İslâm Zirvesi’nin anlamı ve neticesi

04:0021/05/2018, Pazartesi
G: 21/05/2018, Pazartesi
Yasin Aktay

“Her zorlukla beraber, mutlaka bir kolaylık vardır”İsrail’in bu sefer ABD’nin açık himayesi ve yönlendirmesiyle Kudüs’e ve Filistinlilere karşı işlediği cürümlere karşı İslam dünyasında Türkiye’nin dışındaki bütün İslam aleminde göze çarpan tuhaf sessizlik ve lakaytlık İslam İşbirliği Zirvesi’nin toplanmasıyla ve yayınladığı güçlübildiriylebozulmuş oldu.Malum, İslam ülkelerinin birçoğunun kuruluşları itibariyle İsrail’e karşı var olan tuhaf borçluluk veya bağımlılık durumları onların seslerini yükseltmelerini

“Her zorlukla beraber, mutlaka bir kolaylık vardır”

İsrail’in bu sefer ABD’nin açık himayesi ve yönlendirmesiyle Kudüs’e ve Filistinlilere karşı işlediği cürümlere karşı İslam dünyasında Türkiye’nin dışındaki bütün İslam aleminde göze çarpan tuhaf sessizlik ve lakaytlık İslam İşbirliği Zirvesi’nin toplanmasıyla ve yayınladığı güçlü
bozulmuş oldu
.

Malum, İslam ülkelerinin birçoğunun kuruluşları itibariyle İsrail’e karşı var olan tuhaf borçluluk veya bağımlılık durumları onların seslerini yükseltmelerini engelliyor. Bırakınız ses yükseltmeyi, son zamanlarda birçok İslam ülkesi İsrail ile ilişkilerini normalleştirme yarışına girmiş durumda. Şimdiye kadar ele güne anlatılan asıl kurucu ilkelerden apaçık bir sapma görüntüsü oluşturduğu için bu normalleştirme bilhassa kendi halklarına karşı ciddi bir meşruiyet sorunu yaratıyor.

“Normalleştirme” kavramı literatürde Filistin davasını, Kudüs’le birlikte satmakla, ona ihanet etmekle aynı anlama geliyor. O yüzden normalleştirme sürecine girmek isteyen ülkeler üzerinde büyük bir kamuoyu baskısı var.

Buna rağmen, normalleştirme arayışındaki ülkelerin üzerinde belli ki daha büyük bir baskı var ki, kendi halklarıyla bu kadar açık bir biçimde karşı karşıya kalmayı göze alabiliyorlar.

İslam ülkelerinin tamamının kırmızı çizgisi olan Kudüs, İİT’nin bile oluşum sebebi olan Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi ve bütün İbrahimî dinlerin mukaddes şehri Kudüs… hani ona dokunulduğunda bizzat Siyonistlerin bütün Müslümanların ordulara dönüşüp üzerlerine yürüyeceklerinden korktukları Kudüs..

Tabii, o Müslümanları kendi sınırlarına hapseden ve kontrol altında tutan güvenilir yöneticiler bu korkuları boşa çıkarmak için vardı ve şu ana kadar kendilerine güveni hiç boşa çıkarmadılar. Bunu da o kadar ikiyüzlü bir biçimde yaptılar ki, gören bu ülke yöneticilerinin varlık sebebi İsrail düşmanlığı zanneder. Düşmanlık yapıyor gibi görünerek sergilenen işbirliği. Şimdi bu kadarına da gerek yok deniliyor. İsrail ile ilişkileri “normalleştirmek” aslında fiili durumu resmileştirmekten başka bir anlama gelmiyor.

İsrail’e karşı bu bağımlılık tabii ki İsrail devletinin kendisine değil. İsrail’i bu dünyaya kazık gibi çakan dünya düzeninedir. Siyonist ve terörist İsrail devletinin bu dünya düzeninde nasıl bir işlevi olduğunu tartışabiliriz. Onun mu ABD’yi ve dünyayı ABD’nin mi onu yönettiği üzerinde bir yığın spekülasyon yapılabilir. Neticesi çok da fark etmiyor. Bugün Kudüs’ün İsrail’e başkent kılınması, ABD’nin kendi büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması işlemiyle harekete geçirilmiş bir süreç. ABD ve İsrail arasındaki ilişki daha önce hiç bu kadar açık edilmemişti. Aslında ABD başkanı Trump’ın sergilediği dümdüz şahsiyet, ABD’nin şimdiye kadar başka kılıflar altında sürdürdüğü düzenin altındaki asıl iktidar ilişkilerini alenileştirmeyi sağlıyor. Fiili durumları resmileştirmek ABD’nin yeni siyaseti. Yoksa İsrail kurulduğundan beri ABD’nin tavrı ve siyaseti bundan farklı olmamıştı.

Dolayısıyla İsrail’e karşı olmak doğrudan ABD’ye ve onun kurduğu zalim dünya düzenine karşı olmak demektir. İsrail’e karşı olmak dünya düzenine muhalif olmak demektir.

Bu muhalefeti göze almak kolay değil. Ama bunu asıl zorlaştıran, bu düzenin insanların içine saldığı korkulardır. İçlerindeki kökleşmiş korkuları bu zalim düzene hayat veriyor. Bu korkuları onlara bu düzene karşı çıkılmaz, muhalefet edilmez dedirtiyor. O yüzden en açık bir katliamları karşısında bile seslerini çıkarmıyorlar, mazlumun sesine kulaklarını tıkıyor, zalimin zulmünü zulüm olarak telaffuz etmekten çekiniyorlar. Zalimle ilişkilerini normalleştirmeye, ona yanaşmaya çalışıyorlar. Ona yanaştıkça zulmünden korunacaklarını sanıyorlar. Oysa zalime hayat veren bu davranışlardan başkası değil.

İİT’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından böyle bir atmosferde 2. kez olağanüstü toplantıya çağrılmasının ne anlamı ve ne etkisi olabilecek diye sorulabilir. Soruluyor da. Bu atmosferin yaydığı bir umutsuzluk, bir karamsarlık var. Durum elbette kolay değil, ama her zorluğun içinde bir kolaylığın olduğuna olan inancı da asla yitirmemek gerekiyor.

İİT’nin olağanüstü toplantısında ortaya çıkan tablo bile bunu yeterince gösterdi. İslam ülkelerinin toplamda asla gözardı edilemeyecek bir güç olduğunu hatırlamaları gerekiyor. Bir aktivite olmadığında insan kendi varlığını bile unutur. Uygun bir zamanda, uygun bir dil ve yaklaşımla bir toplanma bile başlı başına bu hatırlamayı sağlayabilir. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında İstanbul’da olağanüstü bir gündemle toplanan İİT Zirvesinde bu hatırlamanın ve ardından gelebilecek canlanma emarelerini gösterdi.

İsrail bir kez daha hiçbir şekilde meşrulaştırılamayacak bir işgal devleti olarak tekrar hatırlandı ve hatırlatıldı. Onunla normalleşme yolları arayanlar için belki bir uyarı belki başka bir yol aramak için bir cesaret ve teşvik oldu bu. İsrail ve ABD’nin Kudüs’teki son ihlalleri ve katliamlarına karşı tek tek her ülkeden bekleyip de göremediğimiz tepkileri yine her birinden ve toplu olarak görmüş olduk. Sadece İsrail değil, belki ilk defa onun arkasındaki güç olarak ABD de en açık şekilde eleştirildi.

Yorum yapmak için katıldığım bazı Arap kanallarında sunucuların sorularına sinen karamsarlık bu Zirve için de ifade ediliyor: “Yine bir toplantı olacak ve belki sert bir kınama, ama İsrail aynı şeyleri yapmaya devam edecek. Bu toplantıların hiçbir etkisinin olmadığı görülmüyor mu?”

Bilakis, bu toplantı Filistin ve Kudüs davasının neredeyse terkedilmeye yüz tuttuğu ve İsrail’in zulmünün ayyuka çıktığı bir dönemde Kudüs’ü tekrar İslam dünyasının merkezine oturtan, böylece bir İslam dünyasının var olduğunu hem kendisine hem de bütün dünyaya tekrar hatırlatan, duyuran bir işlevi deruhte etmiştir. “Her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır ve bir işi bitirdiğinde hemen yeniden işe kurul”

Erdoğan’ın Zirve’ye damga vuran sözleri, beşten büyük olduğunu haykırdığı dünya için umutları tazelemiş, yolu da hatırlatmıştır:

“Filistin sahipsiz değildir, Kudüs sahipsiz değildir, Gazze sahipsiz değildir… İslam ümmeti tek ses olmadığı sürece dünyanın her köşesinde Müslümanlara zulmedilmeye devam edilecektir”

#Kudüs
#İsrail
#Türkiye