Yerine getirilmeyecek bir ceza: İşte bu olmadı!

04:0018/04/2018, Çarşamba
G: 18/04/2018, Çarşamba
Tamer Korkmaz

Yirmi Sekiz Şubat davasından çıkan karar, vicdanları tatmin etmedi. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in de aralarında bulunduğu yirmi bir sanık için “darbeye teşebbüs”ten müebbet hapis kararı verildi. Altmış sekiz sanık da beraat etti…Yirmi bir sanığın müebbet hapis cezası almalarına rağmen; “yaşlılık ve sağlık problemleri” gerekçesiyle tutuklanmamaları…Bir başka söyleyişle “adli kontrol şartıyla serbest kalmaları” Adalet Terazisi’nin şaşmasına

Yirmi Sekiz Şubat davasından çıkan karar, vicdanları tatmin etmedi. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in de aralarında bulunduğu yirmi bir sanık için “darbeye teşebbüs”ten müebbet hapis kararı verildi. Altmış sekiz sanık da beraat etti…


Yirmi bir sanığın müebbet hapis cezası almalarına rağmen; “yaşlılık ve sağlık problemleri” gerekçesiyle tutuklanmamaları…

Bir başka söyleyişle “adli kontrol şartıyla serbest kalmaları” Adalet Terazisi’nin şaşmasına neden olmuştur.

*

Mevzubahis karar, elbette “darbelerle mücadele” bakımından önemli bir aşama kaydedildiğinin göstergesidir.

Evet, Yirmi Sekiz Şubat’ın darbe olduğu gerçeği; mahkemenin kararıyla tescillenmiştir. Bu doğrultuda, yirmi bir sanığa müebbet hapis cezası kesilmiştir. Ne var ki; bunun yerine getirilmeyecek bir ceza olması “kabul edilebilir” değildir.

Yirmi Sekiz Şubat’çılar “böylesine bir cezaya çarptırıldıklarına göre” muhakkak tutuklanmalıydılar.

Karar, ancak o vakit ibretlik olabilirdi; “caydırıcı” niteliğinden ancak bu şekilde söz edilebilirdi.

Beş sene boyunca Yirmi Sekiz Şubat Darbesi’ni yargılayan mahkeme; neticede itibarıyla adaletin tesisinde yetersiz kalmıştır.

*

Yirmi Sekiz Şubat Davası’nda; darbenin sermaye, medya ve de bürokrasi ayaklarının üzerine hiçbir surette gidilememiş olması ise ayrıca “tenkit edilmesi gereken” çok mühim bir husustur.

Yirmi Sekiz Şubat’ın “derin hiyerarşisinde” Cuntacı Generaller, kimlerden yahut hangi yapıdan talimat almışlardır?

İşte burada karşımıza “Komprador Burjuvazi” yani Amerika ve İsrail ile doğrudan bağlantılı “Büyük Sermaye” çıkıyor…

Yirmi Sekiz Şubat’taki darbe sürecini arka plandan yöneten bu egemen yapılanmayı, İstanbul’un derin baronları diye de tarif edebiliriz.

*

Malum süreçte, Genelkurmay medyadan yargıya kadar geniş bir yelpazede hemen herkese “brifing” vermişti. Peki, o dönemde Genelkurmay’a “brifing” verenler kimlerdi?

El Cevap: 3 Aralık 1997’de, Genelkurmay’da dönemin İkinci Başkanı Çevik Bir ile J Başkanları’na “brifing” veren TÜSİAD’tır!

Yirmi Sekiz Şubat darbesinden tam bir hafta önce ABD’de dönemin CIA Başkanı George Tenet ile gizli bir görüşme yapan; yine 28 Şubat 1997 öncesinde İsrail’e seri ziyaretler gerçekleştiren Çevik Bir’dir.

Darbe sürecinde Çevik Bir’e “övgü dolu satırlarla” mektup yazan şahıs mı; Fetullah Gülen Locaefendi’nin ta kendisiydi!

*

Yirmi Sekiz Şubat Darbesi’nin önde gelen generali Çevik Bir, davanın son gününe kadar “optik çarpıtma” yapmayı alışkanlık haline getirmiştir.

İddiası şudur: “1997’de devlete FETÖ tehlikesi duyurulmuştu. 1997’de Genelkurmay Başkanlığı, rahmetli Süleyman Demirel’e brifing verdi. Bu brifingde, FETÖ tehdidi devlete iletildi. Onun üzerine de Demirel tarafından bazı düzenlemeler yapıldı…”

*

Bir’in bu sözleri gerçeği yansıtmıyor. Aksine, gerçeğin üzerini kasten örtüyor.

Yirmi Sekiz Şubat Davası’nda cezadan kurtulabilmek için sarf edilen laflardır, bunlar…

Yirmi Sekiz Şubat sürecinin, FETÖ’nün (Paralel Yapı’nın) gizli amaçlarına hizmet eden bir darbe olduğu hususu; çoktan ortaya çıkmış bir hakikattir!

Vaktiyle, Paralel Yapı’ya “en başta devlet kademeleri” olmak üzere “yol veren” Türkiye’deki Baronsal Gladyo yapılanmasıdır…

FETÖ, işte bu Gladyo’nun “dini cemaat” maskeli derin örgütü olarak sinsice faaliyet yürütmüştür.

*

Yirmi Sekiz Şubat dönemde, “irtica” söylemi yürürlükteydi…

Dönemin generallerinin daha geniş manada egemenlerinin hedefinde FETÖ yoktu…

Siyasi manada Refahyol vardı. Yine öncelikle hedef aldıkları arasında İmam Hatipliler yer alıyordu! Bu durum, zaten mevzunun “aslında ne olduğunu” anlatmaya yarayan manidar bir misaldir.

Başörtüsü yasağını şiddetli biçimde uygulayan da dönemin “Müesses Nizamı” idi: Bu hadisenin yanına, yine aynı süreçte Locaefendi’nin “Başınızı açın!” talimatını verdiğini de ekleyelim…

Yani? Çevik Bir’in “optik çarpıtması” bu örnek üzerinden de çöküyor. Kaldı ki, aynı doğrultuda başka örnekler de verilebilir.

*

Mister Çevik Bir, merhum Demirel’den de bahsediyor…

Nam-ı diğer “Morrison Süleyman”; dönemin Cumhurbaşkanı sıfatıyla Yirmi Sekiz Şubat darbesinin siyasi ayağındaki lokomotif isimdir.

TÜSİAD’ın, Çevik Bir ve J Başkanları’na “brifing” vermesinden yirmi dört gün sonra yani 27 Aralık 1997 tarihinde “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın düzenlemiş olduğu “Ulusal Uzlaşma” töreninde Cumhurbaşkanı Demirel ile “yan yana oturan” da Fetullah Gülen Locaefendi idi…

Nazlı Ilıcak’ın “Gülen’e övgü faslından” hemen sonra kürsüye çıkan Demirel “mason biraderi” Locaefendi’yi methetmiştir!

Süleyman Demirel’den o törene katılmasını ise Mark Robert Parris talep etmiştir: Yirmi Sekiz Şubat darbesinin perde arkasında yer alan ABD’nin “o dönemdeki büyükelçisinden” bahsediyoruz!

#Yirmi Sekiz Şubat Davası
#FETÖ