Sorunun başı İslam dünyasını temsil makamlarının işgal altında olması

04:001/02/2020, Cumartesi
G: 1/02/2020, Cumartesi
Yasin Aktay

Uzunca bir süredir üzerinde çalışılan, adına“yüzyılın anlaşması”denilen plan nihayet ABD Başkanı Trump’ın yanına İsrail Başbakanı Netanyahu’yu alarak ilan etmesiyle birlikte gün yüzüne çıkmış oldu. Yüzyılın anlaşması, aslında geçtiğimiz yüzyıl boyunca dünya düzeni tarafından ortaya konulan ikiyüzlü, zalim ve gaddar uygulamaların, ırkçı, katliamcı ve işgalci politikaların üzerine tüy diken bir adım. Fiilen uzunca zamandır işgal altın da olan vatanların ilhak edilmesidirYüzyıldır İslam dünyasına laiklik

Uzunca bir süredir üzerinde çalışılan, adına
“yüzyılın anlaşması”
denilen plan nihayet ABD Başkanı Trump’ın yanına İsrail Başbakanı Netanyahu’yu alarak ilan etmesiyle birlikte gün yüzüne çıkmış oldu. Yüzyılın anlaşması, aslında geçtiğimiz yüzyıl boyunca dünya düzeni tarafından ortaya konulan ikiyüzlü, zalim ve gaddar uygulamaların, ırkçı, katliamcı ve işgalci politikaların üzerine tüy diken bir adım. Fiilen uzunca zamandır işgal altın da olan vatanların ilhak edilmesidir
Yüzyıldır İslam dünyasına laiklik satan, dayatan, ve bunun dilini, söylemini, felsefesini başımızda boza pişirir gibi işlemekte olan Batı dünyasının aslında ne kadar dinci, şeriatçı, ırkçı ve faşist olduğunu açığa vuran bir metindir.

Batı’nın bütün demokrasi, insan hakları, dinsel çoğulculuk, laiklik ve hoşgörü iddialarının iflasının ilanıdır yüzyılın anlaşması. Dini bir motivasyonla hareket eden bir Müslümanı dünyanın en bağnaz insanı olarak resmeden Batı medeniyetinin 2500 yıllık saçma sapan bir kehanetin peşine takılıp gidişinin, orada çılgınca debelenişinin resmidir.

Bu Evangelist-siyonist rüyayı bütün dünya barışı için bir kabusa çeviren ABD’nin bugün dünyanın süper gücü olması bu kehanetin kendi kendini gerçekleştiriyor gibi görünmesinin tek sebebi.

Kudüs’ü kendilerine başkent yapma isteği, Kudüs’ü çok sevdiklerinden değil. Kudüs’ü anlamayanın, Kudüs’ü bilmeyenin Kudüs’ü sevmesi mümkün değil. ABD de, İsrail de, Haçlı dünyası da Kudüs’ü anlamaktan fersah fersah uzak.

Kudüs her şeyden önce insan kanının kutsandığı ve yüceltildiği yerdir. Masum insanların kanı dökülerek Kudüs kutsanmaz, sadece yakılır-yıkılır, enkazı altında da bütün insanlığınız kalır. Bugün Kudüs’ü başkent yapmak uğruna bütün dünyanın huzurunu, düzenini, istikrarını bozup milyonlarca insanın kanına girenlerin Kudüs’ün ifade ettiği hiçbir anlama yakın olmaları mümkün değil.

Kudüs günahların örtbas edildiği yer değil, günahların farkına varılıp tövbesine varıldığı yerdir.
Bugün Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden Trmup da, İsrail’in başbakanı Netanyahu için de bu cüretkar, küstah adımı kendi günahlarını aklamanın, iç siyasette muhatap oldukları yolsuzluk suçlamalarından kaçmanın bir yolu olarak atıyorlar.
Her zaman dediğimiz gibi. Kudüs dünyamızın bir aynasıdır. Aslında tarih boyunca insanlık ne durumda olmuşsa, dünya ne durumda olmuşsa Kudüs de o durumda olmuştur.
Bugün Kudüs’te ortaya konulan zulüm, sahtekarlık, ihanet, küstahlık, dünyadaki düzenin de bir yansıması gibidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü İl Başkanları Toplantısında Kudüs’ü dünya barışının anahtarı olarak niteledi. Ama bu anahtar kötü niyetle ve yanlış çalıştırıldığında dünya barışını bozan bir etki de yapıyor işte.
Tabi tersi de doğrudur. Dünya düzenindeki bozukluğun bir yansımasını da burada buluyoruz.
Nitekim konuşmasında
Libya ve İdlib
’e de değindiğinde, buradaki ilişkilerin Kudüs’teki ihanete, işgale ve zulme birebir yansıdığını da en çarpıcı bir biçimde örneklemiş oluyordu.
Libya’da darbeci, savaş suçlusu ve işgalci Hafter arkasına almış olduğu güçlere ve onların eline tutuşturduğu imha edici silahlara güvenerek meşruiyeti, halkı, sivil insanları ezerek bir iktidar kurmaya çalışıyor.
Onu orada destekleyenler ve destekleyenlerin bütün gerekçeleri, mantığı, tarzı Kudüs’teki işgal gerekçesi, mantığı ve tarzıyla aynıdır.
Gücü varsa, emrivakiyle, oldu bittiyle en aşağılık işgali haklı görebilir ve buna girişebilir.
Orada da bu işgal, bu cinayetler, bu gasp sözümona Arap-İslam ülkelerinin liderlerinin işbirliği ve finansmanıyla yapılıyor, Tıpkı Kudüs’te olduğu gibi. Kudüs konusunda İslam dünyasının ses çıkarmasını kim bekleyebilir.
Zaten sorunun başı İslam dünyasını temsil makamlarının işgal edilmiş olması değil mi?
Aynı mantık ve tarz, İdlib’de de Rusya, İran ve Suriye rejiminin işbirliğiyle sahneye konmuyor mu?
Orada da terörle mücadele adı altında her gün şehirler, hastaneler, fırınlar bombalanıyor ve onlarca sivil-çoluk çocuk hayatını kaybediyor. Arada kaç terörist gerçekten ölüyor? Orada asıl terörist kim oluyor? Terörist haklamanın insanlığa nasıl bir faydası oluyor gibi sorular iyice anlamını yitiriyor. Rusya BM Güvenlik Konseyi daimi üyesidir ve gücü yettiği için istediği kadar cürüm işleyebilir. Onu durduracak bir güç nasılsa yok.
Onu durdurabilecek kadar güçlü olanlar zaten ondan daha az suçlu değiller. Hepsinin elinde birbirinden az olmayan masum insan kanları var.
Bu tablo da Kudüs’te halihazırda geçerli olan düzenin birebir yansıması değil mi?

Orada da dökülen Müslüman kanında, işgal edilen Müslüman toprağında, çiğnenen Müslüman namusu ve onurunda her şeyden önce İslam ülkesinin temsil makamlarını işgal etmiş olanların ihanetini görmüyor muyuz?

O yüzden Kudüs’ün ahvali her zaman ahvalimizin bir özetidir. Kudüs dünyanın aynasıdır. Kurtuluş Kudüs’te başlar veya Kudüs’te tamamlanır.

İslam dünyasındaki zulmü, çarpıklığı olduğu gibi bırakıp Kudüs’ü özgürleştirmek mümkün değil. Kudüs’ü kurtarabilmek için dünyamızdaki bu adaletsizliklere son vermek gerek. Dünyada düzen değişmedikçe Kudüs’te hiçbir şey değişmez,

#Kudüs
#Rusya
#BM
#İslam
#Yüzyılın anlaşması