Trump’ın 19 Aralık’ta ABD askerlerini Suriye’den çekme kararını twitter üzerinden duyurması üzerine Suriye’de başlayan süreç şu ana kadarki haliyle ABD’nin kendi içindeki dağınıklığı, kararsızlığı ve karar alıcıların birbirleriyle uyumsuzluğunu ortaya çıkardı.
Bütün bu taraflar bu birbiriyle kavgalı görüntüyü dünyaya yeni, hesaplanmış ve planlanmış bir amaç için kasıtlı olarak vermeye çalışıyor değillerse (ki bu, üst-komploculuk için her zaman sığınılabilecek bir senaryodur) bir süper güç olarak ABD için içler acısı bir manzaradır.
Trump’ın çekilme kararına Pentagon da, CIA de karşı çıkmıştı. Yetmemiş, kendi partisinin senatörleri, ABD’nin DAEŞ terörüyle mücadelesindeki müttefiklerini (yani JPG unsurarını) Türkiye’ye karşı savunmasız bırakacağı gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Bu da yetmedi, İsrail bu çekilmenin sadece İran’ın işine yarayacağını söyleyerek eleştirmişti. Tabi SA ve BAE de bu konudaki muhalefetlerini oluşacak boşluğu doldurmaya talip olarak göstermişlerdi.
Bütün bu süreçte aslında Trump ABD halkının önemli bir kesiminde ciddi bir beklenti konusu haline gelmiş olan Suriye’den, hatta gerekirse bütün Ortadoğu’dan askerlerini çekme kararında bütün diğer siyaset aktörleri tarafından yalnız bırakılmış oldu. Hani neredeyse o şimdi bir yalnız adam, bir yalnız kovboy.
Kim ne derse desin, ABD’nin Suriye’de, askeri varlığı ve bugünkü faaliyetleri ABD halkının ve devletinin çıkarlarına aykırıdır. Sadece Suriye’de değil, bütün Ortadoğu’da bugünkü ABD politikalarının ABD’ye hiçbir faydası yok, çokça zararı var. ABD, bugünkü politika biçimiyle geleceğe hiçbir olumlu değer ekmiyor ve bu da onun düşüşüne yol açıyor.
Sadece İsrail güvenliğine ve siyonizmine yatırım yapan ABD’nin uzun vadede Ortadoğu’da kazanma şansı yok. Esasen siyonizmin sonunda İsrail de kaybetmeye ve yanında duran herkesi kaybettirmeye mahkumdur. Çünkü Siyonizm suya yokuş tırmandırmaya çalışan, tarihin ve dünyanın gerçeklerine ters, bağnaz bir ideoloji.
Bütün Amerikan değerlerinin bu bağnaz ideolojinin cenderesine saplanıp kalmasını bugün ABD halkı da ciddi bir biçimde sorguluyor. Bugün İsrail’e adeta dokunulmazlık haksız avantajı sağlayan ABD politikalarını yeni ABD nesilleri ciddi bir biçimde sorguluyor ve bunun ABD’ye yönelik asıl ciddi tehdidi oluşturduğu kanaati giderek yaygınlık kazanıyor.
Aynı şekilde bugünkü darbeci diktatör rejimleri, aynı siyonizmin hatırına, ayakta tutmak için harcanan çabalar, ABD’nin demokratik değerlere, insan haklarına, özgürlüklere bağlılık iddialarını boşa çıkarıyor. Dünyanın süper gücü olmanın gerektirdiği tutarlılıktan, ciddiyetten onu uzaklaştırıyor. Bir süper güç, büyüklüğünü ve üstünlüğünü sadece silahlarına veya parasına dayandırmaz. Aynı zamanda evrensel değerlere bağlılığına, tutarlılığına, güvenilirliğine ve adalete bağlılığına dayandırır.
ABD’nin Ortadoğu politikaları bu açıdan hem evrensel değerlerden uzak, hem tutarlılıktan yoksun, hem güvenilmez hem de adalet duygusuna hiçbir şekilde hitap etmiyor. Bu haliyle iktidarını belki bir süre daha silah zoruyla veya parayla bir yere kadar sürdürebilir ama sonrasında çöküşü kaçınılmaz.
Trump’ın Suriye’den askerlerini çekme konusundaki kararını İsrail basını “Erdoğan, Ruhani ve Putin’e daha güzel bir yeni yıl hediyesi olamazdı” şeklinde vermişti. Bu ve bunun gibi tepkiler aslında gelmekte olan krizin habercisiydi. Trump’ın Türkiye’yi ekonomik yaptırımlarla tehdit eden tweeti belki içten ve dıştan gelen baskılara ve yalnızlaştırma operasyonuna karşı kaldırdığı bir teslim bayrağı olarak görmek de mümkün.
ABD şu anda Suriye için nasıl bir planı olduğunu ve bunun Suriye’ye nasıl bir fayda sağladığını açıklayabilecek bir argümandan yoksun. Desteklediği JPG unsurlarıyla sadece NATO’da müttefiki olduğu Türkiye’ye yönelik bir tehdidi üretip geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda toplamda Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve toplumsal barışını da geri döndürülemeyecek bir biçimde bozuyor.
ABD halkından toplanan vergileri döktüğü Suriye topraklarında yaptığı işler ne dökülen kanı durduruyor ne barış ve insan haklarını güçlendiriyor ne de Suriye halkına yarıyor. O halde ABD halkına büyük bir maliyete yol açan Suriye’deki varlığını kendi halkına nasıl izah edecek? Gerçi bugünlerde ABD halkına “DAEŞ’e karşı müttefiki olarak savaşan Kürtleri korumak” gibi sudan bir bahaneyi dramatize ederek sunmaya çalışıyor. Ama Kürtleri kimden koruyacak? Türkiye’den mi? Türkiye’nin Kürtlere karşı savaştığını kim söylüyor?
Türkiye’nin PKK’yla savaşını Kürtlerle savaş diye anlatmak ABD’nin veya başka herhangi birinin DAEŞ’le savaşını Müslümanlarla savaş olarak nitelemesinden farksız. Oysa Türkiye PKK ile savaşırken Kürtlerle savaşıyor olmadığı gibi, DAEŞ’le savaşırken de Müslümanlarla savaşmış olmuyor. Aksine PKK’yla savaşırken aynı zamanda Kürt düşmanlarıyla savaşmış oluyor, tıpkı DAEŞ’le savaşırken Müslümanların düşmanıyla savaştığı gibi.
DAEŞ’in ne mal olduğunu aslında bizim onlara anlatmaya ihtiyaç yok. DAEŞ’in ne mal olduğunu onlar zaten çok iyi biliyorlar. Hangi laboratuvarlarda üretip piyasaya sürdüklerini bizim onlardan daha iyi bilme şansımız yok elbet.
Türkiye, Suriye’de ne yaptığını bilen ve yaptığı herşeyi gönül huzuruyla dünyaya anlatabilecek tek ülkedir.
Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünü, toplumsal barışını ve Suriye’nin sadece Suriyelilere ait olmasını istiyor ve bunun mücadelesini veriyor. Tartışmaya ve müzakereye buradan başlayalım.
Türkiye’nin Suriye’ye müdahaleleri Suriye topraklarında gözü olduğundan değil, Suriye topraklarından Türkiye’ye yönelik tehditleri durdurma, yani kendini savunma hakkına dayanıyor.
Suriye topraklarındaki en küçük bir hareketliliğin veya huzursuzluğun Türkiye’ye yönelik bir göç dalgası getirdiği tartışılmaz bir gerçekken, Suriye’de olup bitenlerle ilgilenmekten kimse Türkiye’den daha fazla hak sahibi olamaz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.