İstanbul’un Başkanı olduğunu bir türlü hatırlayamayan Ekrem İmamoğlu, Bodrum’dan neden vazgeçemiyor? Şimdilik, bir muamma…
Mesela, lütfedip “Sular Altındaki” İstanbul’da kısa bir esnaf ziyareti yaptıktan sonra aynı gün saat 15.40 uçağıyla yine Bodrum’un yolunu tutmasının mücbir bir nedeni mi var?
Mutlaka yetişmesi gereken “kapalı kapılar altındaki bir görüşme veya toplantı” mı vardı, acaba?
Merak arttıkça; sualler, böyle uzayıp gidiyor.
***
“Bodrum Büyükşehir Belediye Başkanı!” İmamoğlu, “akıl hocası” sayılan Zülfü Livaneli’nin konserlerinin de müdavimidir: Sonuncusu Bodrum’da olmak üzere üç ayda üç Livaneli konserine katıldı. Alkış, tezahürat gırla gitti…
Haliyle, 25 yılın biriken tüm tezahüratları da sahne aldı!
Livaneli’nin vücut dili “1994’ün rövanşını nihayet aldım” diyordu…
İmamoğlu, “Tuhaf” adlı derginin Temmuz sayısında Zülfü Livaneli’yi yazdı: “Adaylığını ilk dile getiren kişinin Livaneli olduğunu” işaretledi. Zülfü Livaneli’den ‘İstanbul seçiminin gizli kahramanı’ diye söz etti!
Haydi, muzip bir kehanet çalışalım…
Ekrem, Zülfü abisinin konserine “dördüncü kez” katıldığında; sahnedeki manzara, şöyle bir yanılsama arz edecek:
“Müthiş performans: İstanbul’un Başkanı Zülfü Livaneli, Bodrum’un Başkanı İmamoğlu’nu övmekten yorulmadı…”
Zülfü Livaneli sadece konserlerde değil; Tuhaf, Ot, Kafa vb. gibi dergilerde de sıkça sahne alıyor:
“Kültür, Sanat İktidarı Bizde: Başkanı da Livaneli” der, gibiler…
Dahası, bu yaz Laikçi Medya’nın termometresi de hemen her gün 38 ila 40 Livaneli’yi gösteriyor!
Bunlardan biri olan Sözcü; Zülfü Livaneli röportajını “Siyasal İslam bir devirdi, hasar bırakarak gidiyor” başlığıyla verdi. (15 Ağustos 2019)
Şu sözler de Zülfü’nün: “Siyasal İslam’la kol kola girerek demokrasi olabilir mi? Böyle bir şey dünyanın neresinde yaşandı? Bu, bizim arkadaşlar niçin böyle bir akışa kaptırdılar, kendilerini? Batı tarafından müthiş destek gördüler…”
Yıllardır “Devrimci” takılmayı çok seven; “Batıcılığa Karşıymış Gibi Yapan” Mister Livaneli; “Siyasal İslam” diye tanımladığı Mevcut İktidarın, 15 Temmuz’da FETÖ piyonuyla saldıran NATO-ABD tarafından devrilmeye çalışıldığı gerçeğine “gözlerini sımsıkı kapatıyor!”
“Devrimcilik” maskesi ve “Atatürkçülük” kıyafetiyle Türkiye’yi Batılı Devletlere eklemlemeye çalışan “aydın!” örneğinin önde gelen simalarından biri olan Livaneli’nin Sözcü’deki röportajın sonunda şöyle bir cümlesi var ki; aslında “zurnanın zırt dediği” yerdir:
“Bizlerin, yani Cumhuriyet kuşaklarının da özeleştiri yapması lazım: Bu, birkaç başlıkta yapılmalı; Atatürk’ü anlamak, etnik mesele ve bir de aydınına düşmanlık…
Nazım’ı hapislerde çürütmüşsün, Sabahattin Ali’yi öldürmüşsün, sonra diyorsun ki, Batı bizi anlamıyor!”
***
“Nazım Hikmet’in hapislerde çürütüldüğü yıllarda; Şevket Süreyya Aydemir’in tabiriyle ‘Tek Adam’ ile ‘İkinci Adam’ iktidarda değil miydi?” diye sorup da “zülfü yâre” dokunmayalım!
Sabahattin Ali’nin derin bir cinayete kurban gittiği 1948’de ise “Milli Şef!” İsmet İnönü’nün iktidarı hüküm sürüyordu!
Aradan bunca sene geçtikten sonra dahi Sabahattin Ali’nin “milliyetçi gerekçelerle” öldürüldüğü hikâyesi anlatılıyor.
Türkiye’de ABD’nin hâkimiyeti 1944’te başladı ve Sabahattin Ali’yi katleden derin cinayetin kararını veren de Türkiye’deki Derin Üst Yapı’yı yönetenlerdi. O Gizli Yapı ise Amerikan Devletine bağlı olarak çalışıyordu…
Hal böyleyken…
Zülfü Livaneli’nin Türkiye’deki derin cinayetlerin arka planından Batı’yı (ABD’yi) uzaklaştırmaya “özen gösterdiğini” söylemeye gerek kalıyor mu?
Halid Özkul’un “Psikolojik-Asimetrik- Paradoksal Medya- Kontrgerilla- Kontra Gerilla: GLOBALİST KARŞI DEVRİM” adlı (7 yıl gecikme ile 2014’te yayınlanabilen) çok önemli kitabında, şu satırlar yazılıdır:
“Psikolojik Savaş’ın en önemli teması, korku yaratmaktır. Bu korkuyu canlı tutmak, eskidiğinde ise yeni bir korku icat etmek, malzeme bittiğinde eski bir korkuyu yeniden serbest piyasaya sürmek! (…)
Evet, istihbarat servisleri, bu işi günümüzde özel mülkiyetin başpiskoposları olan medya patronlarının desteğiyle ustaca yürütmekteler. Piyon olarak da şöhret düşkünü ‘papaz’ entelektüelleri kullanmaktalar…
Bu ‘aynalı sazan’ hikâyesine en son, Mayıs 2007’de bir günlük gazetemizin (Vatan) köşesinden şahit olduk:
Eski Solcu-Şarkıcı-Yazar-Gazeteci-Edebiyatçı-Yapımcı-Milletvekili-Ulusalcı vb. Zülfü Livaneli, 10.05 2007 tarihli “404 Bomba Meselesi” başlıklı makalesinde özetle şu enformasyonu açıklıyordu: Vaktiyle SSCB’den 400, ABD’den de 4 nükleer bomba çalınmışmış, bunlar da çantalar içinde teröristlerin elinde imiş…
Üstadı Muhterem de bunu Harvard Üniversitesi’nin Dekanı Prof.Graham Allison’dan dinlemiş!” (S: 85-86)
***
Finaldeki Not: Nükleer bombaların çalındığı yalanı ABD’den pompalanmıştı. Türkiye’deki dublajı da Mister Livaneli yapmıştı! Bahse konu terör örgütü mü? El Kaide idi! Hani, şu CIA operasyonunun kod adı olan El Kaide!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.