Valéry’nin gölgesi

04:0029/12/2019, Pazar
G: 29/12/2019, Pazar
Ömer Lekesiz

Paul Valéry, Mimar Üzerine Aykırı Düşünceler - Paradoxe Sur L’Architecte -Eupalinos ya da Mimar’ını tıpkı ilk bakışta Platon’un diyaloglarını kurguladığı gibi kurgulamıştır.Sokrates, Platon diyaloglarında,en önemli, en yüksek şeyler’i bildiklerini umduğu sofistleri, siyasetçileri, şairleri, tragedya yazarlarını, hatipleri, zanaatkarları.. konuşturmak suretiyle (zihini bir doğurtmayla) bulmaya çalışmıştır.Onun aradığıen önemli, en yüksek şeyler’in ise, “... Atina’daki tüm faaliyeti ve insanlarla

P
aul Valéry, Mimar Üzerine Aykırı Düşünceler - Paradoxe Sur L’Architecte -Eupalinos ya da Mimar’ını tıpkı ilk bakışta Platon’un diyaloglarını kurguladığı gibi kurgulamıştır.
Sokrates, Platon diyaloglarında,
en önemli, en yüksek şeyler
’i bildiklerini umduğu sofistleri, siyasetçileri, şairleri, tragedya yazarlarını, hatipleri, zanaatkarları.. konuşturmak suretiyle (zihini bir doğurtmayla) bulmaya çalışmıştır.
Onun aradığı
en önemli, en yüksek şeyler
’in ise, “... Atina’daki tüm faaliyeti ve insanlarla üzerinde konuştuğu şeylerin neler olduğu dikkate alınırsa, bunların hayatla, hayatın anlamı ile, ölümle, ölümden sonra bizi bekleyen kaderle, iyi yaşama ve mutlulukla ilgili şeyler olduklarını tahmin edebiliriz.” (Ahmet Arslan, İlk Çağ Felsefe Tarihi, İBÜ Yayınları, İstanbul 2014)
Dolayısıyla Platon’un diyaloglarında Sokrates, insanda doğuştan var olan (verili) bilgiye erişebilmek için
konuşturan
, ilgili kişiler ise
konuşturulandır
.
Valéry, kendi diyalogunda bu yapıyı tersine çevirmiştir;
konuş
turan Phaidros
,
konuşturulan
ise
Sokrates
’tir; nitekim Platon’un Phaidros’u, Sokrates’in “Sevgili Phaidros, nereden gelip nereye gidiyorsun?”; Valéry‘nin Eupalinos ya da Mimar’ı ise Phaidors’un “Ne yapıyorsun orada Sokrates?” sorusuyla başlar.

Hal böyle olunca, doğurtma yöntemi de tersine dönmekle kalmaz ve bu kez Sokrates’in bilgilenme amacı da, kendisinden kimi itirafları sağlama şeklinde yeni bir mahiyet yüklenir.

Valéry, diyalog sahnesini ölüm sonrası mekanda kurmakla itirafa en uygun ortamı elde ederek, bu ortamı ve pişmanlığı Sokrates’e bizzat söyletir:

“Phaidros, benim solgun Phaidros’um. Gölgem’in kardeşi Gölge, işleyecekleri herhangi bir töz ellerinde bulunmasa ve çabaları tenden yoksun olmasa son derece pişman olacağımı hissediyorum! Ortalığı kırıp geçiriyorlar, ardı arkaları da kesilmiyor! Biçimleniyorlar ama renklenmelerine olanak yok!... Beyhude bilgenin gölgesinden daha beyhude bir şey var mıdır.”

Valéry, bu beyhudeliği, yine Phaidros’un soruları (doğurtma gayreti) üzerinden Sokrates’i felsefi tefekküründe dünyada iken eksik bıraktığı bir hususu konuşturarak, bizim (yaşayanlar) için fikri bir doluluğa / bilgiye / anlama tevdi eder. Bunun adı, sanattır!

Platon’un sanata değil ama sanatkara mesafesi, hocası Sokrates’in ona mirası olarak değerlendirilir. Haşlakoğlu, “Platon düşüncesinde sanatın ve sanatçının olumsuzlanması tümüyle hakikatle ilişkisindeki tutumuna bağlıdır, yoksa sanat ve sanatçıyı kendi içlerinde hedef alan bir olumsuzluk söz konusu değildir” dese de, Platon’un Sokrates’in sanatçılarla ilgili ironik tutumunu vermedeki gayretine baktığımızda, onun sanatla / sanatçıyla mesafesi önemli hale gelir.

Valéry’nin eserini yazarken, bu durumu özellikle gözettiğini, kendi önsözündeki şu yakınmasından, ironisinden ve siteminden fark ederiz:

“Yüzyılın çabası gelecek ilkelerin zekasını fethetti. Bugün yapılan estetik analiz geleceğin eserleri arasındaki sentezin zafer kazanacağını öngördü. Yine de geleneksel çatı katlarının somurtkan ağırlığı, çelikten yapılma çiftliklerin kasvetli katılığı yaşamla bu kadar çok temas kurmuş olsa da heyecanlanmıyor! Çirkinliğe ve kazanca sövüp sayan, külah çatıların altında ilahi okuyan küçük kutsal tabulardan uzakta, dizelerden uzakta, senfonilerden uzakta merak uyandırmayan düzenlemeler üzerinde çalışıyor duvarcılar. Sözcükleri sert birer taş gibi uzun uzadıya yontan ve Tapınak’larını ayağa diken inşaatçısı oldu şiirin, ama tek bir mimar bile Flaubert olamadı...”

Pahaidros’la Sokrates’in konuşmaları zaman kavramıyla başlayıp düş, aşk, bilim, kent, tapınak, ebediyet, filozof, hakikat, anı, perde, güzellik, kendini inşa etmek kelimelerinden mimariye ulaşır. Beden – mimari – musiki ilişkisinden, eser terimine ve dolayısıyla sanata / sanatçıya gelip dayanır. Buradan itibaren konuşmaların söz, sayı, söylem, biçim, eserle büyülenme, ruhun sakinleşmesi, doğa(llık) ve yapaylık, düzenle düzensizlik.. kelimelerinden sürmesi sanki kaçınılmaz gibidir. Son sahnede ise en çok konuşan Sokrates’tir, zira, Phaidors’un sorularıyla felsefi tefekkürünü yeniden değerlendirme noktasına gelmiştir.

Valéry, konuşmaları baştan sona bir şiir özeniyle kurarken, kim bilir belki Sokrates’in sanata / sanatçıya yan bakışıyla hesaplaştığını, hatta büyük bir şair olarak ondan intikam aldığını bile düşünmüş olabilir.

Ama asıl önemli olan, onun gölge Sokrates’i konuşturmakla, şimdi bir gölge olarak kendisinin de konuşturulabilirliğine dair bize sunduğu yeni imkandır.

#​Paul Valéry
#Sokrates
#Tapınak
#Phaidros