Mecburiyetin sınırları ise bellidir; savaşmamak için her yolu denersiniz ancak
bıçak kemiğe dayandığında
ona mecbur kalırsınız.
Örneğin,
’nın
i en modern silahlarla tahkim ederek, Türkiye’nin
ve
sınırları arasında onları bir ülke vaadiyle kandırıp, asıl oradaki
enerji alanını kontrol etmek
kastıyla kendi varlığını pekiştirmeye kalkışması bugünün hadisesi değildir.
Türkiye, aynı zamanda bir
ülkesi olarak, uzun bir geçmişi bulunan Amerikan ilişkilerinin bozulmasını istemediği ve her biri Amerika’nın gönüllü bir teröristi haline gelen bölgedeki Kürtlerin akıllarını başlarına devşirmelerini sağlayabileceği umuduyla, ta iki yıl önce yapması gereken
çıkarmasını ancak bugün yapabildi.
Çünkü Amerika, Türkiye’nin büyük sabrına ve silahsız çözüm arayışına rağmen, onun gözlerinin içine baka baka, söz konusu teröristlerden
oluşturarak, örgütlü bir işgali saklamaya gerek duymayacak kadar pervasızlaşıp, Kürtler de Amerika’nın vadelerine bir çocuk saflığıyla aldanarak, ondan aldıkları silahları Türkiye’ye doğrulttuklarında, bıçak kemiğe dayanmış oldu ve Afrin çıkarması zorunlu olarak başlatıldı.
Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu her fırsatta söyleyen, geçmişteki (Amerika) ve şimdiki (Rusya, Suriye, İran, Irak) müttefikleriyle çatışmak istemeyen Türkiye, uluslararası hukuka uygun olarak, salt kendi güvenliği için başlattığı bu çıkarmayı, Allah’ın izniyle sonuçlandıracak ve kısa bir süre sonra savaş hali yerini sükunete bırakacaktır.
Bizler, vatandaşları olarak ülkemizin hassasiyetlerini iliklerimizde hissettiğimiz kadar, her şeyimizle de yöneticilerimizin ve ordunun yanındayız.
Çünkü
biliriz, onu korumanın gereğini müdrik olarak, kendi
de zerre kadar tereddüt göstermeyiz.
Vatanın ne olduğunu, neden bir yüksek değer ifade ettiğini bilmek içinse vatansızlığın ne olduğunu iyi bilmek gerekir.
Sosyal medyada dolaşan savaş karşıtları listesine baktım. Büyük bir çoğunluğu edebiyatçı. Bir edebiyatçı
ehli değildir,
ehlidir; dolayısıyla savaşa karşı düşünceler beslemesi ve söylemesi bu manada normaldir.
Ancak bir edebiyatçının vatan duygusu taşımaması affedilir bir aptallık olmadığı gibi, savaş karşıtlığı adına teröristlerle, Türkiye’nin düşmanlarıyla eşitlenmesi de cibilliyetsizliğinin daniskasıdır.
Vatan sevgisini değil duygusunu ve vatanını her durum ve şartta onu korumanın gerekliliğini geç öğrenmiş biri olarak, günümüzdeki edebiyatçılığın rahat düşkünlüğüne bağlı kaypaklığını ve bunu muhalefet, karşıtlık, itiraz vb.
kapatmaya çalıştığını, yaşımın olgunluğuna ve dolayısıyla çarptığım ilgili duvarların sertliğine göre çoklarından daha iyi bilirim.
’nın başladığı günlerde,
yolunda yürürken, yüzleri peçeli eşkıyaların İstanbul’u bir yangın yerine çevirmelerine rağmen, hâlâ onların demokrasi, özgürlük, gelecek iyi günler adına doğru şeyler istiyor olabileceklerini düşünüyordum. Çünkü içlerinde, kendileriyle oturup kalktığım, ülkemin bugünü ve geleceği adına fikri teatilerde bulunduğum edebiyatçılar ve aydınlar vardı. Onların bilinçsizliğine, terörden yarar uman mihraklar tarafından kullanılabileceklerine ihtimal veremiyordum.
Ne zaman ki ayağım
toprağına değdi ve ne zaman ki kendi yurdunda ikinci bir kilometrelik mesafeye adım atabilmek için
askerinin sorgulamasına tabi olan (güya Filistin devletinin vatandaşı) Filistinli kardeşlerimi gördüm, işte o zaman vatan mefhumunun gerçek anlamını kavradım.
Daha çocukluğumda ailem ve yakın çevremce, ilkokuldan itibaren eğitim ve öğretimimde sıklıkla duyduğum
, gerçek manada
vatan sahibi olma duygusu
aynı şeyler değildi. Yokluğunu hissetmediğimiz bir şeyin varlığı aklımızda tam tahakkuk etmiyormuş maalesef.
İşte o gün, vatan sevgisi kapsamında öğrendiğim şeylerin çok da geçerliliği olmadığını, asıl uğrunda ölünecek bir vatana sahip olmanın ise elzem bulunduğunu öğrendim. Uğrunda ölebileceğim şey ancak gerçekliğin som haliydi ve o an Filistin’de Türkiye için ölmeye hazır olduğumu görerek bunun şükrüne durdum.
Şimdi ortam, bu duyguların hissedilmesine ve anlatılmasına uygun olduğu için söylemiyorum bunları. Kaldı ki, şu anda yapılan şey, kısa süreli sınır ötesi bir çıkarmadan ibarettir ve ne duygusal ne de fiili boyutta bizim katkımıza ihtiyacı yoktur.
Fakat bu ortamda da
Türkiye’nin düşmanlarıyla bir eşitlenme sebebi
olabilecek tutum ve davranışlardan kaçınan bir kimlik ve duruşa talip olmak asıldır.
Bu bağlamda, askerimiz sefer halindeyken, teröristlerle ve Türkiye’nin düşmanlarıyla eşitlenen edebiyatçılarla, aydınlarla aynı safta olmaktan Allah’a sığınırım. Bunların, hak ettikleri şekilde
vatana ihanetten yargılanmaları
karşısında da kılımı bile kıpırdatmam.
Çünkü ben her şeyden önce demokrat değilim ve vatanımın düşmanlarıyla kol kola girmenin edebiyatçılık, aydınlık, ifade özgürlükçülüğü değil, doğrudan doğruya namussuzluk, şerefsizlik, kimliksizlik ve haysiyetsizlik olduğuna, salt aklımla değil kalbimle de inanıyorum.