Türkiye yetişmeden… Hafter’in ve efendilerinin telaşı

04:0011/01/2020, Cumartesi
G: 11/01/2020, Cumartesi
Yasin Aktay

İstanbul’da TürkAkım açılış töreni için bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Suriye ve Libya konularını da gündemlerine aldılar. Bu görüşmelerin en önemli ve beklenen sonuçlarından birisi Libya’da Türkiye ve Rusya’nın diyalog ve işbirliği içinde olmasının önemine yapılan vurgu, daha somut sonucu iseLibya’da 12 Ocak’tan başlamak üzere taraflara yapılan ateşkesçağrısıydı.Bu çağrının Türkiye ve Rusya tarafından dile getirilmesi iki ülkenin iyi niyetini göstermesi

İstanbul’da TürkAkım açılış töreni için bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Suriye ve Libya konularını da gündemlerine aldılar. Bu görüşmelerin en önemli ve beklenen sonuçlarından birisi Libya’da Türkiye ve Rusya’nın diyalog ve işbirliği içinde olmasının önemine yapılan vurgu, daha somut sonucu ise
Libya’da 12 Ocak’tan başlamak üzere taraflara yapılan ateşkes
çağrısıydı.
Bu çağrının Türkiye ve Rusya tarafından dile getirilmesi iki ülkenin iyi niyetini göstermesi açısından kuşkusuz değerliydi ancak çağrı sahadaki gerçek duruma
bakıldığında bir tuhaflık barındırıyordu. Çünkü ortada birbiriyle savaşan, birbirlerine saldıran iki simetrik taraf yok.
Bilakis Libya halkını meşru prosedürlerle temsil etmek üzere, seçimlerle işbaşına gelmiş ve uluslararası toplumun tanıdığı bir yönetime karşı bir darbe yoluyla eline geçirdiği hava saldırı silahları ile ordan burdan topladığı yabancı lejyonerleriyle bu meşru yönetimi asimetrik bir güçle yıkmak için mütemadiyen saldırı halinde bir saldırgan var.
Trablus’taki meşru yönetim ise kendini savunmakla, darbeci general emeklisi Hafter’in ülkesini işgaline karşı direnmekle meşgul.

İki tarafa ateşi kesin demek yerine aslında saldıran tarafa, saldırganlığı bırakmayı emredecek güçlü bir ihtar çekmek çok daha münasip. Çünkü saldıran tarafa karşı Trablus yönetiminin yaptığı kendini savunmaktan başka bir şey değil ki. Onu da tam olarak yapamadığı için önce BM’den, sonra İtalya’dan ve Türkiye’den yardım talep etti. Ne BM’den ne de İtalya’dan beklenen yardım gelmedi ama Türkiye Libya’da baştan uluslararası toplumla birlikte tanımakta ve ilişkilerini sürdürmekte olduğu meşru yönetimin bu talebine olumlu cevap verdi.

Hafter’in sahnedeki varlığı… Neresinde bakarsanız tam bir suçlu.
İnsanlık suçlusu, savaş suçlusu, Libya’nın kaynaklarını başkaları adına çalıp kendi payını almaya çalışan bir savaş ağası. Libya halkı nezdinde hiçbir desteği yok. Libya’da kontrol ettiği söylenen haritaya bakıldığında meşru yönetime nazaran neredeyse Libya’nın yüzde doksanına hakim görünüyor ama o bölgelerin yüzde 95’i meskun bölgeler değil zaten.
Dolayısıyla oraların kontrolü sadece bir hava saldırı gücüne bakar.
Hafter elindeki saldırgan işgalci gücünü de BAE’nin sağladığı maddi destek ve Mısır’ın sağladığı lojistik ve askeri destekle temin ediyor. BAE’nin finansal ve entrika desteği ile Afrika’nın birçok yerinden topladığı lejyonerlerle Libya halkını katleden
Hafter’in Libya halkı nezdinde en ufak bir karşılığı yok
. Zaten Çad’da kaybettiği ve esir düştüğü bir çatışma neticesinde soluğu ABD’de aldıktan sonra ömrünün 20 yılını orada geçirmiş bir ABD vatandaşı.
Dolayısıyla şu anda Libya’da birbiriyle çatışan, ihtilaf ettiği için birbirlerine tezlerini kabul ettirmeye çalışan, Libya’yı birlikte paylaşmaya çalışan iki Libyalı taraf yok.
Libyalıların toprağını ellerinden almaya çalışan ve bunun için en iğrenç ve acımasız işgal yöntemlerini kullanmaya çalışan, saldırgan, mütecaviz bir güç var ve kendilerini savunmaya çalışan, bunu da kendi imkânlarıyla başaramadığı için medeni dünyaya, modern, demokratik, insan haklarına pek saygılı uluslararası topluma imdat diyen bir Libya halkı var.
Manzara bu kadar net, denklem bu kadar basit.
Türkiye bu manzara içinde yeri en ahlaki ve en mazlumdan, hakkı çiğnenenden yana ve onun talebiyle bu denklemin içinde en etik ve en meşru temelde yer alıyor.
Bu manzarada kimsenin Türkiye’yi suçlayacak, hatta eleştirecek yüzü olmamalı. Ama dünya utanmazların dünyası maalesef. Eşkıya dünyaya hükümdar olma azminde.

Nitekim Libya’nın meşru yönetimi, Trablus hükümeti Türkiye ve Rusya’nın ateşkes çağrısına hemen olumlu cevap verirken, darbeci general Hafter ateşkes çağrısını tanımadığını açıkladı. Şaşılacak bir tepki değildi elbet. Çünkü gözünü Libya’yı ele geçirme hırsı bürümüş ve bunu yaparken suçlarına suç eklediğinin farkında değil.

Onu destekleyen BAE, Fransa ve hatta Rusya da bu eşkıyanın Libya’ya hakim olma hevesinden faydalanıyorlar.
Aslında ona da Libya’yı yedirmeyeceklerdir. Onu sahaya bütün suçları irtikap edecek şekilde sürerken bir yandan da onun dosyalarını tutmayı ihmal etmiyorlar. Hafter de bütün tamahkar muhterislerin yaklaşımıyla Trablus’u bu şekilde ele geçirerek Libya’ya hakim olabileceğini ve yönetebileceğini zannediyor.
Oysa başarsa bile ona Libya’yı yönettirmeyeceklerdir. Onun tek rolü Libya’nın kendi halkına dayanan yönetimini devre dışı bırakıp Libya’yı efendilerinin paylaşımına açmaktır.
Tabi efendisi bir değil, çok olan biri Hafter
. Kendi halkına dayanmadığı için her türlü dış yardıma açık oluyor. Bu da onu aslında fena halde zayıf ve iradesiz kılıyor. Ateşkesi kabul etmemesi kendi iradesi değil, efendilerinin iradesi.
Çünkü onlar yıllardır yapmış oldukları bir yatırımın son fazına gelmişken İstanbul’dan yetişen bir çağrının işlerini berbat etmesini istemezler.
O yüzden Türkiye yetişmeden yapabileceğini yapmanın telaşı sarmış durumda efendilerini.
Ona bu telaş içine işletecekleri cürümlerden kendileri nasıl kurtulacaklar, yerlerinde olsam bunu düşünmeye başlardım artık. Çünkü Türkiye’nin sahaya girmesiyle Hafter’i basan telaş onların yüzüne de vuruyor artık.

Bu sahnede emperyalist de, onun adına anıranlar ve havlayanlar da yeterince açık değil mi?

#İstanbul
#TürkAkım
#Hafter
#BAE
#Libya