İnce’den ince’ye laf olsun torba dolsun

04:004/06/2018, Pazartesi
G: 4/06/2018, Pazartesi
Yasin Aktay

Seçim kampanyaları esnasında sarf edilen sözlerin siyasal söylemlerin toplam gelişimi üzerine nasıl bir etkisi oluyordur acaba?Bu soruyu samimi olarak soruyorum. Her şeyden önce birilerinin bu kampanya esnasındaki absürt komedi metinlerine taş çıkartacak sözlerini oturup ciddi ciddi tartışmak veya saçmalıklarını bir de ben vurgulamak için değil.Mesela olumlu bir fonksiyonu siyasetçilerin halka hesap vermeyi, ona iyi görünmeyi, dolayısıyla onu anlayıp onun anlayış hizasına göre kendini ayarlamayı

Seçim kampanyaları esnasında sarf edilen sözlerin siyasal söylemlerin toplam gelişimi üzerine nasıl bir etkisi oluyordur acaba?

Bu soruyu samimi olarak soruyorum. Her şeyden önce birilerinin bu kampanya esnasındaki absürt komedi metinlerine taş çıkartacak sözlerini oturup ciddi ciddi tartışmak veya saçmalıklarını bir de ben vurgulamak için değil.




Mesela olumlu bir fonksiyonu siyasetçilerin halka hesap vermeyi, ona iyi görünmeyi, dolayısıyla onu anlayıp onun anlayış hizasına göre kendini ayarlamayı önemsemeleri oluyor mudur?

Halkın iyi karşılayacağını düşündüğü her şeyi söylemeye can atıyor siyasetçi. Bu, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde bana göre siyasal söylemleri halkla organik bir ilişkiye katılmaya zorlayan son derece olumlu bir gelişme. Bu da, aslında Cumhurbaşkanını halkın seçmesine dair yapılmış olan düzenlemenin ne kadar hayırlı olduğunu gösteriyor.

Cumhurun başının, halkın hiçbir duygusunu, inancını, geleneğini, dilini hesaba katmasının gerekmediği, dolayısıyla halkına tepeden baktığı zamanlardan bu zamanlara…

Muharrem İnce, mesela, bu süreçte inceden inceye halkın ne istediğini tahmin etmek ve kendini buna ayarlayabilmek için büyük mesafeler kat ediyor. Öğrencilerini namaz kılmaya götürdüğü için öğretmenler hakkında mürteci fişlemesiyle şikayetlerde bulunan İnce’nin bugün kendini İmam-Hatiplerin teminatı olarak sunması, başörtüsü meselesinin artık bitmiş-kapanmış bir konu olduğunu, kimsenin onu yasaklamaya gücünün yetmeyeceğini söyleyecek noktaya gelmesi bu demokratikleşme sürecinin bir sonucu. Ne kadar samimi olduğu ayrı mesele tabii.

Bana göre eskiden söylemiş olduklarını ortaya çıkarmak, Muharrem İnce’nin veya diğer adayların gerçek yüzlerini ortaya koymak adına değil, Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu siyasetçileri ne kadar eğitmiş olduğunu göstermek adına yapılmalıdır.

Sağ olsun AK Parti, ömrüne bereket Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Kılıçdaroğlu’ndan, Muharrem İnce’ye kadar herkesi nasıl da demokrasi kursundan geçirmiş oldun? İsteyen diktatör demeye devam etsin. Ne malum, o da bu kursun bir parçası…

Yalnız Cumhurbaşkanımızdan bu demokrasi kursunu alanlar, halktan gelen sesleri her zaman tam algılamıyor, iyi anlamıyorlar. Halkı ciddiye almanın, halkla hemhal olmanın gerçekten ileri demokrasi bilinci ve seviyesiyle ilgisi var, ama bu seviyeyi popülizmden ayıran da yine ince bir çizgi var. Demokrasi kursundan samimiyetle geçilmemişse bu ince çizgi ayırt edilmez, halka yakın olayım derken, halktan alacağı üç-beş oy adına hiçbir omurgası olmayan, halka da söyleyeceği hiçbir şey olmayan, ne isterseniz bizde var diyen siyaset işportacısı derekesine düşürür insanı.

Erdoğan dışındaki bütün adaylarda oy kapma telaşıyla bir siyaset işportacısına özgü bir pejmürdelik hemen göze çarpıyor. Kendilerine ait hiçbir duruşları, hiçbir siyasetleri kalmamış. Ülkücü gelenekten gelmiş olan Akşener HDP’lilere göz kırpıyor. Milli Görüş çizgisinden gelen Karamollaoğlu bu millete Türkçe ezanları, 27 Mayıs’ları, 28 Şubat’ları, başörtüsü yasaklarını yaşatmış CHP’lilere de, Yasin Börü’nün katillerine de sıcak, sımsıcak mesajlar veriyor. Zaten İnce’nin koparasıya inceltmediği hiçbir söylemi kalmamış. Aslında ne kadar Kur’an bildiğini anlatmaya çalışırken Elif’i ters tutan pozu da durumunu iyice koparmış.

Şimdi başta sorduğum soru muvacehesinde bu gelişmeye sevinmeli miyiz, endişelenmeli miyiz?

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerken aldıkları kursun onları soktuğu hal, biraz da herşeyin anlamını yitirdiği, kimsenin sözünün hiçbir değer taşımadığı, sözün laf olsun torba dolsun diye israf edildiği bir nihilist hal mi olacaktı?

Tabii, bu ortamda, halka ayak uydurayım diye halkı tehlikeli şekilde yanlış anlama ve popülizm yapayım derken faşizmin kapılarını aralama ihtimali de çok yüksek oluyor.

SURİYELİLERE KARŞI POPÜLİST KIŞKIRTMA

Muharrem İnce’nin de Meral Akşener’in de Suriyeliler için söyledikleri, mesela. Her ikisi halkın Suriyelilerden aslında rahatsız olduğu izleniminden hareket ederek, halkı Suriyelilerden kurtarmanın telaşına düşmüş. Bir seçim kampanyasında, ne olursa olsun, asla sapılmaması gereken bir yol bu. Bu noktada girişilen popülizm sizi doğrudan faşizmin kıyılarına atar.

“Esad’a ne özel bir kinim ne de özel bir sevgim var. Kardeşim Esad’dan Kanlım Esed’e geçmemeliyiz” diyor İnce. Sanki o noktadan bu noktaya biz geçtik. Esad’la iyiyken, en azından Beşşar’ın sicilinde katliam yoktu. Sonra oldu. Kendi halkından 1 milyon insan öldürdü. 12 milyonu da içerde veya dışarıda yerinden edilmiş. Bu kadar cürmü işlemiş biriyle işleri nasıl normalleştirecek İnce? Buna dair hiçbir açıklama yapmadan sadece torba dolduran boş laf ediyor.

Daha tehlikeli bir söylemle konunun üzerine gidiyor İnce: “4.5 milyon Suriyeli Türkiye’de yaşıyor. Bayram’da gidiyor 72 bin kişi, 1 hafta 10 gün kalıyor, sonra geri dönüyor. Eğer sen gidip 10 gün kalıp geri gelebiliyorsan kal orada devamlı. Ne diye geliyorsun, tatile mi geliyorsun? Demek ki şartların uygun. Gittikten sonra kapatırım kapıyı kalırsın. Burası aşevi mi? Benim ülkemin insanları işsiz” diyor.

Tam da halkı kışkırtma dili bu. Neresinden bakarsanız ırkçılık, neresinden bakarsanız cahilce. İnsanlıktan nasibi olmayan bu ifadeleri Türkiye halkı mı İnce’den istiyor? Hayır. İnce, bu sözleri yabancı düşmanlığına düçar bir kesimin aklına karpuz kabuğu düşürmek suretiyle kışkırtıcılık yapıyor. Yaptığı neresinden bakarsanız insanlık suçu.

Doğrusu, mültecilik gerçeği ortaya çıktıktan sonra bu tür haller elbette olur. Şartlar elverir, gider gelirler de. Buna AB ve BM mülteci haklarında da “aile birleşimi” başlığı altında çok açık bir yer var ve aslında işin aslını söylemek gerekirse, Türkiye bu konuda AB ile anlaşmada sonra bu standartlardan bir miktar sapmış durumda. Yani aile birleşimi konusunda İnce’nin kışkırtmalarına konu olacak daha çok mesafe kat etmemiz, ülkemizdeki mültecilere daha çok imkan tanımalıyız.

Tam da bugün AKPM’de Suriyeli mültecilerle ilgili, Paris’te, katılmakta olduğum Göç Komisyonu’nda böyle bir rapor görüşülüyor. Raporda daha fazla AB ülkeleri ama bir yandan da Türkiye’nin mültecilerin aile birleşimi haklarına daha fazla riayet etmesi gerektiği söyleniyor.

#AK Parti
#CHP