Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı yönetim reformunun akabinde kararlaştırılan yeni sisteme göre ilk Cumhurbaşkanlığı seçimini gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yazımı yazdığım saatlerde sandıklar henüz açılmamış olduğu için nasıl bir netice ortaya çıktığına dair hiçbir veri ortaya çıkmış değil. Tek veri halkın sandık başına büyük bir coşkuyla gitmiş olduğu ve seçimini adeta bir demokrasi bayramı havasında gerçekleşmiş olduğudur.
Katılımın başka ülkelere nazaran çok yüksek düzeyde gerçekleştiği bu sefer de görünüyor. “Bu sefer de” diyoruz, çünkü Türkiye’de seçimlerde yüksek katılım oranları bir toplumsal-siyasal habitusa dönüşmüş olarak Avrupa ülkelerinin bilebildiğim kadarıyla hepsinden daha yüksek. Demokrasiyi bir toplumsal seviye olarak Batı’ya mal etmeye çalışan oryantalist anlayışın açıklaması gereken bir durumdur bu aslında.
Açıkçası bu, Türkiye’de demokratik katılımın ne kadar içselleştirilmiş olduğunun çok açık bir göstergesidir. İnsanlar geçtiğimiz hafta kapanan okullarına ve Ramazan Bayramı tatilinin oluşturduğu takvime rağmen tatillerini yarıda keserek, yani epeyce zahmetlere katlanma pahasına oy bölgelerine giderek oylarını kullandılar. Oyunu namus olarak gören bir halk için olağan bir görüntü, ama Türkiye demokrasisi hakkında batıda yaratılmaya çalışılan oryantalist önyargıları tepetaklak etmesi gereken bir manzaradır bu.
Bu seçimin sonuçlarına göre bugün yepyeni bir Türkiye’de olduğumuz açık. Halkın Cumhurbaşkanı’nı doğrudan seçmek suretiyle demokratik sürece daha dolaysız dahil olması itibariyle bu sistemin önemli getirileri olacağı da. Bu sistem değişikliğine gidilirken muhalefetin iddiasının aksine seçim sürecine bütün taraflar bütün tezlerini ve bütün faaliyetlerini özgürce yaparak katıldı. Diktatör olmasından dem vurulan Cumhurbaşkanı Erdoğan herkesten daha fazla çalıştı, koşturdu, ter döktü, kendini anlatmaya çalıştı, halktan yeni dönem için yetki talep etmeye çalıştı. Onun bu çabası her şeyin demokratik rekabet sınırları içinde cereyan ettiğini yeterince gösteriyor.
Buna mukabil Cumhurbaşkanlığı yarışında Erdoğan’ın en yakın rakibi Muharrem İnce’nin sandıklar kapanır kapanmaz soluğu YSK’nın kapısında alarak peşin peşin seçim sonuçlarını daha belli olmadan şaibe altına sokmaya çalışan provokatif konuşması Türkiye demokrasisinin hiç hak etmediği bir hareket oldu. Daha sandıklar açılmadan “ne olursa olsun ben kazanacağım” diyerek ortaya koyduğu öfke, nezih bir ortamda geçen seçimlere yaklaşımının ne kadar pazarlıklı olduğunu ortaya koydu. Bir zamandır bu seçimlerle ilgili muhalefet cephesinin konuşulan B planı söylentisini doğrulayan bir hareketti bu. İstediği sonucu vermeyen bir seçim sonucu karşısında son dakikada masayı devirerek ortalığı velveleye veren, kabadayı kumarbaz alışkanlığını andıran bu hareket İnce’nin kişisel yaklaşımından öte, üzerinde önceden çalışılmış bir planın parçası gibi ortaya konuldu.
Ama bunun çaresiz bir strateji olmaya mahkum olduğu da çok açık. Önceki seçimlerde ilk saatlerde ilan edilen oy dağılımlarıyla sonradan gelen oy dağılımları arasındaki aşırı farka seçim sonuçlarına bulaşan bir şaibe ihtimali olarak sarılıyordu muhalefet. Oysa geçmişte Doğu ve Batı oy verme saatlerinin farklı olmasından ve her iki bölgenin toplam tercihlerinin çok farklı olmasından dolayı ilk saatlerde Doğu’dan gelen oylarla sonradan Batı oylarının katılmasıyla oluşuyordu bu büyük fark.
Doğrusu ilk etapta AK Parti’nin oylarının çok yüksek olması ve sonradan sürekli düşüş sergilemesinin nasıl bir avantaj oluşturuyor olabileceğini de anlamak mümkün değil. Bilakis AK Parti çevrelerinde bu durum büyük bir moral bozulmasına bile yol açıyordu. Oysa şimdi saat farkı giderildiği için ilk sonuçlarla son sonuçların yansımaları arasında aşırı bir fark da oluşmamış olmalı.
Türkiye’nin seçimlerine oy vererek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları katıldı, ama sürece sadece Türkiye seçmeni katılmadı. Dışarıdan bir çok müdahil oldu. Bu, komplo teorisyenliğinden çok öte bir gerçekti. Ama seçim sonuçlarını dünyada bekleyen de sadece Türkiye halkı veya seçmenleri değildi.
Gerek cumhurbaşkanlığı gerekse parlamento seçimleri konusunda bugün ortaya çıkan bir tablo var. Bu tablo her ne olursa olsun ortaya her kesim tarafından yorumlanması, anlaşılması ders çıkarılması gereken bir metin koymuş bulunuyor. Bu metni halktan gelen bir mesaj gibi görmek ve yorumlamak gerekiyor. Halkın hata etmiş olduğunu kimse düşünmemeli. Halk toplamda ince bir ayarla bütün değerlendirmelerini yapmış ve bu mesajı yazarak sandık yoluyla ilgililere göndermiş bulunuyor. Herkesin bu mesajları aynı incelikle anlamaya çalışması ve hak etmediği sonuçlar varsa, bu değerlendirmeye neden muhatap olmuş olduğunun muhasebesini yapması gerekiyor.
24 Haziran seçim sonuçları milletimize, ülkemize ve bu seçim sonuçlarını büyük bir heyecanla bekleyen, dualarıyla Erdoğan’a destek olan dünyanın her yanındaki mazlumlara hayırlı olsun.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.