Küresel piyasalardaki kurtlar ve kuzular

04:006/06/2018, Çarşamba
G: 6/06/2018, Çarşamba
Yaşar Süngü

Serbest piyasa ekonomisi denilen şey, uluslar arası dev şirketlerin yerel küçük şirketleri rahat yemek için kullandıkları yemden ve aynı meydana kuzularla kurtları salmaktan başka bir şey değildir.Küreselleşen ekonomide yer almanın ve adil bir rekabet ortamı sağlamanın yolu sermayesi düşük yerli şirketleri desteklemekten ve onları devlerin yok edici rekabet anlayışından korumaktan geçer.Küreselleşen ekonominin son yüzyıllık tarihine bakılırsa, ülkelerden bile büyük hale gelen dev sermayeli şirketlerin

Serbest piyasa ekonomisi denilen şey, uluslar arası dev şirketlerin yerel küçük şirketleri rahat yemek için kullandıkları yemden ve aynı meydana kuzularla kurtları salmaktan başka bir şey değildir.



Küreselleşen ekonomide yer almanın ve adil bir rekabet ortamı sağlamanın yolu sermayesi düşük yerli şirketleri desteklemekten ve onları devlerin yok edici rekabet anlayışından korumaktan geçer.

Küreselleşen ekonominin son yüzyıllık tarihine bakılırsa, ülkelerden bile büyük hale gelen dev sermayeli şirketlerin başarı hikayelerinin arkasında muazzam bir koruma zırhı olduğu bütün çıplaklığıyla sırıtır.

**

ABD Başkanı Trump’un alüminyum ve çelik ihracatına ek vergi getirmesi küresel ticaret savaşının başlangıcı değildir.

Trump’un öncekilerden tek farkı bunu açıktan yapmasıdır.

Trump’tan önce başlamıştır ve birçok Avrupa ülkesi gizli korumacılığını yıllardır sürdürmektedir.

Gelişmekte olan bizim gibi onlarca ülkeye serbest piyasa ekonomisini dayatan zengin ülkeler, “Aleme verir telkini, kendi yutar salkımı” politikasını uygularken hiç utanmamaktadır.

Mesela senin ülkenin Merkez Bankasının bağımsız olmasını isterken, kendi ülkesinin Merkez Bankası ile istediği ekonomik/ siyasi operasyonları yapmakta mahzur görmemektedir.

**

Mesela dünya ticaretinde en önemli role sahip olan İngiltere’nin korumacılık konusunda hiçbir ülke eline su dökemez.

ABD, Almanya ve Japonya da korumacılıkta İngiltere’yi takip eden 3 zengin ülkedir.

Bu ülkeler ulusal ve milli çıkarları söz konusu olduğunda ne serbest rekabete uyarlar ne de küresel kurallara.

Bu alemin tek enayisi biz miyiz?

Onlar kuralları nalıncı keseri gibi kendine yontarken biz neden onların uymadıkları kurallara uyalım?

**

SETA’nın analizinde korumacılığın tarihsel süreci şöyle anlatılıyor:

“Tarihsel açıdan ticari korumacılık anlayışının kökenleri 15. ve 16. yüzyıllarda yaygın bir iktisadi görüş olarak benimsenen merkantilizme, daha öncesinde de fizyokratlara dayanıyor.

İktisadi anlamda ilk sistematik düşünce sayılan merkantilizmde devletler kendi ekonomilerini güçlendirmek için temelde ihracatı teşvik etmişler ve ithalatın hem siyasi hem ekonomik açıdan zararlı olacağını öne sürmüşler.

Aynı zamanda altın ve gümüş gibi değerli madenlerin de ülke içinde tutulması ve hazinedeki miktarlarının artırılmasına önem vermişler.

İktisadi liberalizmin temel prensibi serbest ticaret İngiltere’nin korumacılık uygulamalarıyla tanımladığı merkantilizme tepki olarak ortaya çıkmış.

Klasik ekonomik liberalizm ve onun neoliberal versiyonu, serbest ticaret sayesinde devletler arasında artan ticaret ve karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin toplumlar arasında ortak çıkar algılamalarına yol açarak uluslararası refah ve barışın korunmasına hizmet edeceğini savunulur.

Buna karşılık klasik ve neorealist teorilerden beslenen yaklaşımlarda devletler arasında ekonomik ve ticari ilişkiler tarafından perçinlenen asimetrik bağımlılık ilişkileri egemen güçlerin faydalarına işleyerek küresel sistemdeki eşitsiz güç dağılımını kalıcı hale getirir.

Marksist ve eleştirel teoriye dayalı analizlerde ise ekonomik entegrasyon ve ticari bağımlılığın devletleri küresel politik güçler ve uluslar üstü sınıfların manipülasyonları karşısında hassas ve savunmasız bırakarak ulusal egemenlik alanlarını ciddi oranda daraltıcı bir etki yaptıkları vurgulanır.

Nitekim tarihte görüldüğü gibi merkantilist dönemden bu yana ekonomi için “Serbest ticaret mi, yoksa korumacılık mı yararlıdır?” sorusu tartışılır.

Serbest ticaret ile korumacılık arasındaki ikilem ekonomik milliyetçiler/realistler ve liberaller/neoliberaller arasında yaşanan tartışma ve çatışmaların esasını oluşturur.”

**

Yerli şirketlerini devlet korumasıyla uluslar arası dev şirketlere dönüştüren ABD ve İngiltere ne yaptıysa onu yapalım.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok!

Ne diyordu Mandıra Filozofu filmde: Ben 1 koyup 20 almaya karşıyım.

Hiçbir şey koymadan kazanmaya da karşıyım.

Dünyada insanın başına ne gelirse aç gözlülükten gelir.

1 koyup 20 alacaksanız vardır bir yamuğu, hiç bulaşmayın derim.

#ABD