ABD’nin İran’a yaptırımları kime ne yaptırıyor?

04:007/11/2018, Çarşamba
G: 7/11/2018, Çarşamba
Yasin Aktay

ABD’nin İran’a uygulayacağı yaptırımları açıklamasıyla İran meselesinde (daha doğrusu ABD’nin İran dansında) yeni bir safhaya geçilmiş oldu.Esasen Obama yönetimi İran’la imzalanan bir antlaşma ile bu ülkenin nükleer programını bir ölçüde kontrol altına almış ve buna karşılık ülkeye uygulanan ambargolarda da kısmî bir rahatlama sağlanmıştı.Başkan Trump, başkanlık kampanyası boyunca İran’la imzalanan antlaşmanın yanlışlığından bahsederek, seçilmesi halinde, bu anlaşmayı yürürlükten kaldıracağını söylemişti.

ABD’nin İran’a uygulayacağı yaptırımları açıklamasıyla İran meselesinde (daha doğrusu ABD’nin İran dansında) yeni bir safhaya geçilmiş oldu.


Esasen Obama yönetimi İran’la imzalanan bir antlaşma ile bu ülkenin nükleer programını bir ölçüde kontrol altına almış ve buna karşılık ülkeye uygulanan ambargolarda da kısmî bir rahatlama sağlanmıştı.

Başkan Trump, başkanlık kampanyası boyunca İran’la imzalanan antlaşmanın yanlışlığından bahsederek, seçilmesi halinde, bu anlaşmayı yürürlükten kaldıracağını söylemişti. Trump’ın bu ateşli politikasının en önemli destekçisi ise İsrail Başbakanı Netanyahu olmuştu. Obama yönetiminin anlaşmayı imzalamasına da sert tepki gösteren Netanyahu Trump seçildikten sonra da ABD’nin İran’la imzalanan anlaşmayı yürürlükten kaldırması yönünde kamuoyu yaratma çabalarını sürdürdü. Trump yönetimi de bu konuda zaten istekli bulunduğu için süreç hızla ilerledi ve bugüne gelindi.

ABD yönetiminin almış olduğu kararlar özellikle Avrupalı liderler tarafından hoş karşılanmıyor. Avrupa’nın periferisinde bulunan İran’ın marjinalleşme eğilimleri göstermesi ilk etapta Avrupa’da hissedildiği için Avrupalı liderler İran’ın küresel siyasete sağlıklı bir biçimde angaje edilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Diğer taraftan İran’a yönelik ambargo kararları İran’da Batı dünyasıyla angaje olma arayışı içerisindeki reformist kanatta moral motivasyon açısından kırılganlık yaratırken ülkeyi dış dünyadan tamamen yalıtılmış bir çeşit savaş makinesi haline dönüştürmek isteyen kimselerin ekmeğine ise yağ sürüyor.

Bu durumu İran’ın yönetici elitleri düzeyinde gözlemlemek mümkün. Bu çerçevede örneklendirme meselenin daha sağlıklı anlaşılması açısından da ufuk açıcı olabilir.

5 yıldır İran Dışişleri Bakanlığı yapan Cevad Zarif iyi bir diplomat. Colorado Üniversitesi’nden mezun olan Zarif reformistlerin önemli bir yüzü ancak son 2 yıldır gücü dramatik ölçüde azalmış gözüküyor.

Zarif’in azalan gücüne karşın gücü artan birisi var. İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in dış politika konularında danışmanlığını yapan Ekber Velayeti. Batının İran’a meydan okuması, özellikle Trump yönetiminin almış olduğu İran karşıtı kararlar Velayeti’yi güçlendirdi ve Cevad Zarif’in şahsında müşahhas hale gelen İran dış politikasındaki açılımcı ve pragmatist yaklaşımın geri plana itilmesine sebep oldu.

Velayeti 1960’larda ABD’de Johns Hopkins University’de eczacılık eğitimi almış birisi aslında. Ancak Zarif’ten farklı olarak Amerikan tarzı yaşamı hiçbir zaman benimsememiş. 1981’de Şah devrildiğinde hemen hükümete katılmış. 1981-1997 arasında ise İran’ın Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürmüş.

1997’de reformistler Hatemi başkanlığında seçimleri kazandığında ise Velayeti Hamaney tarafından kişisel danışman olarak atandı. 2013’te ise Başkanlık seçimlerinde muhafazakarların adayı oldu.

Velayeti Joint Comprehensive Plan of Action ya da JCPOA diye bilinen nükleer anlaşmayı 19. yüzyılda imzalanan ve İran’ın Dağıstan’dan ve Azerbaycan’dan çekilmesine sebep olan anlaşmalara benzetti. Velayeti’ye göre anlaşmanın bir diğer eksiği farsça versiyonunun bulunmuyor olması. Tıpkı Golestan ve Türkmençay anlaşmalarında olduğu gibi. Her iki anlaşmada da İran aşağılanmıştı Velayeti’ye göre. Dolayısıyla İran’ın nükleer anlaşmadan çekilmesi gerekiyordu.

Velayeti’nin Batı karşıtlığı üzerinden kurduğu bu söylem düzeyi Trump’ın kararlarıyla birleştiğinde ortaya ülkede marjinalleşme eğilimlerini arttıracak bir tablo çıkmış gözüküyor.

University of Maryland tarafından yapılan bir araştırmaya göre İranlıların Cevad Zarif’e destekleri 2016’dan 2017’ye % 78’den % 43’e düşmüş. Diğer taraftan Kasım Süleyman ve Kudüs Ordusuna destek ise % 61’e yükselmiş durumda.

Burada dikkat çeken husus Velayeti’nin söylemini ABD karşıtı değil müdahale karşıtı kuruyor olması. Şöyle diyor: “Paris’in etkisine Moskova’nın etkisinden daha açık olmamalıyız.”

Burada İran tarihinde millî bir kahraman olarak hatırlanan Musaddık’ın yaklaşımına benzetilmeye çalışılan, İranlıların milli duyguları ile dinî duygularını meczeden bir bağımsızlıkçı, üçüncü dünyacı söylemin belirgin olduğu da söylenebilir.

Bu söylem düzeyini mümkün ve meşru kılan politikalar izleyen Trump yönetiminin bölgeye dönük projeksiyonları ve politikaları çoğu kez doğrusal sonuçlar doğurmuyor işte.

İran’a yaptırım politikaları bunun tipik bir örneği haline gelmiş durumda. Sonuçta İran’a yaptırım söyleminin, kararının veya siyasetinin kime ne yaptırdığı gün gibi ortada.

Bu nihai “yaptırımlar” bilinerek ve gözetilerek bu siyaset izleniyorsa şapka çıkarıp kimin kiminle nasıl bir ittifak içinde olduğunu yeniden gözden geçirmekte fayda var.

Ya değilse...

Orasını da ABD düşünsün.

#ABD
#İran
#Ambargo