak üzere, halen bulunduğu köşeye konulmuştur. Tavafa başlarken, her şavtın sonunda ve sa'ye başlarken bu taşı istilam etmek sünnettir. Hz. Ömer:"Çok iyi biliyorumki sen, faydası da zararı da olmayan bir taş parçasısın. Eğer Rasûlüllah (s.a)'ın öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim" demiştir.
HALK ve TAKSÎR
"Halk", saçların dipten tıraş edilmesi; "taksîr" ise saçların kısaltılması, demektir.
HAREM BÖLGESİ
Mekke ve etrafında bitkileri koparılmamak ve hayvanları avlanmamak üzere sınırları belirlenmiş bölgeye "Harem" denir. Bu sınırların dışında kalan yerlere ise "Hıll" denir. Harem bölgesinin sınırları, Cibril (a.s)'ın göstermesiyle Hz. İbrahim tarafından belirlenmiş, bu sınırları gösteren işaretler Rasûllah (s.a) tarafından yenilenmiştir. Harem bölgesinin Mekke'ye en uzak sınırı Cidde istikametindeki "Hudeybiye"; en yakın sınırı ise Medine istikametindeki "Ten'im" dir. Harem bölgesinde ikamet edenler, umre için ihrama girmek üzere, genellikle Ten'im'e gittiklerinden buraya "Umre"; buradaki camiye de "Umre Mescidi" denilmektedir.
İHRAM
Hac ve Umre niyetiyle, diğer zamanlarda helal olan bir kısım fiil ve davranışları, kişinin kendisine belirli bir süre için haram kılması demektir. Bu esnada erkeklerin büründükleri "rida ve izar" denilen iki parça örtüye de halk arasında "ihram" denilmektedir. İhram niyyet ve telbiye ile olur.
MAKAM-I İBRAHİM
Hz. İbrahim'in Kabe'yi inşa ederken iskele olarak kullandığı veya halkı hacca davet ederken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Mümkün olursa tavaf namazının burada (Makam-ı İbrahim'in arkasında) kılınması efdaldir.
MEKKÎ
Mekke'de ve mîkat sınırları içinde ikamet edenlerdir.
MENASİK
Hac ve umre ile ilgili fiil ve ibadetlerden her birine "nüsük" veya "mensek" denir. Bunun çoğulu "menasik" tir. Hac ve umre ile ilgili işler ve ibadetler demektir.
MESCİD-İ HARAM
Mekke'de ortasında Kabe'nin bulunduğu cami-i şeriftir. Buna "Harem-i Şerif" de denir."Haram" denilmesinin sebebi, ihtiram ve saygı vacip olduğu içindir. Kendisine karşı saygısızlık caiz olmadığı için, Mekke'ye de "Belde-i Haram" denilir. Bir Hadîs-i Şerif'te: "Mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç, başka mescidlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Mescid-i Haram'da kılınan bir namaz da sair mescitlerde kılınan yüzbin namazdan efdaldir." buyurulmuştur.
MESCİD-İ NEBÎ
Medine-i Münevvere'de içinde Rasûlüllah (s.a)'in kabr-i seadetinin bulunduğu cami-i şerftir. Buna "Mescid-i Seadet" de denir. Bizzat Rasûlüllah (s.a) tarafından yaptırılmış, daha sonra muhtelif tarihlerde genişletilmiş ve yenilenmiştir.
Bir hadis-i şerifte: "Benim şu (Medîne'deki) mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke'deki) Mescid-i Haram dışında diğer mescitlerde kılınan bin namazdan (sevap cihetinden) daha hayırlıdır." buyurulmuştur.
MÎKAT
Doğrudan harem bölgesine veya Mekke'ye gelen afakîlerin ihramsız geçemeyecekleri sınırları belirleyen noktalardır.
MİNA
Müzdelife ile Mekke arasında, Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Büyük, Orta ve Küçük Cemreler buradadır. Bayram günleri "şeytan taşlama" denilen "remy-i cimar" burada yapılır. Hac ile ilgili kurbanlarda genellikle burada kesilir
MÜZDELİFE
Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Müzdelife'de vakfe yapmak vaciptir. "Muhassir vadisi" dışında, Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir. "Meş'ar-i Haram" yakınında yapılması sünnettir.
SA'Y
Safa ile Merve arasında gidip gelmektir. Safa'dan Merve'ye "4" gidiş, Merve'den Safa'ya "3" dönüş olmak üzere "7" şavt'tan ibarettir. Bütün tavaflardan sonra sa'y yapmak gerekmez. Hac ve umre için sadece birer defa sa'y yapılır.
SAFA ve MERVE
Mescid-i Haram'ın doğusunda yaklaşık 350 m. aralıklı iki tepedir. Güneyindeki Safa, kuzeyindeki ise Merve'dir. Sa'y bu iki tepe arasında yapılır.
ŞAVT
Tavafta: Hacer-i Esved'den başlayıp, tekrar aynı yere gelinceye kadar, Kabe'nin etrafını bir defa dolaşmaktır. "7" şavt, bir tavaf olur
Sa'y'de: Safa'dan Merve'ye gidiş ve Merve'den Safa'ya dönüşlerden herbirine "şavt" denir.
TAVAF
Hacer-i esved köşesinden başlayarak Kabe'nin etrafını usulüne göre yedi defa dolaşmaktır. Devirlerden her birine "şavt" denir.
TEHLÎL
(La ilahe illa'llahü vahdehû la şerike leh, lehü'l mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadîr)
"Allah'tan başka kulluk edilecek hiçbir ilah yoktur. Tektir, eşi ve ortağı yoktur. Mülk O'nun, hamd de O'nundur. O herşeye kadirdir." demektir.
TEKBÎR
(Allahü ekber, Allahü ekber, La ilahe illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve li'llahi'l-hamd.)
"Allah büyüktür, Allah büyüktür. Allah'tan başka kulluk edilecek hiç bir ilah yoktur. Allah büyüktür, Allah büyüktür. Hamd O'na mahsustur."
TELBİYE
Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, lebbeyke la şerîke leke lebbeyk, İnne'l-hamde ve'nni'mete leke ve'l-mülk, la şerîke lek.
"Rabbim, davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim senin davetine icabet, boyunumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim, bütün varlığımla sana yöneldim. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Bütün bunlarda eşin ve ortağın yoktur senin" demektir.
Telbiye yüksek sesle söylenir; hanımlar, gerek telbiye gerek diğer dua ve zikirlede seslerini yükseltemezler.
Telbiye, ihramlı bulunulduğu sürece, ayakta, oturuken, yürürken, binek üzerinde, her halde yapılabilir. Özellikle, zaman, mekan ve durumda yenilik ve değişiklik olduğunda; yokuşta, inişte, kafileye rastlanışta, namazlardan sonra, seher vakitlerinde, gece, gündüz, her fırsatta yapılmalıdır.
Telbiye söylerken, her defasında üç defa tekrarlamak, sonra tekbir, tehlil ve selavat-ı şerife okumak ve Cenab-ı Hakk'a niyazda bulunmak müstehaptır.
Telbiye, hac'da Zilhicce'nin 10'uncu (bayramın birinci günü) Akabe Cemresi'ne taş atmağa başlamakla; umrede ise umre tavafına başlamakla son bulur, daha sonra yapılmaz.
Telbiye esnasında verilen selamı almak caiz; selam vermek ise mekruhtur.
VAKFE (VUKUF)
Belirli bir yerde belirli süre kalmak demektir. Hacda, Arafat ve Müzdelife denilen iki yerde vakfe vardır. Bunlardan "Arafat vakfesi"